İfade bana değil Prof Dr. Doğu Ergil Hoca’ya ait. Ergil, 19 Temmuz sabahı attığı bir twitte şu ifadeleri kullanıyor; “Milli mitolojimize göre biz DOĞU’dan geldik. BATI’ya açılmaya KIZILELMA adını verdik. Başaramadık. Şimdilerde yeniden Doğu’ya açılmaya (dönüşe mi?) yelteniyoruz. Mehmet Fırat, bu hevese iyi bir sıfat bulmuş: ÇÜRÜK ELMA…”
Türk devletini yönetenler bu milletin iki yüz yıldır batı karşısında geride olduğunu ve milletin yükselişinin batıyı önce yakalamak sonra da geçmekte olduğunu çok iyi biliyorlardı. Genç Cumhuriyetin mottosu tam da bu yüzden “Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak” olarak belirlenmiştir. Böylece, Türk tarihinin binlerce yıllık yüce idealini temsil eden Kızıl Elma artık muasır medeniyet seviyesine ulaşmaktır.
Atatürk’le muazzam bir ivme kazanan Kızıl Elma yani muasır medeniyet seviyesine ulaşma ideali, Atatürk’ten sonra maalesef aynı hızda devam edememiştir. Zaman zaman sekteye uğramış, zaman zaman yeniden hızlanmıştır. Ancak her geçen gün hızını kaybetmiş ve günümüzde de siyasal İslam’ın İslam’dan tamamen uzak Makyavelist ve menfaat odaklı yapısı ile kurumsal olarak MHP tarafından temsil edilen ve Türk dünyasının geleneksel fikri zenginliğinden tamamen yoksun olan son derece sığ ve son derece kıt bir milliyetçilik düşüncesi arasında ezilip gitme noktasına gelmiştir.
Meramımızı daha iyi ifade edebilmek adına bir parantez açarak önce “siyasal İslam” ve MHP’nin temsil ettiği bu “sığ milliyetçilik” kavramlarını irdeleyelim.
Siyasal İslam
Siyasal İslam, siyaset kanalıyla bir ülkede yönetime geçip İslam’ı devlet gücü vasıtasıyla topluma kabul ettirme ve hâkim kılma düşüncesinden meydana gelen bir siyasi düşünce ve hareket metodudur. Siyasal İslam, toplumu yukarıdan aşağıya dönüştürme düşüncesine dayanması yönüyle esasında İslam’ın temel düşüncesine ve değerlerine tamamen aykırdır. Zira İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in metodolojisi, dini doğrudan doğruya bireye yönelik olarak tebliğ etmek, bireylerin ruh-düşünce-ibadet dünyasını inşa etmek ve inşa ettiği bu bireylerden müteşekkil bir toplum meydana getirmektir. Yani İslam’ı aşağıdan yukarıya doğru yaygınlaştırma esastır. Kaldı ki dinler tarihini incelediğiniz zaman bütün dinlerin ve bu dinlerin ilk mensuplarının siyasi otorite tarafından ciddi baskılara uğradığını ve dinlerin tabandan tavana doğru yayıldığını görürüz. Bu yönüyle siyasal İslam düşüncesinin asıl amacının dini toplumda hâkim kılmaktan ziyade, dini siyasal iktidarı elde etmek ve elde ettikten sonra da bir meşruiyet aracı olarak kullanmaktan başka bir şey olmadığını söyleyebiliriz.
MHP’nin Vizyonsuz, Sığ Milliyetçilik Anlayışı
Türk milleti, tarihinden tevarüs ettiği kültürel ve sosyolojik mirasla çok zengin bir backrounda sahiptir. Ancak tarihsel süreç içerisinde Türk milliyetçiliği düşüncesi Osmanlı Devleti bünyesindeki diğer etnik milliyetçilik unsurlarına karşı bir tepki hareketi (reaksiyon) olarak doğduğundan, kendi bacroundundaki o zengin kaynaktan beslenme imkânı bulamadan gelişip yaygınlaşmak durumunda kalmıştır. Bugün de kurumsal olarak MHP tarafından temsil edilen milliyetçilik düşüncesi hala o ilk ortaya çıktığı zamandaki halini yani tepkisel (reaksiyoner), ufuksuz, fikri zenginlikten yoksun, kendi değerlerinden bihaber ve dar kalıplara mahkûm edilmiş halini devam ettirmektedir. MHP’nin vizyonsuz, sığ milliyetçilik anlayışı mertlik, dürüstlük, haksız olan güçlüye karşı zayıf olan haklıyı koruma, muhtaçlara sahip çıkma, milletin dertleriyle meşgul olup sorunlarına çare arama gibi Türklük değerlerinden çok uzaktır. MHP’nin milliyetçilik anlayışı Türk milliyetçiliğinin Atatürk’le başlayan global vizyonunu Edirne-Ardahan arasında hapseden ve bu sınırlar içinde yaşayan insanlar arasında ajan-hain-işbirlikçi aramakla kafayı bozan hastalıklı bir anlayışa dönüşmüştür.
Dünya Siyasetinde Söz Sahibi Bir Türkiye
İşte Türkiye bugün son derece sığ, son derece vizyonsuz ve daha da önemlisi Türk insanının asli değerlerini taşımayan bu iki yapının tahakkümüne hapsedilmiş vaziyettedir. Türkiye, bu iki hastalıklı yapı nedeniyle Atatürk’ün ifadesiyle “muasır medeniyet seviyesine erişmek” olarak belirlediği Kızıl Elma’sının tersi istikamette bir güzergâhta seyretmektedir. Bu istikamet Türkiye’yi bir felakete götürmektedir. Türkiye bir an önce bu saçma sapan ideolojilerden ve bu ideolojilerin temsilcilerinden kurtulmalıdır. Türkiye’nin tek ideolojisi kendi Kızıl Elma’sı olan muasır medeniyet seviyesine erişmek olmalıdır. Türkiye tarihten tevarüs ettiği kendi değerlerini bilim, teknoloji, kaliteli eğitim, demokrasi, bağımsız ve adil yargı gibi evrensel insani değerlerle harmanlamalı ve böylece dışarıdan savunma sistemi almak zorunda olmayan, savunma sistemi satın alıyor diye başka bir devletin yaptırımlarına maruz kalmayan ve dünya siyasetinde gerçekten söz sahibi olan bir ülke haline gelmelidir. Ama her şeyden önce, Kızıl Elma yolunda kendisine karşı bir el freni vazifesi gören çürük elmaları ayıklamalıdır.