Ülkenin getirildiği bugünkü ortamda basın mensuplarının, STK yöneticilerinin, savcı, hakim kamu görevlilerinin işi oldukça zordur. Kamu görevlileri yaşadıkları eksik demokraside devletten değil iktidardan yana olmaya zorlanmaktadırlar. Hukuk ve siyasi gelenek bir tarafa konarak yönetenlerin gazete ve TV haberleri dahil her şeye müdahale etmeleri tehdit ve baskıları ileri demokrasi zannedilmektedir. Pervasızca ve kamuoyu hesaba katılmadan yolsuzluklarda rekorlar kırılmakta, hukukun işletilmesi engellenmekte ve yadırganmaktadır. Savcı, hakim, polisler kum torbası gibi oraya buraya savrulmaktadır. Milli irade diyenler milli iradeyi çaldırmışlardır. Paralel güçler yaratmışlardır. Araştırma merkezleri iktidara hoş görünmek için araştırma sonuçları ile oynayabiliyor. Hep MHP’den indirim yapılmaktadır. TBMM TV’si yayından kaldırılıyor, konuşmalar kesiliyor. Tabii bunlar hep daha ileri bir demokrasi için! Yasaklar ve kısıtlamalar özgürlükleri arttırmak için yapılıyormuş da kimsenin haberi yok! Henüz tam kontrol altına alınamadığı için sosyal medya tehlikeli görünüyor. Uzun yıllar demokrasi tecrübesine sahip Türkiye’ye olup bitenler yakışmıyor.
Tasvip edilmeyecek olaylar ortaya bir bir çıkarken Ortadoğu politikamızdaki çelişki ve yanlışlar; önemli ve caydırıcı kurumlarımıza karşı kurulan kumpasların nedenleri de açıklığa kavuşuyor. Ülkemizde tavizler koparılması ve caydırıcılığımızın azaltılması uğruna başta TSK olmak üzere her hedefe saldırılıyor. Suriye’ye girerek yıpratılmak isteniyoruz.
Milli menfaatlere kıskançlıkla sahip çıkılması gereken bir dönemde ülkeyi yönetenler milliyetçiliği ayaklar altına almaktan bahsediyor. Türk Milleti dışında milletler aranıyor. Küreselleşme sürecinde “milliyetçilik artık dünde kaldı” diyebilen bazı siyasetçiler milli dava kabul etmiyor.
Yedi maddelik bir mutabakat zemininde müzakereler başlıyor. Hedef birleşik Kıbrıs, kurucu iki devletin oluşturacağı federasyon, her an değişebilecek iki toplumlu ve iki bölgeli bir Kıbrıs’tır. Londra – Zürih Antlaşmaları devredışıdır. Türkiye’nin garantörlüğü söz konusu olmayacak, KKTC tarihe karışacak ve Türk askeri ister istemez geri çekilecektir. Al-vermüzakere sürecinde herhalde Rumların vereceği bir balık ziyafeti olabilir. Terörist Ermenilere uygulanan tehciri yanlış bulan Dışişleri Bakanımız son derece olumlu bir havadan bahsediyor. İşin enteresan tarafı göstermelik kurucu devletlerden biri kesinlikle geriye dönemeyecek ve bağlayıcı tezgahtan ayrılamayacaktır.
Makarios döneminde olduğu gibi kurulan ortak devlet ve antlaşmalar Rum’larca ihlal edildiği taktirde acaba ne olacak? Müeyyide ve yaptırım yok, Türkler için bir garanti sözkonusu değil. Üstelik Türk askeri de Adada olamayacak. Kıbrıs’ta geçmişte yaşama hakkı bile elinden alınan Türklerin karşılaştığı sorunlar ve toplu mezarlar ne çabuk unutuldu? Kurduğu devleti koruyamayanın pazarlık ve müzakere gücü de kalmaz, ciddiye bile alınmaz. Milli bağımsızlık ve egemenlik hakkı milli namustur. “Biz anlaşmaya muhtacız.” gibi tavize yatkın durursanız, KKTC’yi hayali AB üyeliği önünde engel gibi görürseniz, KKTC eski Cumhurbaşkanı Talat’ın yaptığı gibi KKTC’yi yok farzederseniz, ırkçı ve şövenist Rum tarafı masada size hiçbirşey vermez. KKTC’de üretilen portakalların bile milliyetini arayan,KKTC’den alınan hayvanları Rum gümrüğünde yakan anlayışa göre,en iyi Türk, ölü Türk’tür.
Teamül ve yasaları çiğneyerek Rum tarafını tek taraflı olarak AB üyesi yapanlar hiç utanmadılar mı? yabancı ülkelerin adil olmasını bekleyemezsiniz. Yugoslavya’yı ve Çekoslovakya’yı bölenler bugün Kıbrıs’ta iki ayrı devleti ve milleti birleştirmeye çalıştırıyorlar. Kıbrıs sadece Kıbrıs’ta yaşayanları değil, Türkiye’nin milli menfaatlerini de ilgilendirir. Milli güvenliğimiz bakımından stratejik bir adadır. Türkleri ikinci sınıf vatandaş ve azınlık yapacak “Birleşik Kıbrıs“tezgahı kabul edilemez. Dün olup bitenler kolayca unutulamaz. Kıbrıs’tan doğalgaz nakli ve pazarlamasında ABD için Ceyhan dahil yeni yollar vardır. İki kurucu devletten bahsedenler Türk tarafına yüzde kaç pay vereceklerdir?