KIBRIS DOSYASI (BM ve AB tarih sürecinden yansımalarıyla) (6)

98

Bu kararlar:

BM. Genel Sereter’liğinin S/16519 sayılı raporu ile

Güvenlik Konseyinin; 360/1974, 364/1974, 365/1974, 367/1974, 370/1974 sayılı kararları ise özellikle 20.Temmuz.1974 Kıbrıs Barış Harekâtının 1 ve 2’nci safhaları içerisindeki ateşkes uygulamalarının çağrılarını kapsamaktadır.

 

 

BM Güvenlik Konseyinin almış olduğu kararlarla ada’da saklanmak istenen, göz ardı edilen gerçekler:

 

BM Güvenlik Konseyinde, Kıbrıs ile ilgili alınan tüm kararlar incelendiğinde;

Bu kararların içeriğinde, Kıbrıs Türk Halkı’nın 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki kurucu ortağından biri olduğu, egemenliğin iki toplumdan birisine değil her ikisine de devrededildiği, 1960 yılında sömürge yönetiminden kazanılan bu bağımsızlık ve egemenlikte Kıbrıs Türk Halkının da eşit ortak olduğu nedense hep göz ardı edilmiştir!

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960 Kuruluş ve Garanti antlaşmaları Kıbrıs Türk ve Rum taraflarının imzalarını taşımaktadır.

Ancak bu gerçeğin göz ardı edilmesi, uluslararası hukuka aykırılığın en çarpıcı örneği değil de nedir? Hem de adına BM denen yer kürede yaşayan milletlerin neredeyse tamamına yakının katılımı ile oluşan ve dünya’ya hukuk dersleri veren ve uluslararası camianın tamamını temsil eden bu yasal kuruluşta!

Kaldıki, 1960 da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasasını ortadan kaldıran ve kurucu ortağı olan Kıbrıs Türk tarafını bu ortaklıktan zorla kopararak dışlayan Rum tarafının sözde Cumhurbaşkanı Makarios’un ta kendisidir!

Bu gayrı yasal durumu gözardı ederek; adada yaşam mücadelesi veren Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tüm haklarını yok saymak ne kadar doğru ve hukuka uygun olabilir?

1975 Helsinki Nihai Senedi’nin 8’inci maddesine göre; tüm halklar iç politika statülerini hiçbir dış müdahaleye uğramaksızın belirlemek hürriyetine sahiptirler. Kıbrıs Türk Halkı da bu hakkını kullanmıştır.

BM Güvenlik Konseyi’nin 186, 353, 541 ve 550 sayılı kararları incelendiğinde;

Kıbrıs’ta yasal ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyetinden atılan ve anayasal ortaklık statüsü görmezden gelinen Kıbrıs Türk’ünün, Rum’lar tarafından topyekûn ortadan kaldırılmalarını önleyen ve hem de yasal Garantörlük sıfatıyla önleyen Türkiye’ye; bu insanlık ayıbını önlediği için BM’de teşekkür edileceği yerde, işgalcilik damgası vurularak tam tersine adayı derhal terk etmesi istenmiştir!

Ama o dönemde RMM (Rum Milli Muhafız) ordusuna emir komuta eden Yunan’lı subayların varlığı ve Yunanistan’dan adaya gizlice sokulan 2-3 bin civarında ki Yunan Silahlı Kuvvetlerine ait personel ve çeşitli silah gücünün varlığı, BM de ki bu aklı evveller için önemli değildir!

Çünkü bu illegal güçler, Hristiyan âleminin ‘Haçlı zihniyetini’ korumak için adada bulunmaktadırlar!

Bu nedenle de onlara yabancı askerler denemezdi! Tıpkı günümüzde de denmediği gibi! Böylesine ikiyüzlülük ve böylesine hukukun gözardı edildiği bir uygulama olabilir miydi? Hem de Milletler camiasının temsil edildiği böyle bir kuruluşta!

Konu Türkiye olunca maalesef oluyordu! Savaş meydanlarında ki muzafferiyetimiz, uluslararası görüş masasının üzerine getirildiğinde ne yazık ki savaş sonrasında Hristiyan Lobisinin o bilinen oyunları ile karşı, karşıya kalıveriyordu!

Bunun da ötesinde yüzlerce köyü Rum’larca yakılıp, yıkılır ve binlerce Kıbrıs Türk’ü Rum’un acımasız E.O.K.A terör örgütü mensuplarınca diri, diri topraklara gömülüp öldürülürken; bu katiller çetesini kurduran’ın Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpapaz Makarios’un olduğunu ve bu acımasız uygulamaların; Yunanistan’da ki Cunta idaresi ile birlikte koordineli olarak yürütüldüğünü dünya âlem bilirken!

BM. Güvenlik Konseyi; bu insanlık ayıplarının yaşandığı her dönemde kendisine yasal muhatap olarak daima güney Rum kesiminin yönetimini almıştır!

Bu konseyin daimi üyeleri, ne yazık ki, her defasında Kıbrıs Türk Halkı’nın 1975 Helsinki nihai senedinin 8’inci maddesine göre kendi statülerini belirleme hakkını görmezden gelmiş ve Kıbrıs Türk Halkının kendi özgür iradesi ile seçmiş olduğu yönetimini daima illegal olarak tanımlamıştır!

İşte asıl çifte standart ve insanlık ayıbı olan da bu uygulamaydı…Tarihin hiç bir döneminde Kıbrıs Türk’ü Rum’un idaresinde yaşamamıştır..Ancak Kıbrıs Türk Halkının Ata’ları Kıbrıs adasında tam 307 yıl boyunca hakkın adaletin ve medeniyetin temsilcileri olmuştur.

Asıl kabul edilemeyen gerçekte bu değil midir?

Güvenlik Konseyinin göz ardı ettiği bu önemli gerçeklerin analizini bitirmeden, 550 sayılı kararın içerisinde bahse konu olan Maraş’ın herhangi bölümüne kendi sakinlerinin dışında ki insanların yerleştirilmemesi konusuna da değinmek istiyorum.

Hemen şu hususun altını çizmek gerekirse, Maraş bölgesinin büyük bir bölümü Osmanlı Vakıflarına aittir. ( Lala Mustafa Paşa ve Aptullah Paşa Vakıfları ) Uluslararası hukuk vakıf arazilerinin hiçbir nedenle bir başka hükmi şahsiyete ve millete devredilemeyeceğine amirdir.

Ancak, 1878 Yılında Osmanlı’nın adayı İngiltereye kiralaması ve sonra ki dönemde gelişen olaylar, İngiltere’nin bilinen o tarihsel oyunu sonucunda ada’yı ilhak etmesiyle gelişen süreç, Rum’ların tapu kayıtları ile oynamaları ve bu duruma göz yumulması sonucunda; Osmanlı vakıflarına ait olan bu arazilerin büyük bir bölümüne Rum’lar tarafından el konulmuştur!

Yine bu kararın içerisinde geçen ve Maraş bölgesinin BM yönetimine terk edilmesinin istenmesinin önemli diğer bir nedeni de; Maraş’ta ki turizm yatırımlarının büyük bir bölümünün BM’lere üye olan ülkelere ait olmasından kaynaklanmaktadır!

Gerçekten de 16 Ağustos 1974 tarihinde Maraş bölgesi ele geçirildiğinde bu bölgede ki turistik tesisler, göz kamaştıracak zenginliklere sahipti…

BM ve Güvenlik Konseyinin almış olduğu kararlar neyi ifade ederse etsin! Sonuç olarak K.K.T.C Kuzey Kıbrıs’ta bağımsız ve egemen bir devlettir.

Bu devlet, Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetme hakkını kullanması ile oluşturulmuştur. Devletlerarası hukukun ”devlet” ve ”tanıma” ile ilgili tüm normları ortaya konulmuştur.

 

 

Önceki İçerikPayitaht-ı İflas
Sonraki İçerikAnlam Dünyamızda Kelimeler
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.