Yalçın Küçük hep der durur; “Kemal Tahir’i sağcılara verelim, onlardan Peyami Safa’yı alalım.” Dersim taşının altından da Necip Fazıl çıktı. Bana kalırsa Necip Fazıl‘ı üste parayla sol‘a verelim; karşılığında illâ alacaksak Atilla İlhan‘ı alalım.
Geçen yazıda gazozun kapağını açmıştık. Gayri baloncuklar şişede durmaz. Gerçi ruh dostum / yazı büyüğüm Câzim Gürbüz mercek altına almış NFK’yi; Menderes‘inden Cemal Gürsel‘ine, 27 Mayıs‘ından 12 Eylül‘üne sıkı bir silkelemiş. Lâkin herkesin zelzelesi kendine.
Sol‘da Nazım Hikmet, sağ‘da Necip Fazıl puttur. Erbakan‘a ‘Şerbakan‘ der, Millî Görüşçüler onu sever. Birbirini beğenmeyen AKP – MHP – BBP’liler nedense Necip Fazıl‘ı pek beğenirler. Atatürk’ün içkisine kızan muhterem mübarekler onun kumarına kızmazlar. Sağ‘ın bütün renklerinde NFK diye bir marka mevcuttur.
Manevî varisi Salih izzet Erdiş ve İslâmî Büyük Doğu Akıncılar hareketinin İBDA’sı ile Kısakürek yayınlarının ‘ibda‘sı arasında ne fark var? Türk Milliyetçiliğinden Kürtçülüğe, Atatürk yalakalığından Şeyh Said övücülüğüne, tasavvuftan kumarhaneye yol nasıl geçiyor, nerden geçiyor, niye geçiyor?
Fikrini yaşamak bakımından Câzim Bey‘in de işaret ettiği gibi Mehmet Akif emsalsizdir. Necip Fazıl da tersinden şaheserdir. Tıpkı Fransız aydını gibi: “Ben fikir üretirim, onu yaşamak / uygulamak bana değil halka düşer.”
Kelimeleri hoplata zıplata şiir örme, kendinden başkasına tüküren sözlerle konferans verme ve her devir siyaset gemisinin dümenine el sürme isteği dışında kimlere ne yol çizmiş, ne bırakmış? Artık Sakarya Türküsü bile 15 çeşit yemekten sonra klimalı kültür merkezlerinin iktidar gevişi için okunan mevlittir.
‘Çöle İnen Nur‘daki Peygamber muhabbetini kenara koyarsak siz deyin menkıbe Müslümanlığının ben diyeyim Eşarîliğin en namlı klişelerinden biridir. Vahşi için “Sahabenin en düşüğünün atının nallarının altındaki toz olamayız” der, biz de din defterini kapar gideriz. Öyle ya sahabeyle yarışamayacaksak dünyanın kepenklerini indirip gidelim.
Bu Muaviye’yi aklama, Yezid’in Ebu Süfyan’ın torunu olduğunu saklama, sarıkla / sakalla / şapka düşmanlığıyla İslâm’ın öz ve duru mesajlarını haklama ameliyesi eskimiş rujlardandır. Artık Kur’ansız Müslümanlığın, aracı / komisyoncu din anlayışının, kiliseler gibi Cennetten köşk satan tekke çorbacılığının yolu kapanmıştır. Moda oluşu Protestan İslâm ahlâkının bitiş ilânıdır.
Söylenecek çok şey var da ben hala o ‘Büyük Doğu Marşı‘ndayım. Necip Fazıl‘ın en kötü, en zorlama şiirlerindendir. Ve ben bu camianın Ortadoğu / Büyük Doğu tabirleri kullanma hevesini anlamış değilim. “Doğsun Büyük Doğu benden doğarak” derken herhalde Mirzabeyoğlu‘nu kastetmiyordu. Acaba NFK şiirleri okumasıyla gecelerde temayüz etmiş bir Başbakan mıydı o kast? Yoksa Büyük Orta Doğu Projesi miydi? Neydi yâ seydi?
Kılavuzu Necip Fazıl olanın burnu kötü kokudan kurtulmayacağa benzer. Ki İbrahimler ellerinde balta endamlı kalemlerle ortalıkta geziniyor.
İsteyene sahibinden tapulu tabu.