Kimliğini Bilmeyenler ve İnkâr Edenler

96

Şevket Süreyya Aydemir’in “Suyu Arayan Adam” kitabında geçen bir bölüm Müslüman Türkler için can yakıcıdır.

Aydemir, Birinci Dünya Savaşı yıllarında 1915’de, daha 18 yaşında iken gönüllü olarak askere yazılır. Görevi 28. Alay komutanlığıdır. Bu alay Kafkas Cephesinden çekile çekile Erzincan’ın batısına kadar gelmiştir. Bu alaydaki askerlere talim ve dersler veren Aydemir dersler sırasında erlere bazı sorular sorar. Aldığı cevaplar akıl alır gibi değildir.

Ø  Dinini ve peygamberini bilmeyen Müslümanlar

“Biz hangi dindeniz?

Hep birden: ‘Elhamdülillah Müslüman’ız!’ diye cevap vereceklerini sanıyordum. Öyle olmadı. Kimisi ‘İmamı Azam dinindeniz’ dedi, kimisi ‘Hz. Ali dinindeniz’ dedi, arada ‘İslam’ız’ diyenler de çıktı.

‘Peygamberimiz kimdir?’ deyince, akla gelmez peygamber isimleri ortaya atıldı. Hatta birisi: ‘Peygamberimiz Enver Paşadır’ dedi.

İçlerinden peygamberin adını duymuş olan birkaçına da:

‘Peygamberimiz sağ mı, ölü mü?’ deyince, iş gene çatallaştı. Bir kısmı ‘sağ’, bir kısmı ‘ölüdür’ tarafını tuttu.

‘Peygamberimiz sağdır’ diyenlere:

O halde ‘peygamberimiz hangi şehirde oturur?’ diye sordum.

İstanbul’da, Şam’da, Mekke’de oturtanlar oldu.

Hiç biri namaz surelerini yanlışsız okuyamadı.

‘Köyünde cami olanlar ayağa kalksın’ dedim, birkaç kişi kalktılar.

Köylerinde mektep olan bir tek kişi çıkmadı.

İlk ders beni sarsmıştı. Bu bölük o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydiler.

Ø  Türk’üm demekten utanan Türkler

Şevket Süreyya Aydemir kitabında, komutasındaki erlerle ilgili hatırasına devam ediyor.

Asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarında anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.”

“Biz hangi milletteniz, deyince her kafadan bir ses çıktı.

‘Biz Türk değil miyiz?’, deyince de hemen, ‘ESTAĞFİRULLAH!’ diye karşılık verdiler.

Türklüğü kabul etmiyorlardı. Hâlbuki biz Türk’tük.

‘ESTAĞFİRULLAH!’ diye cevap verenlerin görüşüne göre Türk demek Kızılbaş demekti.

Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bir bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şekil ve adını, vatanımızın neresi olduğunu da bilmemektedir.”

***

“Suyu Arayan Adam” kitabında anlatılan bu hatıra Osmanlı Devletinin son dönemleri için milletimizin genel durumunu açıklayan bir kesit sunuyor. Elbette toplumun tamamı böyle idi denemez.

Savaş yorgunu, eğitimsiz, sağlıksız, moralsiz bir toplumduk. Bilimde, teknolojide Batı’nın çok gerisinde kalmıştık. Osmanlı son iki yüz yılda Anadolu’ya yatırımları tamamen durdurmuştu. Anadolu her haliyle perişandı.

Osmanlı Devletini yönetenlerin çoğu Türk değildi. “Türk” kelimesi hakaret unsuru olarak kullanılmakta, milletin asli unsuru “etrak-ı bî idrak” yani “idraksiz (akılsız) Türkler” diye tanımlanmaktaydı.

Buna karşılık son dönemlerde açılan modern okullarda yetişen aydın kesim içinde sayıca az da olsalar, iyi yetişmiş insanlarımız da vardı.

Bu dönemde aydınlar makûs talihimizi değiştirmek için fikirler ürettiler. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları yeni devletimizi, Cumhuriyetimizi kurarken 50-100 yıldır süren bu tartışmaların birikimini değerlendirdiler ve çok isabetli tercihlerle devletimizin temellerini attılar.

Ama her şeyden önce Türk kimliğimizi ve dinimizi doğru bir şekilde öğretmeye, birbiriyle uyumlu, kenetlenmiş bir Türkiye yaratmaya önem verdiler.

********************************************

Atatürk Nefretleri Sebepsiz Değil

Atatürk kimliğinden habersiz kalabalıkları “Türk Milleti zekidir, çalışkandır”, “Bir Türk Dünya’ya bedeldir” gibi muhteşem etkili sözlerle motive etti.

“Büyük Türk milletinin bir ferdi olmaktan” mutluluğunu dile getirdi.

“Türk kahramanlığını”, Milletimizin “yüksek Türk kültürü”, “yüksek karakteri, yorulmaz çalışkanlığı, fıtrî zekâsı, ilme bağlılığı, güzel sanatlara sevgisi, millî birlik duygusunu” övdü.

“Türk, öğün, çalış, güven” dedi. Kimliğiyle, kültürüyle, tarihiyle gurur duyan, bir millete dönüştürdü.

Okuryazar oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda yüzde 1, ortalamada yüzde 3 civarında olan bir topluma koyduğu hedeflere bakınız:

“Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağızdedi.

Bunlar elbette yoktan var edilen özellikler değildi. “Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti” vardı ve Atatürk milletinin bu özelliklerini biliyor ve inanıyordu.

********************************************

Bilmeyenler Azaldı, İnkâr Edenler Çoğaldı

Dinini ve milliyetini bilmeyenlerin azaldığını ve fakat dini saptıranların ve milliyetini inkâr edenlerin çoğaldığını kastediyorum.

Yukarıda bahsi geçen, Osmanlının son döneminde Türk olmaktan utanan, kimliğinden ve dininden habersiz erlerin temsil ettiği kalabalıklar cahildi, bilgisizdi. Bu durum da onların değil devletin kusuru idi.

Fakat bugün Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti bilgiye erişimin son derece kolay olduğu bir ülke. Bu ülkede okumuş, belirli makam ve mevkilere gelmiş insanlar içinde bakın kimler çıkıp, neler söyleyebiliyor.

Bir belediye başkanı çıktı, “içimize kanı bozuklar, sütü bozuklar sızdı. 1923’de koskoca 650 yıllık çınara darbe yaptılar, cumhuriyet kuruldu” dedi.

Bir milletvekili çıktı, Osmanlı’nın 90 yıllık reklam arası sona erdi” dedi.

Başka bir milletvekili çıktı, “100 yıllık prangadan kurtuluyoruz” dedi.

Bir genel başkan yardımcısı, “Türk diye bir ırk yoktur” dedi.

İstanbul İl Başkanı, “AKP sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” dedi.

Gençlik Kolları Başkanı, “kimse Türk, Atatürk demesin. Orijinali Yunan. Keşke Atatürk olmasaydı” dedi.

Eski MKYK Üyesi, “yeni bir devlet kuruyoruz” dedi.

Tesadüfe bakın ki bunların hepsi Türkiye’yi 15 yıldır yöneten partiden, yani AKP’nin seçtiği ve seçtirdiği kişiler.

Bu sözler cehaletin eseri değil. Bunların yaptıkları sadece ihanettir.

Bunlara göz yummak, destek vermek ise en hafif tabiriyle gaflettir.

AKP tepe yöneticileri bunları ya duymazdan geldi. Veya halktan çok tepki görürse “bizi bağlamaz” dedi.

Ama bunların her yaptığı Türk Milletini bağlamaya devam ediyor.

 

Önceki İçerikDeli Dumrul Devleti
Sonraki İçerikSeyrantepe’de Yaz Akşamları
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.