KKTC Cumhurbaşkanından Ters Köşe!

43

Geçtiğimiz yıl Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle sona eren Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlayabilmesi için her iki tarafı temsil eden liderler 09 Ağustos 2019 Cuma günü yeniden bir araya gelecek. Ancak bu ikili görüşme öncesinde KKTC Cumhurbaşkanı S. Akıncı, Rum resmi haber ajansı CNA’ya yapmış olduğu açıklamalarıyla; KKTC’de göreve yeni gelen hükümete adeta ters köşe yapmıştır!

Çünkü Sn. Akıncı Rum basınına vermiş olduğu demeçte:

Adada müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için Rum tarafının durdurmasını şart koştuğu Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’ye ait münhasır ekonomik bölgelerde Türkiye’nin yapmış olduğu sondaj çalışmalarına ”moratoryum” (bir süreliğine erteleme) uygulanmasını, ayrıca 45 yıl sonra Maraş’ın açılması yönünde adım atan, envanter çalışmalarını başlatan yeni hükümetin, bu konuyla ilgili BM kararları çerçevesinde davranması yönünde görüş bildirmiştir…

Ama buna karşılık, Sn. Akıncı’nın ortaya atmış olduğu bu fikirleri  ”hükümet olarak asla kabul etmeyiz” diyen KKTC Hükümeti Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sn. Kudret Özersay’dan da uyarıcı bir yanıt gelmiştir.

Aslında göreve geldiği günden beri taraflar arası müzakerelerde:

.  Rum tarafının yıllardan beri adada istemediği Türkiye’nin garantörlüğünü,

. Türk askerinin adadaki varlığını,

. Toprak paylaşımı gibi çok önemli konuları dahi sanki halkının onayı varmış gibi görüşme masasına taşıyan,

. Adadaki çözümün ancak ”Birleşik Kıbrıs ” çatısında olabileceğini, federasyondan başka hiçbir çözümün kalıcı olamayacağını, hele ki ”İki ayrı devletli çözümün halkı aldatmak olduğunu” ifade eden Sn. Akıncı’nın:

9 Ağustos öncesinde Rum basınına yapmış olduğu açıklamaların, Kıbrıs’ta ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gerçeklerle hiçbir şekilde örtüşmediği çok açıktır.

KKTC’de Cumhurbaşkanı ile yeni kurulan hükümet arasındaki bu görüş ayrılığı ilk kez yaşanmamaktadır! Kaldı ki, daha önceki hükümetler döneminde de müzakerelerin konu başlıklarında Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasında görüş ayrılıkları olmuştur.

Ancak bu dönemde böylesine hayati öneme haiz konular gündemde, Doğu Akdeniz’de giderek tırmanan kritik bir süreç yaşanırken; müzakerelere kaldığı yerden başlayalım ama bu başlangıç, Rum tarafının isteklerine uygun olsun demek ne kadar doğrudur?

KKTC’de gerek Cumhurbaşkanlığı, gerekse Hükümet kanadının çözüm sürecinde uyum içinde çalışması, hele ki böylesine önemli konularda aynı doğruları savunması önemli değil midir?

Sn. Akıncı; Rum basınına yapmış olduğu açıklamalarıyla ortaya koyduğu fikirlerden Maraş’ın açılmasının ancak BM tavsiye kararına uyulması ile mümkün olabileceğinin Rum tarafının görüşleriyle tıpa tıp aynı olduğunu, Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarında ”moratoryum” ilanını gündeme getiren Sn. Akıncı, bugüne değin bölge ve bölge dışındaki ülkelerle enerji anlaşmaları yapan Rum tarafının; Türkiye sondaj çalışmalarını durdurur ise müzakereler başlayabilir görüşünde olduğunu bilmemekte midir?

KKTC Cumhurbaşkanının 09 Ağustos 2019 Cuma günü Rum lideri Anastasiadis’le yapacağı görüşme öncesinde ortaya koyduğu fikirler, KKTC Hükümeti için tam bir ters köşe olmuş, her iki makam arasında derin bir görüş ayrılığı olduğunu da ortaya koymuştur!

İşte tam da bu noktada KKTC hükümetinin yapması gereken şey, referanduma giderek Kıbrıs Türk Halkının görüşüne başvurmaktır.

Bu referandumda;  yıllardan beri taraflar arasında süregelen müzakerelerin devam edip etmemesini, Rumlarla bir arada yaşanıp yaşanamayacağını, Maraş bölgesinin geleceğinin BM tavsiye kararına göre mi, yoksa KKTC Hükümetinin alacağı karara göre mi açılması gerektiğini, Doğu Akdeniz’de KKTC adına sondaj çalışmaları yapan Türkiye’nin bu çalışmalara devam edip etmeyeceğinin Kıbrıs Türk Halkına sorulması en doğru olanıdır.

Adada yaşanan bu yeni gelişmeler ışığında Türkiye’nin ortaya koyacağı tavır, Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarının müzakereler sürecine etki edip etmediği yönünde yapacağı açıklamalar, Maraş konusundaki görüşleri, Kıbrıs konusunun geleceği açısından önemlidir.

Ancak unutulmasın ki, Kıbrıs adasında ve Doğu Akdeniz’de Türk Milletinin ve Kıbrıs Türk Halkının bölgesel, yasal hak ve menfaatlerinin korunup kollanması çok daha önemlidir.

 

 

Önceki İçerikKendi Dilimizde Dini Anlama ve Anlatma!
Sonraki İçerikİkinci Abdülhâmid ve İslâm Birliği
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.