Sürekli milli irade öne çıkarılıyor. Acaba ona ne ölçüde saygılı olunuyor? Milletten alınan irade ve yetki eğer cemaat ve PKK-KCK ile doğrudan veya dolaylı paylaşılmış ve adeta bir koalisyon iktidarı kurulmuş ise; milli iradeye saygı bunun neresinde?
Anayasanın 6.Maddesi “egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir, hiçbir suretle egemenliğin kullanılması, hiçbir kişi, zümre veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” diyor. Oysa bugün birbiri ile uğraşan iktidar ve cemaat devlet yetkisini birlikte kullanmışlardır. Bazı bakanlıklar ve kamu kuruluşlarının cemaate terk edildiği anlaşılmaktadır. Bizzat Başbakan “ne istediler de vermedik” diyebilmektedir.
KCK-PKK iktidar ortağı veya paralel devleti ise; mahalli seçimlerden güçlü çıkmaya çalışarak bölgesel özerkliği ve daha sonra da devletleşme sürecini işletecektir. Malûm parti, Türk partilerine rey vermeyin deme küstahlığını gösteriyorsa, bunu bu noktaya getiren iktidardır. Yeni büyükşehir belediye yasası özerkliğe ve ayrımcılığa hizmet etmektedir. Ülkeyi yönetenler bu unsurlara çeşitli tavizler vererek barışı, istikrarı ve iktidarlarını koruyacaklarını zannetmişlerdir.
Terör örgütü sınır dışına çıkmamış; şehirlere inmiştir. Güneydoğu’da köy koruyucuları ve devletten yana olanlar iktidarca zor durumda bırakılmış, göçe zorlanmış ve çeşitli saldırılarda şehit düşmüşlerdir. Yanlış sadece yargıyı ele geçirme ikinci ve üçüncü dalgalarda onu işletmeme ve yolsuzlukları örtmeye çalışmakla bitmemektedir. Devlet otoritesi sarsılmış, bir dönem görülen ideolojik kurtarılmış bölgelerin yerini; bölücü ve ırkçıların egemen olduğu özerk bölgeler almıştır.
Gözden kaçan ve İzmir’de süren yüzlerce subayın casuslukla ve fuhuşla suçlanması ve TSK’nin hedef alınması davası devam ediyor. Bu kadar çok sayıda casus olabilir mi? İddia edilen suçlamalar, savaş sırasında veya savaş kararı alındıktan ve savaş başladıktan sonra olmuş gibi kabul edilerek cezanın ağırlaştırılmaya çalışıldığı ve yargılamanın yanlış sürdürüldüğü basında yer alıyor. Dava dolayısıyla açığa çıkan gizli planlar Yunanistan’ın yeniden askeri düzenlemeler ve planlar yapmasını doğurmuştur.
Yandaş basına bazı belgelerin gerek bu davada, gerek diğer önemli davalarda servis edilmesi, yargısız infazlara gidilerek masumiyet prensibinin çiğnenmesi ve kozmik odalara girilmesi pahalıya mal olacaktır. Büyük çaplı yolsuzluk iddiaları karşısında bugün masumiyet prensibini hesaba katanlar dün bunun tersini yapmışlardır. Demek tarafsız ve bağımsız yargı ve hukuk herkes için gerekliymiş ve herkese birgün lâzım olurmuş…
Yazılı ve görüntülü basın genelde iktidarla menfaat hesapları içinde olduklarından birçok hayali haber manşetlerde yer almış, basın ahlak yasası çiğnenmiştir. Hazine arar gibi toprak altında silah, mühimmat ve benzeri maddeleri arama hedefinden saparak yargıyı ve iktidarı yıpratmıştır. Dün DP Hükümetinin 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra gençlerin öldürüldüğü ve kıyma makinelerinde kıyıldığı şeklindeki iddiaların yerini; bugün darbe hazırlığı için Fatih Camii’nin bombalanacağı iddiaları almıştır. Bunlara inanmak çok zordur. Olup bitenler ve ortaya çıkanlar, Türkiye’nin bağırsaklarını temizlediğini kanıtlamıyor. Tam tersine vücudun tümörlerle kaplı olduğu gerçeğini ortaya çıkarıyor.
Krizleri önlemekle görevli olanlar, milli iradece yetkili kılınanlar, krizleri pompalayıp onlardan şikayet eder hale gelmemelidirler. İktidarların görevi,şikayet etmek ve mağduru oynamak değil; krizleri çözebilmek, Türk Milletini karamsarlığa sürüklememek ve kesinlikle hukuk devletini işletebilmektir.