Oturduğu masa
başında, arkadaşı Celâl çok üzgündü. Kös kös oturuyor, kara kara düşünüyordu!
Sanki kapkaranlık bir ortamda ümitsiz bir hâldeydi! Ağzını bıçak açmıyordu.
Dokunsan ağlayacaktı!
Arkadaşı Kemâl,
onu bu durumda görünce, masaya doğru yaklaştı. O da masa başındaki arkadaşının
tam karşısına oturdu. Meraklı bakışlarla ona bakarak:
– Nedir bu hâl?
Karadenizde gemilerin mi battı? Yüzünde kara bulutlar dolaşıyor!
– Sorma birader!
– Hayırdır.
– Çok zor
durumdayım!
– Söyle nedir bu
hâl?
– Biliyorsun
üniversitede okuyorum.
– E ne var bunda,
biliyorum zaten?
– Memleketten bir
hayır sahibinin maddî desteğiyle okuyorum.
– Evet biliyorum,
ne var bunda?
– O kişi beni
görmeye geliyormuş!
– Gelsin, sen de
iyi bir şekilde karşılarsın olur biter.
– Sandığın gibi
değil!
– Neden?
– Karşısına
çıkmağa cesaretim yok!
– Canım anlatsana
şunu, nedir seni panikleten husus?
– O zâtı muhterem
– Allah razı olsun – her ay muntazaman gereken parayı gönderiyor.
– Eee ne var bunda
telâş edecek?
– Bildiğin gibi
değil! Arada bir mektup gönderiyordu. ‘Koy sepete’ kabilinden ben de her
mektubu, açmadan bir kenara koyuyordum! Şimdi beni görmeye geliyormuş! Belki
de, mektuplarında benden beklediği hususları dile getiriyordu. Ben ise
tembellik edip hiçbirini açmadığım gibi, merak dahi etmedim! Şimdi beni görmeye
geliyormuş! Mektuplarını sorarsa, ki mutlaka sorar.
– Eee sorsun ne
var bunda?
– Evet ama benim
verecek cevabım yok! İstediklerini
bilmediğim için, yerine de getirmiş değilim. Adamın bunca iyiliklerine karşı,
benim böyle bigâne kalışım karşısında, adam haklı olarak yaptığı maddî yardımı
kesmek zorunda kalacak! Artık ben nasıl okur, nasıl tahsilime devam edebilirim?
Bittim ben arkadaşım bittim! Yüzüm yok karşısına çıkmağa! İşte perişanlığım ve
üzgün hâlim bu yüzden!
– Üzüldüğün şeye
bak! Asıl üzülecek olan, asıl paniklemesi gereken kimse benim ben! Benimkinin
yanında seninki hiç hükmünde kalır hiç!
– Benim bu
çaresizliğimden, sen benden daha mı çaresiz ve kötü durumdasın? Hayır hayır
buna inanmam! Benim durumumdan daha kötü
bir hâlde olamazsın!
– Öyleyse sus da
dinle beni! Nasıl bir kayıp ve ziyan içinde bulunduğumu sana söyleyeyim. Sen
dünyanı kaybetmekten, ben ise her iki dünyamı kaybetmekten dolayı ıztırap
içindeyim!
– Uzatma Kemal,
çok şaşırdım doğrusu, nasıl olur da, benden beter bir halde olabilirsin? Hadi
çabuk söyle. Nasıl olur da benden daha
kötü bir durumda sayılırsın?
– Yüce Allah bana:
“Ey kulum Ben sana bir değil, altı değil, altmış değil, altı yüz değil,
tam tamına altı binden fazla âyet, mesaj ve haber gönderdim. Birini bile
okumadın, merak bile etmedin! Ne istediğimi, bilenlerden sormadın. Gereğini
yerine getirmedin! Kendine çeki düzen vermedin! Üstelik senden yerine getirmeni
istediklerim; Kendim için değil, hep senin içindi. Zaten Benim hiçbir şeye
ihtiyacım yok. İhtiyaç içinde olan sensin! İkaza, ihtara muhtaç olan sensin.
Kulağı bükülecek olan sensin. Bu nasıl aymazlık ki, doğru dürüst okumadın!
Allahını öğrenmek ve mesajlarını anlamak istemedin! Bunların gereğini yapmayı,
hiç mi hiç düşünmedin! Dünyayı okul, Peygamberi öğretmen, Kur’an’ı ders kitabı,
seni de ey kulum! Öğrenci yaptım. Her konuda seni aydınlattım. Ama sen aldırış
etmedin! Gafletle dünya okulunun biteceği ecel gününü bekliyorsun. Eline
tutuşturulacak olanın diploma değil tasdikname olacağını hiç akıl etmiyorsun!
Sınıfta kalmanın, hayat boyu mahrumiyet olduğunu, dünya okulunda sınıfta
kalmanın ise, ebediyyen hüsranlık ve acı vereceğini niçin akıl etmiyorsun!”
dediğinde apışıp kalacağım! Doğru dürüst bir cevap veremiyeceğim!
– Mevlânâ’nın
dediği gibi: “İnsan pişman olduğuna da pişman olacak!” Çünkü telâfisi imkânsız
bir pişmanlık girdabı içinde, çıkmamak
üzere dönüp duracağım!
– Şimdi anladın mı
benim güzel kardeşim? Benim derdim, benim kaygım, benim endişem karşısında
seninkinin hiçbir önemi, hiçbir hükmü olmadığını?
Şimdi anladın mı
kim kimden daha beter?
Hazırlanmak için
bu kadar ömür yeter.
Hiç sormadık ki,
nerdeyiz? Nereden geldik? Ne olacağız?
Hiç düşünmedik ki
bu durumda belâmızı bulacağız!
Nasıl bir gaflet
gayyasına düşmüşleriz ki, biz
Pişmanlığımıza
pişmanlık kalıyor çaresiz!