Bütün şehit ailelerine derin saygılarımı ve başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Şehit aileleri adına Adana’da şehit oğlunu Türk’ün asil ve vakur tavrıyla ve asker selâmıyla karşılayan baba Arif Yükseler’i saygıyla kucaklıyorum. Belki kolay değil; ama şehit anne ve babalarından beklenen tavır budur. Bu şehit babası da hedefi doğru tayin ediyor ve “Barzani Meclisimizde” diyor.
***
Bazılarına göre asrın davası; ama iddianameye göre asrın fiyaskosu olabilecek Ergenekon davası başladı. Duruşma salonunun ve çevre şartlarının hazırlanmaması, insanların en tabii ihtiyaçlarının ve ulaşım zorluklarının dahi düşünülmemesi; savunma hakkının bir hukuk devletinde kısıtlanması değil midir? Bazı yayın organlarının yaptığı gibi; sanıklar peşinen suçlu sayıldığından dolayı mı Silivri Cezaevinde bu dava görülmektedir? Yoksa dava kamuoyundan kaçırılmak mı istenmektedir? En fazla üç avukata müsaade edilmesi, savunmanın kısıtlanması değil midir? Âdil yargılanma, sanıklar salonda olmazsa; olabilir mi? Bu dava iddia edildiği gibi aykırı ve muhalif seslerin basında ve birçok kesimde susturulmasına sebep olmamış mıdır? Acaba Türkiye’ye karşı açılan psikolojik savaşta bu dava, önemli bir kilometre taşı değil midir? Bazı yabancı çevrelerin beyanları bunu doğrulamıyor mu? Türkiye ile başkaları adına uğraşan, Devleti ile kavgalı ne kadar çevre varsa; birleşmiştir. Mahkeme salonu bir hukuk skandalıdır. Sanıklar, içeriye girememiştir. Sanık ve sanık yakınlarına yer bulunamazken; utanmadan davaya müdahil olan DTP’lilere yer açılmıştır. Terör ve mafya çetesini Mecliste temsil edenlerin müdahil olması da ayrı bir konudur. Ümit ederiz ki; hukuk devleti işletilecek ve adalet yerini bulacaktır.
***
Acaba devlet adamlığı ciddiyetini ve ağırlığını ne ölçüde koruyabiliyoruz? Sayın Cumhurbaşkanının Frankfurt’taki kitap fuarı gezisini anlamakta güçlük çektik. Çankaya’nın itibarını korunmalıdır. Bir Cumhurbaşkanının protokol kurallarını hesaba katmadan kitap fuarında ne işi var sorusu akla geliyor. Pamuk Bey’in malum hakaretleri sürerken o toplantı terk edilmeliydi. Sayın Cumhurbaşkanının bu gezideki muhatapları Alman devlet adamları olmuş mudur?
***
Bizim okurlarımızla buluşmak istediğimiz konu, aslında yukarıdakilerden çok; “kimlik tuzağı” ile ilgilidir. Anadolu’yu hâkim kültürsüz, milli kimliksiz, milletsiz bir kalabalık haline sokarak ona buna peşkeş çekmek isteyenlerin bu kimlik konusuna fazla takıldıkları görülmektedir. Türk kimliği, Anadolu’da milletin ve milliyetin adıdır. Etniklik kapsamında ele alınamaz. Irak’ta, Kosova’da, Makedonya’da ve diğer bazı coğrafyalarda ise; etniklik kapsamında düşünülebilir. Milliyetle etniklik farklı şeylerdir ve birbirine rakip değildir. Bir milliyetin içinde farklı etniklikler bulunabilir de; bulunmayabilir de. Türk kimliği, dıştan destekli bazı vakıf ve kuruluşların sonucu önceden belli araştırmalarında ileri sürüldüğü gibi; sadece anadili Türkçe olanların kimliği değildir. Kendisini Türk Milletine mensup hisseden, milli kimliğinin ve milliyetinin Türk olduğuna inanmış herkesin kimliğidir. Yapılan araştırmalarda milli kimlik olarak Türklüğü kabul edenlerin oranı, anadili Türkçe olanlardan daha yüksek çıkmaktadır. Anadil ile aidiyet örtüşmemektedir. Aslında, kültür unsurlarından biri olarak sadece dil etnikliği belirleyen tek bir faktör değildir. Etniklik, biyolojik ve genetik faktörlerden çok; kültürel faktörlerle ilgilidir.
Alt kimlik-üst kimlik, alt kültür-üst kültür kavramları da bize uymamaktadır. Bu kavramlar farklı milliyet ve etniklikten yoğun dış göç alan ABD, Kanada, Avustralya ve İngiltere gibi ülkeler için geçerlidir. Cumhuriyet Türkiyesi de yoğun dış göç almıştır. Bilhassa Balkanlar’dan büyük çoğunluğu birkaç nesil önce oralara Osmanlı’nın uç beyi olarak gönderdiği, yerleştirdiği, nüfusun önemli bir bölümü Anadolu’ya göç etmiştir. Rumeli göçleri binlerce kişinin yollarda ölümüne ve perişan olmasına sebep olmuştur. Bu insanlar atalarının vatanlarına dönmüşlerdir. Vatan kabul ettikleri topraklar yerine İtalya’ya veya değişik yerlere de gidebilirlerdi ve binlercesi yollarda telef de olmazdı.
Türk yerine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bir kimlik değildir. Bu, isimsiz bir çocuk gibidir. Gerek 1924, gerek 1980 Anayasaları milli kimliği belirtmiştir. Türkiye’de farklı etnikliklerin milli kimliği de Türk’tür. Bu durum da “Türk, Kürt, Çerkez, Gürcü … alt kimliklerdir. Üst kimlik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır” hezeyanları, kimlik tuzağına işaret etmektedir