Kıbrıs’ta Çözüm İşte Bundan Olmaz!

82

Rum Ortodoks Kilisesinin Başpiskoposu Bay Hrisostomos, Paskalya Bayramı nedeniyle 21 Nisan 2019’da Kıbrıslı Rumlara hitaben yaptığı açıklamada:

“Her gün Kuzey’e alışveriş için geçen, yasadışı Ercan Havaalanı’nı kullanarak seyahat edenler, kürtajı savunan ve eşcinsel çiftlerin birlikte yaşayabilmesini destekleyenler kadar ulusal ve dini değerlerden sapmıştır” demiştir. Rum Ortodoks Kilisesi’nin Başpiskopos unvanını taşıyan bu din adamının yapmış olduğu bu açıklama; Orta Çağ zihniyetini ifade etmekten başka bir şey değildir.

Kıbrıs’ta yaşayan iki halk arasında güven ortamını oluşturacak en önemli unsur, iki tarafın özellikle ticaret, ekonomi ve turizm konularında daha fazla ilişki içerisine girmesi ve işbirliği yapmasıdır.

Bu noktada Kıbrıs Rum yönetimine de önemli bir iş düşmekte, iki taraf arasında zaten var olan güven eksikliğini daha da geriye götüren bu açıklamaları kınayıp, iki halkı birbirinden uzaklaştıran açıklamalar yerine barışçıl ve iş birliğinin önemini vurgulayan mesajın Kıbrıs Rum toplumuna verilmesi gerekmektedir.

Ancak bugüne değin hiçbir Rum yönetimi lideri, çıkıp da Rum cemaatinin dini liderine ”politik konulara karışma senin görevin dini konulardır” dememiş, diyememiştir!

Eğer Rum tarafı Kıbrıs’ta gerçekleşmesi beklenen çözüm için samimi bir adım atacaksa, öncelikle Kıbrıs Türk tarafına uygulamış olduğu insanlık dışı ambargolara son vermelidir.

Ancak bugüne değin ne bu insanlık dışı ambargolara son verilmiş, Kıbrıs’ta müzakereler süreci de dâhil hiçbir dönemde ne Kilise adanın Rum tarafına ait olması gerektiği görüşünden bir adım geri atmamış, ne de Rum Ulusal Konseyi adanın Rumlara ait olması talebinden vazgeçmiştir.

Kaldı ki, Başpiskopos ‘un yapmış olduğu böylesi bir açıklama ilk de değildir! Özellikle her müzakere sürecinde, ya da Rumlar için özel günlerde, anma törenlerinde Bay Hrisostomos adanın Rum tarafına ait olduğunu, Enosisten (adanın Yunanistan’a bağlanması) asla vazgeçilmeyeceğini üstüne basa, basa açıklamıştır.

Rum Ortodoksları için özel bir gün olan Paskalya Bayramında yapılan böylesi bir açıklama; yıllar öncesinde 21 Aralık 1963 tarihinde adada yaşanan ”Kanlı Noel” katliamında yok edilmek istenen Kıbrıs Türklerinin yaşadıkları o insanlık dışı dönemi hatırlatmıştır. O dönemde de adanın Cumhurbaşkanı olan Makarios da bir din adamıdır, Başpiskopostur.  Böylesine acımasız bir katliamın gerçekleşmesine neden olan ”Acritas Planının” da hazırlanması talimatını veren kişi de o dur.

Kıbrıs’ta güven ortamına katkı olsun ama en çok da ticaret ve ekonomi konularında Kıbrıs Türk’üne gelir sağlaması açısından taraflar arasında sınır kapılarının açılması talimatını veren rahmetli Rauf Raif Denktaş’tır. İlk geçişler 23 Nisan 2003 tarihinde Ledra Palas sınır kapısından yapılmıştır. Ancak Rum tarafı o dönemde bu geçişlere oldukça olumsuz yaklaşmış, KKTC’ye geçen Rumların alışveriş yapmamaları konusunda uyarmış, türlü yaptırımlar uygulamıştır.

Günümüzde adada mevcut 10 sınır kapısından binlerce Rum vatandaşı, Kıbrıs Türk’ü geçmekte Rum yönetiminin geçişlerle ilgili zaman, zaman uyguladıkları türlü yaptırımlarına rağmen her iki tarafta da ekonomik ve insani ilişkiler yönünde mesafe alınmaktadır.

İlk sınır geçişlerinin başladığı 23 Nisan 2003 yılından bugüne değin KKTC yönetiminde bulunan hiçbir siyasetçiden ve din işlerinden sorumlu Din İşleri Başkanlığından Rum Ortodoks Kilisesinin başkanı olan Başpiskopos Hrisostomos’un yapmış olduğu açıklama gibi çağ dışı bir söylem duyulmamıştır. O nedenledir ki, adada çözüm adına yürütülen müzakereler de dâhil her zaman yapıcı olan, çözüme ama adil bir çözüme katkı koyan Türk tarafı olmuştur.

Adanın son elli yıllık sürecinde Rum tarafına bakıldığında:  Gerek Rum siyasetçilerinin müzakere masasında oynadıkları türlü Bizans oyunları, gerekse din kisvesi altında siyaset yapmaktan çekinmeyen Rum Ortodoks kilisenin başındaki Başpiskoposların üslendikleri rol değerlendirildiğinde, bir de üstüne üstlük Rum Ulusal Konseyinin adanın Rumlara ait olduğu konusunda ödün vermez açıklamaları düşünüldüğünde:  ‘‘Kıbrıs’ta çözüm işte bundan olmaz!” demekten başka bir şey akla gelmemektedir.

 

 

Önceki İçerikGöründüğü Gibi Değil.
Sonraki İçerikKocaeli Aydınlar Ocağı Mensupları’nın Antalya Seyahati
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.