Rum Ortodoks Kilisesinin Başpiskoposu Bay Hrisostomos, Paskalya Bayramı nedeniyle 21 Nisan 2019’da Kıbrıslı Rumlara hitaben yaptığı açıklamada:
“Her gün Kuzey’e alışveriş için geçen, yasadışı Ercan Havaalanı’nı kullanarak seyahat edenler, kürtajı savunan ve eşcinsel çiftlerin birlikte yaşayabilmesini destekleyenler kadar ulusal ve dini değerlerden sapmıştır” demiştir. Rum Ortodoks Kilisesi’nin Başpiskopos unvanını taşıyan bu din adamının yapmış olduğu bu açıklama; Orta Çağ zihniyetini ifade etmekten başka bir şey değildir.
Kıbrıs’ta yaşayan iki halk arasında güven ortamını oluşturacak en önemli unsur, iki tarafın özellikle ticaret, ekonomi ve turizm konularında daha fazla ilişki içerisine girmesi ve işbirliği yapmasıdır.
Bu noktada Kıbrıs Rum yönetimine de önemli bir iş düşmekte, iki taraf arasında zaten var olan güven eksikliğini daha da geriye götüren bu açıklamaları kınayıp, iki halkı birbirinden uzaklaştıran açıklamalar yerine barışçıl ve iş birliğinin önemini vurgulayan mesajın Kıbrıs Rum toplumuna verilmesi gerekmektedir.
Ancak bugüne değin hiçbir Rum yönetimi lideri, çıkıp da Rum cemaatinin dini liderine ”politik konulara karışma senin görevin dini konulardır” dememiş, diyememiştir!
Eğer Rum tarafı Kıbrıs’ta gerçekleşmesi beklenen çözüm için samimi bir adım atacaksa, öncelikle Kıbrıs Türk tarafına uygulamış olduğu insanlık dışı ambargolara son vermelidir.
Ancak bugüne değin ne bu insanlık dışı ambargolara son verilmiş, Kıbrıs’ta müzakereler süreci de dâhil hiçbir dönemde ne Kilise adanın Rum tarafına ait olması gerektiği görüşünden bir adım geri atmamış, ne de Rum Ulusal Konseyi adanın Rumlara ait olması talebinden vazgeçmiştir.
Kaldı ki, Başpiskopos ‘un yapmış olduğu böylesi bir açıklama ilk de değildir! Özellikle her müzakere sürecinde, ya da Rumlar için özel günlerde, anma törenlerinde Bay Hrisostomos adanın Rum tarafına ait olduğunu, Enosisten (adanın Yunanistan’a bağlanması) asla vazgeçilmeyeceğini üstüne basa, basa açıklamıştır.
Rum Ortodoksları için özel bir gün olan Paskalya Bayramında yapılan böylesi bir açıklama; yıllar öncesinde 21 Aralık 1963 tarihinde adada yaşanan ”Kanlı Noel” katliamında yok edilmek istenen Kıbrıs Türklerinin yaşadıkları o insanlık dışı dönemi hatırlatmıştır. O dönemde de adanın Cumhurbaşkanı olan Makarios da bir din adamıdır, Başpiskopostur. Böylesine acımasız bir katliamın gerçekleşmesine neden olan ”Acritas Planının” da hazırlanması talimatını veren kişi de o dur.
Kıbrıs’ta güven ortamına katkı olsun ama en çok da ticaret ve ekonomi konularında Kıbrıs Türk’üne gelir sağlaması açısından taraflar arasında sınır kapılarının açılması talimatını veren rahmetli Rauf Raif Denktaş’tır. İlk geçişler 23 Nisan 2003 tarihinde Ledra Palas sınır kapısından yapılmıştır. Ancak Rum tarafı o dönemde bu geçişlere oldukça olumsuz yaklaşmış, KKTC’ye geçen Rumların alışveriş yapmamaları konusunda uyarmış, türlü yaptırımlar uygulamıştır.
Günümüzde adada mevcut 10 sınır kapısından binlerce Rum vatandaşı, Kıbrıs Türk’ü geçmekte Rum yönetiminin geçişlerle ilgili zaman, zaman uyguladıkları türlü yaptırımlarına rağmen her iki tarafta da ekonomik ve insani ilişkiler yönünde mesafe alınmaktadır.
İlk sınır geçişlerinin başladığı 23 Nisan 2003 yılından bugüne değin KKTC yönetiminde bulunan hiçbir siyasetçiden ve din işlerinden sorumlu Din İşleri Başkanlığından Rum Ortodoks Kilisesinin başkanı olan Başpiskopos Hrisostomos’un yapmış olduğu açıklama gibi çağ dışı bir söylem duyulmamıştır. O nedenledir ki, adada çözüm adına yürütülen müzakereler de dâhil her zaman yapıcı olan, çözüme ama adil bir çözüme katkı koyan Türk tarafı olmuştur.
Adanın son elli yıllık sürecinde Rum tarafına bakıldığında: Gerek Rum siyasetçilerinin müzakere masasında oynadıkları türlü Bizans oyunları, gerekse din kisvesi altında siyaset yapmaktan çekinmeyen Rum Ortodoks kilisenin başındaki Başpiskoposların üslendikleri rol değerlendirildiğinde, bir de üstüne üstlük Rum Ulusal Konseyinin adanın Rumlara ait olduğu konusunda ödün vermez açıklamaları düşünüldüğünde: ‘‘Kıbrıs’ta çözüm işte bundan olmaz!” demekten başka bir şey akla gelmemektedir.