Kıbrıs Gazisi Emekli Yarbay, Fikir Adamı ve Yazar Atilla Çilingir Anayasa Referandumu ile Alakalı Soruları Cevaplandırdı.

90

GİRİŞ:

Referandum kelimesi, Latinceden Fransızcaya, oradan da Türkçemize girmiştir. ‘plebisit‘, ‘halkoylaması‘ ve ‘halkoyu‘ kelimeleriyle aynı manadadır.

Referandum tatbikatına antik çağlardan* itibâren rastlanmakta ise de, ilk ciddî tatbikatını 1789 İhtilali’nden sonra Fransa’da görüyoruz.

Referanduma en çok ve en sık başvuran ülke, İsviçre’dir.

Türkiye’de, 5 defa referandum yapıldı:

1-27 Mayıs 1960 askerî darbesinden sonra Kurucu Meclis’in hazırladığı Anayasa, ‘Hayır‘ oyu kullanılmamasını temin maksadıyla ağır baskılarla 9 Temmuz 1960 târihinde halkoylamasına sunuldu. % 62 ‘Evet’, % 38 hayır oyu kullanıldı. 1961 Anayasası kabul edildi.

2-12 Eyül 1980 askerî darbesinden sonra Danışma Meclisi’nin hazırladığı 1982 Anayasası, yine ‘Hayır‘ oyları aleyhindeki ağır baskılarla 7 Kasım 1982’de yapıldı.   Sandıktan % 91,37 oranında ‘Evet’ oyu çıktı.

3-1982 Anayasa ile siyâsî parti liderleri ve önde gelen idarecileri için konulan 10 yıllık siyaset yapma yasağının kaldırılıp kaldırılmaması için 6 Eylül 1987 tarihinde lüzumsuz bir referandum yapıldı. Referandum yapılmasını sağlayan Başbakan Turgut Özal, ‘hayır‘ oyu lehinde telkinlerde bulundu. Siyâset yasağı zaten yürürlükte idi. Merhum Özal, ‘Ben siyâset yasağını kaldırmak istediysem de millet istemedi‘ diyebilmeyi hedeflemişti. % 50,1 ekseriyetle siyâset yasakları kalktı. Hemen akabinde başka bir oyun oynandı ki, mevzuumuzun dışındadır.

4-Mahallî seçimlerin 1 yıl öne alınması için Turgut Özal’ın isteği ile 25 Eylül 1988 târihinde yine lüzumsuz bir referandum yapıldı. Oy kullananların % 65’i ‘Hayır‘ oyu verdi, seçimler zamanında yapıldı.

5-Cumhurbaşkanlığı seçiminde, ‘zinde güçler‘ olarak anılan çevreler, hukuk dışı yollara başvurarak Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini önlemek isteyince 21 Ekim 2007 tarihinde Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilip seçilmemesi yönünde referandum yapıldı. Anayasa değişikliği % 69 ile kabul edildi.

Son yıllarda adından ‘Dikkate değer bir fikir adamı‘ olarak bahsettiren 18. Dönem Anavatan Partisi Sakarya Milletvekili İnşaat Mühendisi Yalçın Koçak, internet sitesindeki yazısında: bir yerlere ince mesajlar gönderiyor: ‘Bu referandum (eskî tâbirle plebisit) bir Batılı Oryantalist oyunudur. Milleti, bir daha bütünleşmemecesine ikiye ayırma şeytanlığından başka bir şey değildir.’ Diyor.

Şeytanlık…’ Aziz ve necip milletimiz bu zokayı** yutar mı?

Hoşa gidecek yalanlarla yutturulabilir. Üstelik Makyavelist düşünce*** sistemini benimseyenlere göre; ‘siyasette yalan söylemek‘ normaldir.

Yalan söylediği için kimin burnu Pinokyo’nun burnu gibi uzamış? Kimin kulakları Midasın kulakları kadar kocamanlaşmış?

Lenin insanlık tarihinin ilk zâlimi değildi. Fakat en büyük zâlimi olduğunda şüphe yoktur. ‘İnsanlara hürriyet, milletlere bağımsızlık‘ yalanı ile işbaşına geldi. Onun bu sözüne kanıp bağımsızlık bayrağını açıp harekete geçen 3.000.000 Müslüman Türk, 6 ay içerisinde en ağır işkencelerle şehit edildi.

Kendine yetecek kadar bilgiye-görgüye, tecrübeye ve kültüre sâhip olamayan insanlar: ‘Bana kafamı karıştıracak hakikatleri anlatma. Hoşuma gidecek yalanlar söyle…‘ diyerek bekleşip duruyorlar. Onlar çığırtkan azınlık. Bazen sessiz çoğunluğu bertaraf edebilirler.

CIA’nın Türkiye şefliğini yapan Paul Bernard Henze, 2006 yılında Beyaz Saray’a sunduğu Türkiye Raporu’nda:

‘Türkiye’nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız. Devleti kuranlar, denetim mekanizmasını çok iyi yerleştirmişler:

-Hükümeti ikna etiğimizde Meclis;

-Meclisi ikna etiğimizde ordu;

-Orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor.

Başkanlık sistemi olursa, tek kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Diyor.

 

İkna olmayanların akıbeti; Irak’ta, Libya’da ve Mısır’da görüldü. Suriye’de ise ‘az sonra…’

 

İyi okumalar efendim!

 

*Antik çağ: Orta çağdan önceki zamanlar.

**Zoka: Büyük balıkları avlamakta kullanılan, bir ucunda olta iğnesi, öbür ucunda da olta ipinin bağlandığı bir delik bulunan balık biçiminde dökülmüş parlak kurşun parçası.

***Makyavelist düşünce: Hedefe ulaşmak için her türlü araca başvurmanın uygun olduğunu iddia eden çarpık düşünce tarzı.

Oğuz Çetinoğlu: Gazetemiz ÖNCE VATAN’DA yayınlanan ‘Ülkemiz Anayasa Referandumuna Giderken‘ başlıklı makalenizde, anayasamızın değişecek iki maddesini analiz ediyor ve endişelerinizi belirtiyorsunuz. Endişeleriniz sâdece analiz ettiğiniz 2 maddeden mi kaynaklanıyor?

Atilla Çilingir: ABD 1980’de Afganistan’da, 1990’da Irak’ta sahneye koyduğu senaryoyu Suriye’de de tekrarlamak kararında. Sonraki hedefinde Türkiye’nin bulunduğu söyleniyor. Kıbrıs elimizden alınıyor. Kışın inine çekilen PKK, ilkbaharla birlikte saldırı hazırlıkları yapıyor.   Barzani, Bağdat yönetimine kafa tutuyor ve Kerkük’ü almak üzere harekete geçen ve bağımsızlık ilan etmeye hazırlanan fiilî bir devlet hâline geldi.

Bu devasa problemleri halletmenin planlarını yapmak mecburiyetimiz varken, bütün gücümüzle referanduma yöneldik.

Başkanlık sistemiyle, önümüzdeki problemlerin üstesinden geleceği söyleniyor da, nasıl olabileceği hususunda ümit verici hiçbir bilgi yok.

Çetinoğlu: Türkiye, ‘yedi düvel karşısında ve zor durumda‘ mı?

Çilingir: Türkiye’nin sırf kendi imkânlarıyla, gücüyle doğrudan varlık ve bütünlüğümüze tehdit anlamına gelen bu projeleri engellemesi, kolay değil; ama imkânsız da değil.

Çetinoğlu: Çâresiz değiliz‘ diyorsunuz. Düşündüğünüz çarelerden bahseder misiniz?

Çilingir: Millî varlığımıza yönelik tehlikelere karşı, her bakımdan iyi düşünülen, planlanan ve bütün ihtimalleri hesaba katan, rakiplerimizi doğru okuyup değerlendiren, siyasî, askerî, ekonomik ve insan gücüne dayalı kapasitemizle bağdaşan ve nihayet kararlı şekilde uygulanan millî bir politikaya ihtiyacımız var. Referandumdan önce bütün gücümüzü ve mesaimizi bu politikaların oluşturulması için kullanmalıyız. Ondan sonra salim kafa ile, ‘Evet‘ diyecekleri de ‘Hayır‘ diyecekleri de dışlamadan başkanlık sistemini konuşabiliriz. Türkiye’nin geleceğini şekillendiren değişiklikleri, yangından mal kaçırır gibi kotarmanın doğru olmadığını düşünüyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Millî seferberlik‘ çağrısı yaptı. Devletimizin bütün haber alma ve değerlendirme kaynaklarının toplandığı en üst makamdan yapılan bu tespit ve çağrı büyük önem taşıyor. ‘Millî seferberlikten kast edilenin referandumda ‘evet‘ denilmesi olamaz, olmamalı.

Çetinoğlu: ‘Millî seferberliğin, yine kurtuluş olacağını‘ düşünüyorsunuz. Biri hâriç, TBMM’de temsilcisi bulunan ve bulunmayan siyâsî partilerin temsilcileri ve taraftarları ile milletimiz böyle bir seferberliğe şüphesiz ‘Evet‘ diyecektir.

Ancak bu ‘Evet‘ referandum çalışmaları sebebiyle ve dikkatsizce söylenmiş sözler yüzünden kullanılamaz duruma düşer mi?

Çilingir: Referandum tartışmalarının ihtiyacımız olan millî seferberliğe, millî dayanışmaya, millî beraberliğe ne fayda sağlayacağını birilerinin anlatması gerekiyor. Hayır oyu kullanacak milyonlarca yurttaşımızı ‘terör örgütlerinin yandaşı‘ olarak suçlayan, toplumu siyasî hesaplar uğruna kategorize eden söylemler milletimizin geleceği açısından popülist ve tehlikeli bir taktiktir. Her ne kadar bu ayrışmayı yapanlar, birkaç günden beri miting meydanlarında bu söylemlerini terk etmişlerse de… kimsenin kendi siyasî görüşüne katılmadıkları için milletimizin bir kısmını suçlayıp damgalamaya hakkı yoktur. Özellikle her türlü terörle mücadelede, varlığını Türk milletinin varlığı için feda eden feda etmeye hazır olan vatanseverlerimizin, referandumdaki tercihleri sebebiyle dışlanması, suçlanması… Aklın ve vicdanın kabul edeceği bir tavır değildir.

Çetinoğlu: Belki tepkilerden, belki de ve (inşallah öyledir) akıl ve mantığın galebe çalmasıyla, hatâdan dönüldü. ‘Evet oyları kadar, hayır oylarının da saygıya lâyık olduğu‘ ifâde edildiyse de vatanseverliğine gölge düşürülen insanlarımız kırıldı. Ümit edilir ki kırılan kalpler yeni ve etkili adımlarla tâmir edilebilir.

Şimdi Efendim, eğri otursak bile doğru konuşalım. İnsanlarımızın büyük bir bölümü, niçin ‘evet‘, niçin ‘hayır‘ diyeceğini bilmiyor. Bir kısmı okumadığından, bir kısmı da okuduğundan doğru bir mânâ çıkaramadığından… Büyük bir bölümü de siyâsî taassup denilebilecek olan hissî bağlantılar sebebiyle…

İnsanlarımız sanki gece yürüyüşüne çıkmış gibi… Işık ve rehber olur, ‘gazilik rütbesi’ne ulaşmış bir vatansever olarak okuyucularımızı bilgilendirir misiniz?

Çilingir: Referandumda ‘Evet‘ oyu verecekler de ‘Hayır‘ oyu verecekler de bizin insanlarımızdır. Muhteremdir, saygıya da sevgiye de lâyıktır.

Gönül ister ki niçin ‘Evet‘ veya niçin ‘Hayır‘ diyeceklerini, okuyarak, anlayarak kendileri belirlesinler.

18 maddeden oluşan Anayasa Referandumu, başkan seçilecek şahsın yetkilerini genişletmekle kalmıyor. İleride, yetkilerini sınırsız şekilde genişletecek değişikliklerin de kararını, demokrasinin bütün unsurlarını devre dışı bırakarak tek başına yürürlüğe koyabilmek hakkını da veriyor.

1876’da Kanun-i Esasi’den bu yana uygulanmakta olan parlamenter sistem yerine başkanlık sistemi getiriliyor. Ancak böylesine önemli ve tarihî değişiklik gerek TBMM’de, gerekse kamuoyunda yeterli derecede konuşulup tartışılmamıştır.

Eğer tartışılabilseydi, kuvvetler ayrılığı olmadan, hem tarafsız hem de bağımsız yargı üzerinden devletin bütün eylem ve işlevleri denetlenmeden, yönetimde şeffaflık ve hesap verebilme sağlanmadan hukuk devletinden bahsetmenin mümkün olmayacağı bütün netliği ile anlaşılırdı.  Devlet, hukuka pamuk ipliği ile kişiye ait şahsî arzularla değil, kopmaz bağlarla bağlı olmalıdır. Ferdî hak ve hürriyetlerin kullanılmasında hiçbir sıkıntının yaşanmayacağından herkes emin olabilmeli.

Çetinoğlu: ABD Başkanlık sistemi örnek gösteriliyor. Karşılaştırma yapar mısınız?

Çilingir: ABD, dünyada hâlen başkanlık sisteminin demokratik standartlara göre başarıyla yürütüldüğü ‘model ülke‘ konumundadır. Ancak, Anayasa Referandumu taslağını okuyanlar ve okuduklarını anlayanlar biliyorlar: Türkiye’de getirilmek istenen başkanlık sistemi ile ABD’deki  başkanlık sistemi arasında hiçbir benzerlik yoktur.

Bunu anlamak için siyaset bilimcisi olmaya gerek yok. Son zamanlarda ABD’de yaşanan ve Trump’u acınacak hâle düşüren hâdiseleri gazetelerden okumak yeterlidir.

Çetinoğlu: Misal verebilir misiniz?

Çilingir: Göçmenlerle ilgili sınır dışı yapma kararı yargıdan döndü; temyiz etti, gene döndü. Yani ABD’de başkan yargıya hükmedemiyor; çünkü o ülkede yargı bağımsızlığı mevcut.

Çetinoğlu: Yargı bağımsızlığı bizde yok mu veya referandumla değişiklikler yapıldıktan sonra olmayacak mı?

Çilingir: Partili başkan, yönettiği maçtaki takımlardan birine sempatisi olan futbol hakemi gibidir. Tarafsız olamaz. Milletvekillerinin ne kadarı, kendisine milletvekili olma imtiyazı bahşeden partili başkana ‘hayır‘ demek cesâretini gösterebilir. Denetim sistemi; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve dolayısıyla adalet teşkilatıdır. Yargıtay’dır, Sayıştay’dır ve Anayasa Mahkemesi’dir. Bu kurullardaki üyelerin yarıdan fazlasını, başkan veya partisinin milletvekilleri tâyin edecektir.  Tarafsız olmalarını beklemek aşırı iyimserliktir. Türkiye ve Türkiye’mizin seçkin insanları bu sıkıntıyı yaşadı. Tam bağımsız çalışan bir adâlet sistemi olsaydı, Ergenekon – Balyoz dâvâlarında yüzlerce subay önce haksız yere mahkûm edilip sonra kendilerine; ‘yanlışlık oldu, serbestsiniz‘ denilir miydi?

Çetinoğlu: Önceki Anayasalara göre Cumhurbaşkanına fazla yetki veren 1982 Anayasası da sıkıntılara sebebiyet vermişti…

Çilingir: Evet! Ismarlama elbise diker gibi, Kenan Evren ebediyen Cumhurbaşkanlığında kalacakmış gibi Anayasa yapıldı. Cumhurbaşkanı değişince sıkıntılar yaşandı. Anayasa fırlatma olayını, akabinde doların ve altının yükselmesi, borsanın çökmesi hâdisesini hatırlamak mecburiyetindeyiz.  Recep Tayyip Erdoğan, Allah gecinden versin, herkes gibi fânidir. Onun için hazırlanan Anayasa, yerine gelecek kişiye uymayacaktır. Türkiye’nin geçmişteki sıkıntıları yeniden yaşamak gibi bir lüksü olamaz.  Meselenin Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsî meselesi olmadığını bilmeliyiz.  Recep Tayyip Erdoğan’a mutlak bağımlılık içerisinde tâbi olanlar, referandumu; Sayın Erdoğan’ın şahsının tercih edilip edilmemesi olarak yorumlarlarsa, Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmış olurlar.

Çetinoğlu: Teşhis yanlış ise tedâvi mümkün olmaz… Efendim, röportajımızı tavsiyelerinizle sona erdirebilir miyiz?

Çilingir: Seçim mahallinde, oy verme bölümüne girinceye, mührü basıncaya kadar vaktimiz var. Oy verecekler; bu günü, yarınları, kendi yarınlarını değil, çocuklarının torunlarının yaşayacağı yarınları düşünmeliler.

Milletimiz akıllıdır, zekidir. Âlim değilse de ariftir. Düşündüğünde mutlaka doğruyu bulacaktır.

Yöneticilerimiz de sorumluluklarını müdrik olmalı. Toplumda kutuplaşmaya ve ayrışmaya yol açacak gereksiz polemiklerden, popülist tavırlardan kaçınmalılar. İhtiyacımız olan millî birlik ve dayanışma; partizan hesaplarla, şahsî ve siyasî bağlılık ve şahsa sadâkat ile değil, vatana ve millete hizmet aşkıyla mümkün olabilir.

 

 

ATİLLA ÇİLİNGİR:

1948 yılında Samsun’da doğdu. 1959 yılında ve 12 yaşındayken başladığı askerlik hayatı, emekli olduğu 1990 yılına kadar kesintisiz 31 yıl devam etti.

1967 yılında teğmen rütbesi ile bu mukaddes ocakta göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları bütün hızıyla devam ediyordu. O yıllarda Ada’da bulunan şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı’nda görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir, 1974 yılının sıcak bir Temmuz sabahı kendisini Yeşil Ada’da, savaşın içinde buldu. Kıbrıs Muharebeleri’nin her safhasında başarıyla görev yaptı ve ‘Gazi ‘ unvanı ile mükâfatlandırılarak, Türkiye’ye döndü.

1974-1975 ve 1985-1987 yıllarında görev yaptığı Kıbrıs’ta, bu milli dâvâmıza sahip çıkan ve o topraklarda seve seve hayatlarını fedâ eden şehitlerimizin kan ve can bedellerinin yılmaz savunucusu bir komutan olarak 43 yıldan beri Kıbrıs dâvâmızdaki haklılığımızı savunmak adına değişik platformlarda görev aldı, bilgi şöleni, panel ve konferanslara konuşmacı olarak katıldı. Çilingir; Kıbrıs Millî Dâvâmızın gerçeklerini anlatmak adına güncel çalışmalarına devam etmektedir.

Kendi isteği ve Yarbay rütbesiyle TSK’dan emekli olan Atilla Çilingir’in yayınlanmış 11 kitabı olup, bunlardan 8 tânesi Kıbrıs Millî Dâvâmıza aittir.

Hâlen Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Şubesi’nin yönetim kurulunda görev yapan Çilingir, evli ve 2 çocuk sahibi olup, İngilizce bilmektedir.

 

 

DERKENAR

ANAYASA İLE ALAKALI OLARAK TEKLİF EDİLEN DEĞİŞİKLİKLER YAPILIRSA…

v  Cumhurbaşkanı partili olacaktır. Partili cumhurbaşkanı iyi niyetli de olsa, tarafsız davranamaz. ‘Milletin başkanı’ olması gerekirken kendi partisine ve seçmenine yakınlık göstermek mecburiyetinde kalabilir. Onlara öncelik tanır.

v   CUMHURBAŞKANI PARTİLİ OLMAMALIDIR.

v  18 yaşındaki gençlerin büyük ekseriyeti iş ve meslek sahibi değildir. Kendi problemlerini çözememiş, geçimini sağlayamamış tecrübesiz gençleri milletvekili yapıp, memleketin meselelerini çözmesini bekleyemeyiz. Referandumdaki bu madde, 18-26 yaş arasındaki 10 milyondan fazla gencin ‘evet’ oyunu almak için kurulmuş bir tuzaktır. 18-25 yaş arasındaki gençlerden ancak 3-5 kişi, listelerde seçilebilecek sırada aday gösterilecektir. Gençler başımızın tâcı, geleceğimizin teminatıdır. Bırakalım, üniversiteyi bitirsinler, meslek sâhibi olsunlar, bilgi, tecrübe ve enerjilerinden o zaman istifade edelim.

v   3-5 GENCİN MİLLETVEKİLİ OLMASI İÇİN MİLYONLARCASININ OYLARINI İSTİSMAR ETMEK, SİYÂSÎ AHLAKA AYKIRIDIR.

v  Anayasamızın 6. Maddesine göre ‘Hâkimiyet kayıtsız-şartsız millete aittir. Türk milleti hâkimiyet hakkını, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) aracılığı ile kullanır. Bu hak hiçbir kişiye, zümreye, sınıfa devredilemez. Kanun yapma yetkisi TBMM’ne aittir. Anayasa değişikliği kabul edilirse, hâkimiyet hakkı ile birlikte kanun yapma yetkisi de, tek imza ile yürürlüğe koyacağı ‘Kanun hükmünde kararname’ çıkarabilecek olan başkana verilmiş olacaktır.

v  BÖYLE BİR REJİMİN ADI, DEMOKRASİ OLAMAZ.

v  Teklif edilen değişiklik kabul edilirse, bakanlar, başkanın emrine girmiş olacaklar. Başkan istediğini bakan yapacak, istemediğini de görevden alabilecektir. TBMM bakanları denetleyemeyecektir.

v   DENETİMİN OLMADIĞI YERDE DEMOKRASİ OLMAZ.

v  Tek kişinin tayin ettiği ve o kişi tarafından her zaman görevden alınma tehlikesiyle karşı karşıya olan yargı mensupları, adaletin değil başkanın emrine girmiş olurlar.

v   ADALET MEKANİZMASI BAĞIMSIZ DEĞİLSE, ADALET YOK DEMEKTİR.

v  Uzmanlar diyor ki: ‘Güç insanı bozar. Daha fazla güç, mutlaka bozar.’ Yöneticinin bozulması demek, sınırsız yetkilerin sorumsuzca kullanılması demektir.

v   ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE SINIRSIZ YETKİLERİN SORUMSUZCA KULLANILMASINA İMKÂN SAĞLANMIŞ OLACAK. BÖYLE BİR DURUM KABUL EDİLEMEZ

 

 

Önceki İçerikVallahi Ben Yazmadım!
Sonraki İçerikSandıktan Çıkan Sonuç – Süleyman Pekin ve İmanifesto
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.