Kocaeli Aydınlar Ocağı Mensuplarının Kosova Seyahati (2)

59

29 Mayıs 2013 Çarşamba günü Priştina‘daki ziyaretlerimizi tamamladıktan sonra  Prizren‘e müteveccihen hareket ettik. Yaklaşık bir saate yaklaşan bir yolculuktan sonra akşam üzeri saat 6.00 sıralarında esas kalacağımız yer olan bu şehre vasıl olduk. Bizi taşıyan dört otobüs şehrin merkezinde bulunan Theranda Oteli’nin önünde durdu. Hep beraber arabalardan indik. Bu arada bagajdan eşyalarımızı da aldık. Elinde liste bulunan bir görevli, İstanbul ve Manisa Aydınlar Ocağı Mensuplarının bu otelde, Kocaeli ve Adana Aydınlar Ocağı Mensuplarının biraz ilerde bulunan Prizren Oteli’nde, bunların haricinde kalan diğer Ocak mensuplarının ise daha ileride bulunan Nafron Oteli‘nde kalacaklarını ifade etti.

Bunun üzerine valizlerimizi alarak Prizren Oteli‘nin yolunu tuttuk. Allah’tan otel çok yakın olup, hemen 150 m. kadar bir mesafede imiş. Beş gece kalacağımız bu otelin üç katlı bir bina olup, şirin bir görünüm arz etmesinden memnun olduk. Her ailenin kalacağı odalar önceden tespit edilmiş olması itibariyle de kısa bir süre içerinde kolayca odalarımıza yerleştik. Odalarımıza yerleştikten sona bir kısım arkadaşlar akşam yemeği için Aydınlar Ocakları Mensupları için tahsis edilmiş olan SOFRA Lokantasına gitti. Gitmeyenler ise istirahat etti… 

O gece dinlendikten sonra,  30 Mayıs 2013 Perşembe günü saat 10.00 da toplantının yapılacağı Theranda Otelinde bulunan Avrupa Birliği Merkezi Salonuna ekip halinde gittik. Sabah 10.00 da başlayan toplantıya Türkiye Aydınlar Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal Başkanlık etti. Başkanın yanına bir kısım Ocak başkanları ile birlikte Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı Av. Ruhittin Sönmez de davet edildi.

Toplantının başında bir açılış konuşması yapan Kosova Türk Aydınlar Ocağı Başkanı Ferhat Derviş, Türkiye Aydınlar Ocakları Derneklerinin kalabalık bir grupla gelerek, kendilerini ziyaret etmelerinin çok önemli olduğunu, ziyaretin kendilerine büyük bir güç ve kuvvet verdiğini ayrıca bu ziyaretin Kosova’da çok konuşulacağını ifade etti.  Daha sonra bazı Ocak başkanları hazırlamış oldukları tebliğleri sundu. Arkasındanda söz alan üyeler sunulan tebliğler hakkında değerlendirmelerde bulundular.

Saat 12.00 de öğle yemeği için ara verildi. Yemek için yine SOFRA Lokantasına gidilmesi icap ediyordu. Ancak ekip kalabalık olduğu için iki posta olarak ayrı saatlerde gidilmesine karar verildi. Ancak buna rağmen yine de lokantada biraz sıkışıklık meydana geldi. Fakat bundan sonraki günlerde herhangi sıkıntı ve aksaklık olmadı. Bu arada şu hususu da ifade edeyim ki, lokantalarında pek sebze yemeği bulmak mümkün değil. Yemekler daha ziyade et olarak ızgara seklinde sunulmaktadır.

Öğleden sonraki toplantı, programda tespit edildiği üzere saat 14.00 de başladı. Bu defa toplantı başkanı olarak İstanbul Aydınlar Ocağı Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ahmet Çolak yerini aldı. Yapılan bu oturumda da yine Ocak mensupları çeşitli konular hakkındaki duygu ve düşüncelerini anlattılar.. Yapılan çalışmaların ardından Prof. Dr. Mustafa Erkal’ın yapmış olduğu bir değerlendirme konuşmasından sonra saat 17.00 de toplantı sona erdi.

Toplantı bittikten sonra şehri gezme imkânımız oldu.  Prizren Şehri hakkında edindiğimiz ilk intiba çok müspet oldu. Zira Prizren ortasından akmakta olan Akdere Irmağı’nın iki tarafına kurulmuş tipik ve şirin bir Anadolu şehri görünümünde bulunmaktadır. Bizim Anadolu Şehirlerinden birsini emsal göstermek icap ederse, Amasya ile büyük bir benzerlik arz etmektedir. Şehrin binaları umumiyetle iki veya üç katlı olup, mütevazi bir görünümleri bulunmaktadır. Çok katlı yüksek binalar bulunmamaktadır. Akdere Irmağı şehri ikiye bölmüş olmasına rağmen üzerine sık aralıklarla yapılan köprüler sayesinde karşıdan karşıya geçişlerde herhangi bir sıkıntı yaşanmamaktadır.

Edindiğimiz bilgiye göre şehrin nüfusu 180.000 civarındadır. Bu nüfusun ise büyük bir çoğunluğunu Arnavutlar teşkil etmektedir. Buradaki Türklerin sayısı 10.000 civarında imiş.  Ancak bu az nüfusa rağmen, Türklerin ağırlığı şehrin her tarafında rahatlıkta hissedilmekte, çarşıda pazarda hep Türkçe konuşulduğu gibi Türk olmayanlar da en azından Türkçe konuşmaları anlayabilmektedir. Bu husus çarşıda pazarda gezerken lisan bakımından ekibimize çok büyük bir kolaylık sağlamış, hatta öyle ki kendimizi sanki Anadolu’nun herhangi bir şehrinin caddelerinde geziyor gibi hissettik.

Şehrin insanları son derece sıcakkanlı ve cana yakın kimseler cadde ve sokaklarda. Gezenlerin çoğunluğunu gençler teşkil etmektedir. Dikkati çeken bir husus da şudur ki, gezen bu gençlerin çoğunluğu şen ve şakrak bir görünüm arzetmektedir. Halk olarak pek zengin değiller ama gönülleri zengin olduğu için hallerinden memnun görünmektedirler. Şu kadarını ifade edeyim ki, emekli olan bir kimse 110 EURO, çalışan bir kimse ise ancak 250 – 300 EURO civarında aylık almakta ve bunların birçoğu da en azından 5 – 6 kişilik bir aileye bakmak mecburiyetinde bulunmaktadır

Şehir içinde bizim anladığımız manada bol ve çeşitli sebze ve meyvelerin bulunduğu manav görmek pek mümkün değil. Arada bazı manavlar bulunmakta ise de bunları bizim Türkiye de bulunan manavlar ile mukayese etmek dahi mümkün değil. Bu bakımdan Türkiye gibi bir memleket de yaşadığımız için bizleri yaratan Yüce Mevla’ya ne kadar şükür etsek azdır. Bu bakımdan Güzel Memleketimizin kadri kıymetini çok iyi bilmemiz lazım gelmektedir

Bu arada şehrin üst kısmın da, oldukça yüksek bir tepede bulunan Prizren Kalesi‘ne de çıkma fırsatımız oldu. Kaleden şehrin çok hoş olan manzarasını seyretme imkanımız oldu. Ferhat isimli bir arkadaş bizi Prizren’i gezdirmek teklifinde bulundu. Sabahleyin hava bir hayli soğuk olmasına rağmen bu teklifini memnuniyetle kabul ettik. Evine gidip arabasını getirdi. Sabah Namazında camide bulunanlardan Kocaeli ekibinden Cemal Barış ve Mustafa Görgün ile beraber üç kişi arabaya bindik. Ferhat önce bizi bir yere götürdü. Burası Osmanlılar zamanında şehrin elektrik ihtiyacını karşılamak için yapılmış taş bir bina. Tabii ki bugün kullanılmıyor. Ancak müze olarak halkın hizmetine sunulmuş. Ferhat Kardeşimiz de gündüzleri bu müzenin bekçiliğini yapıyormuş. Fakat kapılar kilitli olduğu için müzeyi görme imkânımız olmadı.

Buradan ayrılarak sabahın erken saatlerinde Prizren sokaklarını gezdikten sonra Fatih Sultan Mehmet Han tarafından 1461 yılında yaptırılmış bulunan Namazgâh’a gittik.  Namazgâh daha önce harabe bir halde iken 2003 yılında TİKA tarafından restore ettirilmiş. Çevre düzenlemesini de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptırmış. Bu itibarla Fatih Sultan Mehmet Han’ın askerleri birlikte namaz kıldığı Namazgâh, halen minberi ve hemen yanına yanında bulunan 3-4 m. yüksekliğindeki minyatür minaresi ile beraber dimdik ayakta durmaktadır. Tabii ki burada ecdadımızdan kalan böyle tarihi bir eseri görmek çok hoşumuza gittiği gibi, ziyadesiyle bizi gururlandırdı. Koca Fatih’in ruhuna Fatihalar okumak suretiyle buradaki ziyaretimiz tamamlanmış oldu

Buradan da ayrılarak yine sabahın erken saatinde Prizren’de bulunan Türk Taburunun bulunduğu yere gittik. Çok erken bir saat olduğu için ancak nöbet tutan iki asker ve bir Uzman Çavuş ile görüşebildik. Onlarla biraz sohbet ettikten sonra kaldığımız otele döndük. Bu arada aramızda topladığımız bir miktar parayı bizi arabası ile gezdiren Ferit Kardeşimize zorla kabul ettirebildik. Bu durum ise pek de zengin olmayan Prizren Halkının ne kadar tok gözlü olduğunu göstermektedir. Ferit daha sonra bizi uğurlamak için otele geldiğinde biz kahvaltı yapıyorduk. Kendisini kahvaltıya davet ettik ise de oruçlu olduğunu beyan ederek kahvaltıya oturmadı. Tabii ki bu durumunu takdirle karşıladık ve çok memnun olduk.

Bir de ehemmiyetine binaen şu hususu ifade edeyim ki, Kosova’ya gelirken vakit namazlarını nasıl kılabiliriz, namaz kılacak bir cami bulabilir miyiz diye bazı endişelerim var idi. Fakat otele gelince bir de baktım ki, otelin tam bitişiğinde bir caminin, hem de oldukça büyük bir caminin olduğunu gördüm. Sonradan isminin Sinan Paşa olduğunu öğrendiğim bu cami 1605 yılında Osmanlılar zamanında yapılmış. 1999 yılına kadar silah deposu olarak kullanılan bu cami daha sonra ibadete açılmış.  2003 yılında da TİKA tarafından tamir ve bakımı yaptırılarak bugünkü haline getirilmiş.

Prizren’e geldiğimiz ilk gün akşamüzeri Yatsı Namazını kılmak üzere camiye gittiğimde camide birçok çocuğun toplanmış olduğunu gördüm. Bunlar buraya her gün Kuran-ı Kerim öğrenmek için geliyorlarmış. Tabii ki çok sevindim. Caminin içi oldukça geniş ve bakımlı. İmam Efendi ile tanıştık. Afyonlu imiş. Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosundan oraya tayin edilmiş. İki seneye yakın bir zamandır burada vazife yapıyormuş. Müezzin, onlar imam yardımcısı diyorlar, O da tahsilini Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde yapmış. Bu bakımdan Türkiye’yi çok iyi biliyor ve Türkleri çok seviyor. Cami cemaati bir hayli kalabalık. Camiye gelenlerin tamamı Türkçeyi çok güzel konuşuyor.. Göründüğü kadarıyla cemaatin diri ve şuurlu bir görünümü var. Bu Camiye, Eski Genel Kurmay Başkanlarından Hilmi ÖZKÖK Paşa 2003 yılında işlemeli küçük bir sandık hediye etmiş. Bu sandık Müezzin mahfinin önüne konularak orada sergilenmektedir.

Ayrıca otelin penceresinden baktığımda karşımda tam dört tane minarenin olduğunu gördüm. Tabii ki ziyadesiyle sevindim. Söylendiğine göre Prizren’de 34 tane cami bulunmakta imiş.

Yatsı Namazı için gittiğimiz başka bir camide İmam Efendi Prizren’e Türklerin geldiğini duymuş, namazdan sonra  “Türkiyeli Türk kardeşlerim hoş geldiniz” dedikten sonra çok duygulu bir konuşma yaptı. Ezcümle “100 yıldır sizleri bekliyorduk. Geç geldiniz ama nihayet geldiniz, bu günleri gösteren Yüce Allaha hamd ü senalar olsun, Türkiye orada güçlü ve ayakta olduğu sürece biz burada kendimiz emniyette hissediyoruz” dedi. Konuşma esnasında gözlerimiz yaşardı. Namazdan sonra bütün cemaat gözyaşları içerisinde birbirine sarıldı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu manzara görülmeye değerdi.

Namazdan sonra duygu yüklü bir şekilde otelimize gelerek ertesi günü yeni bir güne başlamak üzere istirahata çekildik.  DEVAM EDECEK. (Nasip olursa 3. Yazı Üsküp ile alakalı olacak.)