“Kerkük’ün altı servet, üstü sefâlet…” Kerkük Türklerinden Mimar Prof. Dr. Suphi SAATÇİ Irak’ın bu gününü ve geleceğini tahlil ediyor

74

Amerika’nın Irak’a müdâhalesinden sonra durumları Saddam dönemindekinden daha da kötü olan Türkmenler yeni bir tehlike ile karşı karşıya. Şehre göç eden Kürtler güvenlik noktaları kurarak Türkler üzerinde baskı oluşturuyorlar. Binlerce Kürt milis ellerinde silahları ile şehirde terör estiriyorlar. Bu durum Türkmen ve Arapları endişeye sevk ediyor. Aylarca bekledikten sonra kurulabilen hükümet; asayişin, can ve mal güvenliğinin sağlanacağı konusunda ümit vermiyor.

Dünyanın 4. büyük petrol rezervlerine sâhip olan, çok etnik yapılı Kerkük’teki endişeli bekleyiş Kürtlerin kanun dışı uygulaması ile kritik boyutlara yöneldi.

Irak anayasasına göre Irak ordusundan başka bir gücün Kerkük’te askerî faaliyet gösterme, silah bulundurma ve silahlı dolaşma hakkı yoktur. Buna rağmen Kürtlere ‘Dur’ diyen, hesap soran da yoktur. Daha kötüsü, Kürtlerin oluşturduğu milis kadrosu, başka bir gücün şehre girmelerine izin vermemektedir.

Komşularıyla ‘sıfır problem politikası’ uygulamaya çalışan Türkiye’nin hedefi, Kürtlerin kanun tanımaz davranışları sebebiyle ‘sıfır çözüm’ anlayışına dönüşmüştür. Yıllardır faili meçhul veya suçlusu belli cinâyetlerle, katliamlarla, salgın hastalıklarla, sürgünlerle mücâdele eden Irak Türkmenlerinin artık tahammül gücü kalmamıştır.

Bu karışıklıklar yaşanırken; 20 Ağustos 2010 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin askerleri, (güya) Irak’ı terk etti. Ancak, ABD Irak’ta yönetimi elinde tutmaya devam ediyor. Irak’tan çekilen, ‘muharip birliği’ olarak anılan bir grup askerdir. Muharip kelimesinin anlamı lügatlerde; ‘Savaşan, savaş tekniğini iyi bilen’ olarak veriliyor.

Kale gibi 5 binada üstlenen özel birlikler, Irak’ta göreve devam edecekler. Güya bu birlikler, zor durumdaki sivillere yardım edecekler. Irak’tan 40.000 asker ayrıldı. Kalanlar ise 56.000. Bunlar 2011 yılının sonuna kadar yerlerinde kalacaklar.

Böylece ABD, 2003’te işgal etiği Irak’ta Saddam Hüseyin’i astı, sivilleri öldürdü ve muazzam bir enkaz bıraktı. İşte bilanço:

Ölen Amerikalı sayısı: 4.415 kişi. Yaralanan ABD askeri: 31.897. Öldürülen ıraklı polis ve asker: 9.571. 2003’ten sonra ülkesini terk eden Iraklılar: 230.000. 2010 yılında öldürülen siviller: 1.989. 1 Amerikan askerinin Irak’a gönderilme mâliyeti: 390.000 dolar. 2003’ten beri Irak’ı terk eden vasıflı işçiler: Mevcut vasıflı işçilerin % 40’ı. Öldürülen gazeteciler: 141. ABD askerlerinin öldürdüğü gazeteciler: 14.

Irak Türkmenlerinden Prof. Dr. Suphi saatçi ile Irak Türkmenlerinin içler acısı durumunu konuştuk.

Oğuz ÇETİNOĞLU: ABD’nin Irak’ın işgalini başlattığı 20 Mart 2003 tarihinden günümüze kadar geçen 8 yıla yakın süreyi genel bir değerlendirmeye tâbi tutar mısınız?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: ABD işgalinden sonra Irak, raydan çıkan tren misali, bir türlü toparlanamamış ve normal devlet sürecine girememiştir. Ülkede siyasî düzen kurulmuş ve istikrar sağlanmış gibi 3 defa seçim yapılmışsa da, taşlar yerine oturmamıştır.
Oğuz ÇETİNOĞLU: Son seçimlerin yapıldığı 7 Mart 2010 tarihinden günümüze kadar 7 aydan fazla süre geçtikten sonra hükümetin ancak ve zorluklarla kurulabilmiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: 2003 yılından bu yana, birkaç defa hükümet kurulmuştu. Her şeyin düzeleceği düşüncesiyle beklenti içerisine girenler, her seferinde büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Uğursuzluk sayılabilecek yorumlarda bulunmak istemiyorum. Ancak siyâset çoğu defa bizleri gerçeğin acı yüzü ile karşı karşıya getirmekten, ne yazık ki bir türlü vazgeçmiyor.

Hükümet kurulması safhasında, siyâset ile meşgul olan herkesin, kendine göre bir hesabının olması tabiidir. Aslında, siyâsîlerin kendileri ile ilgili hesaplar yapmadan önce bir politika belirlemeleri gerekir.

Hükümet kurulması safhasında herkes, kimin ne tür projeleri vardır, bu projelerini uygulamakla nereye varmayı düşündüğünü öğrenmek ister. Aslında bu tür açıklamaların seçim öncesinde yapılması gerekir. Ne yazık ki bu açıklamalar, seçim öncesinde de seçim sonrasında da yapılmamıştır.

Tabidir ki Türkmenlerin de beklentileri vardır.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Neler bekleniyor?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Şimdilik insanca yaşamaktan, can ve mal güvenliğinin temin edilmesinden baka bir beklenti söz konusu olmamaktadır.

Oğuz ÇETİNOĞLU:  Diğer grupların beklentileri nelerdir?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Irak’ta her topluluğun belirli bir gücü ve potansiyeli vardır. Arapların Şii ve Sünni olarak sâhip oldukları hacim ve güç, birlikte hareket ettikleri takdirde, ülkeyi yönetmek için gerekli çoğunluğa sâhiptir. Aslında köken olarak iki taraf da Arap olmasına rağmen, iki aynı etnik toplulukmuş gibi yapılandırılmıştır. Böylece güçsüzleştirilmiştir. Açıkça söylemek gerekirse, bunları birbirine düşüren mihraklar, iki tarafı da belirli bir kesime tâviz verme pozisyonuna mahkûm edilmiştir.

Irak’ta bu durumdan en çok yararlanan, iki Kürt partisidir. Kabul etmek gerekir ki, Kürt partilerinin iki noktada serbest hareket etmeleri, onlara büyük üstünlük sağlamaktadır. Birinci nokta, sıkıntıya düştükleri an, çözümü kolaylaştırıcı faktör olan ellerindeki militarist gücü kullanmaları, diğer nokta ise ABD ve batılı diğer güçlerin himâyesine başvurmalarıdır. İki Kürt partisi, şimdilik birlikte hareket etmekle büyük kazanımlara sâhip olabiliyorlar.

Arap ve Kürt topluluklarının dışında kalanların durumu ise yürekler acısıdır. Bu hususta söylenecek fazla bir şey olmadığı gibi, yorum yapmaya bile değmiyor. Çünkü ortada ne bir güç var, ne de üretilen bir siyâset. Kurulacak hükümet konusunda kimin ne istediğini anlamak mümkün değildir. Bilinen ve anlaşılan tek şey; kimin kendisi için ne istediğidir. Herkesin rüyâsı, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık veya yardımcılıkları, bunlar olmuyorsa, bakanlık koltuğuna kurulmaktır. Hiç kimse, belli bir makama geldiğinde hangi projeleri gerçekleştireceğini söyleyecek bir programa, yol haritasına sâhip değildir.

 

Oğuz ÇETİNOĞLU: Irak halkında; Saddam’ın dikta rejiminden kurtulmuş olmanın sevinci uzun sürmedi. Kürtler dışındaki etnik grupların yeni rejim hakkındaki kanaatlerini tahlil eder misiniz?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Saddam’ın dikta rejiminden kurtulmanın sevinci kursağında kalan mâsum Irak halkı, ülkede her gün meydana gelen terör eylemlerinden bunalmış durumda. Ülkede devletin güçlü elini göremeyen vatandaşların ümidi ve beklentisi giderek kaybolmaktadır.

Oğuz ÇETİNOĞLU: İşgalden sonra Irak’ta demokrasiyi yerleştirme eylemenin provası olarak yapılan 3 genel seçim, halkın demokrasiye güven duymasını sağladı mı?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Halkın demokrasiye alıştırılması için yapılan seçimlerden sonuç alınamaması, vatandaşların bu rejime güven duymasını sağlamadı, aksine beklenen ümitleri sarstı. Kullanılan oylara saygı gösterilmeyişi, halkın bu rejim sistemine olan güveni zayıflamıştır.

Oğuz ÇETİNOĞLU:  Irak’ta halkın güven duyduğu kavram ve kurumlar var mı, varsa hangi kavram ve kurumlardır?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ:  ‘Irak’ta halkın güven duyacağı kurum yoktur.’ Denilebilir. Ülkede ilk olarak ve âcilen güvenlik oluşturulmalıdır. Bunlar, iç güvenliği sağlayan polis, emniyet ve jandarma gücüdür. Ülkenin dış güvenliğini sağlayan millî ordu bulunmamaktadır. Kürtlerin kendi milis güçleri ve asayiş dedikleri teşkilatı var. Bunlar sadece Kürt halkının hizmetinde çalışıyor. Merkezî hükümetin emrinde millî ordu ve millî güvenlik teşkilatı gerekir.

 

ABD Irak’a müdâhale edince ilk olarak, ülkenin ordusu ile güvenliğini dağıttı. Bugün Irak’ta askerlik hizmeti kaldırılmıştır. Yaşı 18’e gelen gençler askerlik hizmetine çağrılmıyor. Devlet millî güvenliği oluşturmak için uğraşırken, meclis buna onay vermiyor. Bazı etnik gruplar ve mezhep mensupları da bunun oluşmasına geçit vermiyor. Kısaca Irak’ta herkes öncelikle kendisinin ve ailesinin güvenliğini düşünüyor ve istiyor.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Irak’ta en fazla mağdur edilen grup, şüphesiz Türkmenler… Mâruz kaldıkları haksızlıkları bir de sizden dinleyebilir miyiz?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Ülkede yaşanan kaos ortamından yararlanılarak, Türkmenlerin mülkiyet haklarına tecâvüz edilmiştir. Saddam döneminde Türkmenlerin taşınmaz mal varlıklarından olan evler, arsalar ve binlerce dönümlük tarım arazileri ellerinden alınmış ve adeta gasp edilmiştir. Beşir, Tirkâlan ve Tisin gibi yerleşim merkezi olan nahiye ve köyler yerle bir edilmiş ve Türkmen halkları dağıtılmıştır. Yapılan bütün bu haksızlıkların giderilmesi ve Türkmenlerin mal varlıklarının geri alınması beklenirken, bu sefer eskisinden daha korkunç biçimde yeni tecavüzlerin yapılmasını görmek insanı çileden çıkarıyor.

Oğuz ÇETİNOĞLU: En vahim olaylar Kerkük’te yaşandı. Detaylar hakkında bilgi verir misiniz?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Kerkük’ün başına gelenler ve bu kente yapılan haksızlıklar her geçen gün daha da vahim bir hal almıştır. İster Bağdat yönetiminin kusur ve ihmali olsun, ister Kerkük’teki yerel meclisin ihmali ve yetersizliği olsun, sonuç olarak Kerkük adeta bir ortaçağ kasabasının düzeyinde bir şehir görümüne bürünmüştür. Altı servet, üstü sefalet olan Kerkük’te ne bir alt yapı var, ne de belediye hizmeti… Çöplük bölgesi gibi kullanılan şehir, bir mezbelelik alanına dönüşmüştür. Kerkük’te değil içme suyu, sağlıklı kullanım suyu bile yoktur. Yazın cehennem sıcağında kavrulan halka verilen 1-2 saatlik elektrik, büyük nimetten sayılıyor. Petrol üretim merkezi olarak dünyanın 6. bölgesi olan Kerkük’te benzin karaborsada satılıyor.

Buna karşılık, Kerkük’ün petrol üretiminden hisse alan kuzey hükümetine 7-7,5 milyar dolarlık bütçe verilmekte, bununla Erbil’de ve Süleymaniye’de 5 yıldızlı oteller, binlerce villa ve apartman dairesi, alışveriş merkezleri, işyerleri, eğlence merkezleri, parklar ve bahçeler yapılıyor. Kerkük’e tahsis edilen bütçeler ile hangi yatırımlar yapılıyor, bunları bilen ve işiten varsa lütfen bize de söylesin. Bombalanma sonucu Amirli’de, Tazehurmatu’da evleri yıkılan, eşleri dul ve çocukları yetim kalan binlerce Türkmen kadını ve yavrusuna başlarını sokacak yeni yuvalar sağlandı mı? Bunlar için devletten yardım ve destek alınabildi mi? Yoksa verilen sözler unutuldu mu, dersiniz?

Oğuz ÇETİNOĞLU:  Birleşmiş Milletler Teşkilatı; Irak’ı, dünyanın en tehlikeli ülkesi olarak belirledi. Aynı rapora göre Bağdat, can ve mal güvenliğinin en az olduğu şehir. Bu olumsuzlukların sebepleri hakkında neler söylenebilir?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Irak’ta ne yazık ki bütün siyasî oluşumlar, bütün olumsuzlukları terör odaklarına yüklüyorlar. Ayrıca her siyasî oluşum diğer siyasî oluşumları terör odakları ile işbirliği yapmakla suçluyorlar. Hepsi doğru söylüyorsa, artık kimseye güven duymak mümkün değil demektir.

Her şeyden önce ülkenin millî ordusu ve güvenlik gücü oluşturulmamıştır. Bu yüzden ülkenin sınırları kontrol edilemiyor. Irak bölgesi dünya terör örgütlerinin eğitim ve uygulama alanı olmuştur. Bu bakımdan Bağdat, önemli bir terör cazibe merkezi olarak ilgi çekiyor. Ülkeye her taraftan değişik örgütlere mensup teröristler rahatlıkla sızabiliyor.

Devletin emniyet ve sivil istihbarat örgütü çalışmıyor. Özellikle Bağdat elektrik ve su gibi en basit hayatî konforlardan; telefon, internet ağı gibi çağdaş iletişim araçlarından mahrum bulunmaktadır. Şehir ulaşımı felç, araç-gereç gibi aygıtlar, elektrik ve elektronik kontrol âletleri yok. Bağdat’ta halk mezhep ve taifeler olarak artışmış, Sünnî ve Şii mahalleleri duvarlarla ayrılmış. Herkeste silah olduğu için, herkes potansiyel katil durumundadır. İşin en feci tarafı, Irak Anayasası’nın halkı parçalanmaya itmesi ve hatta teşvik etmesidir. Demek ki düzeltme öncelikle Anayasadan başlamalıdır.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Irak’ta insan hakları ihlalleri had safhada yaşanıyor. Gerek Irak’ta, gerekse Türkiye’de ve diğer ülkelerde yaşayan Türkmenlerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki teşebbüsleri ve sonuçları hakkında bilgi verir misiniz?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Irak’ta insan hakları ihlalleri olmasına rağmen, ne yazık ki bunlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine artık intikal etmiyor. Çünkü şikâyetlerin sonuçlanması üzerine çıkan kararlar uygulanmıyor. Uygulayacak makamların yaptırım gücü yok. Bağdat’taki merkezî hükümete iletilen şikâyetlere karşılık Bağdat hükümetinin kararlarını Kerkük’teki mahalli Kürt yönetimi uygulamıyor ve zaten Bağdat’ı ve Bağdat’ın kararlarını tanımam diyor. Bu hususta ABD işgal gücü ise “biz bu işlere karışmıyoruz” diyerek, işi ciddiye almıyor. Bunları gören halkın, artık hiçbir kuruma güveni kalmamıştır.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Sizce, Irak’ta yaşanan insanlık dışı dramı önlemek için nasıl bir hükümet gerekli? Vahşetin devamı, nasıl bir programın, hangi güçler tarafından uygulamasıyla sona erdirilebilir? Konu ile ilgili düşüncelerinizi okuyucularımızla paylaşır mısınız?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ:  Şüphesiz ki ilk önce güvenliği sağlayan bir otorite olmalıdır. Irak’ı yeniden inşa ederken, yürürlüğe konan şimdiki anayasa ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü üniter bir Irak isteniyorsa toplumu bölen ve siyasî örgütleri etnik yapılar ve mezhep gruplarına göre ayıran böyle bir anayasanın çağdaş demokrasilerde yeri yoktur. Bütün halkı Iraklılık bilinci içinde ele alan ve yeniden bir millet inşa eden böyle bir otorite, siyasî partilerin silahlı milis güçlerini dağıtmalıdır. Halkın içinde hiçbir kimsenin silah taşımasına izin verilmemelidir. Silahtan arındırılan ve tamamen sivilleşen halkın demokratik biçimde yeniden teşkilatlanmasına başlanmalıdır. Birinci derecede bu husus gerçekleşmediği takdirde, ikinci bir adım atmak mümkün değildir.

Bu işin başlangıcında ülke dışından, mesela Birleşmiş Milletlerden Barış Gücü istenebilir. Yine geçici süre için Türkiye’den de aynı şekilde Barış Gücü talep edilmesi mümkündür. Önemli olan ülkede taşlar yerine oturana kadar bir otoriter hakem olmalıdır. Ancak bu hakem de âdil olmalıdır. Çünkü âdil olmayan hakemle aynen bugünkü kaotik ortam devam edip gider.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Irak’ta geniş çaplı imar hareketleri bulunduğundan söz ediyorsunuz. Oluşturulan istihdam imkânından Türkmenler yararlanabiliyorlar mı?

 
Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Hayır. Yalnız Kerkük’te değil, bütün Türkmeneli’nde binlerce işsiz Türkmen genci var. Sadece Telafer’de 20.000’e yakın boş gezen üniversite mezunu genç bulunmaktadır. Buğday ve arpa gibi hububat ambarı olan Telafer’de makarna, bulgur, erişte ve şehriye fabrikası kurulsa, Irak’ın bütün ihtiyacını karşılayabilir ve binlerce gence ekmek kapısı açılabilir. Bunlara el atacak, hamiyetli, vatanperver iş adamları aransa ve istense bulunabilir.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Türkmenlerin eğitim problemleri de olmalı…

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Bu konuda da Türkmenlere büyük haksızlıklar yapılmaktadır. Eğitim hakları anayasa ile garantiye kavuşturulmalıdır. Türkmen okullarının araç ve gereçleri olarak kullanılan kırtasiye malzemeleri, kalem-defter ve okul müfredatına göre düzenlenmiş kitaplar, Irak’ın Eğitim (Terbiye ve Talim) Bakanlığının bütçesinden karşılanmalıdır. Devlet bu hizmetleri yapmakla yükümlüdür. Aynı bakanlık her yıl 1500-2000 dolayında öğrenciyi yüksek öğrenim için yurt dışına göndermektedir. Gönderilen Arap, Kürt ve diğer etnik topluluklara mensup öğrenciler var. Ancak bu eğitim hakkından her yıl acaba kaç Türkmen öğrenci yararlanmaktadır?

Bunun gibi yüksek lisans (master) ve doktora öğrenimi için gönderilenler arasında neden Türkmen öğrencilerini göremiyoruz? Şunu da hemen söyleyelim ki Irak’ta yurt dışına gönderilen öğrencileri devlet, babasının hayrına okutmuyor. Öğrencilere harcanan paralar devletin millî bütçesinden ayrılmıştır. Yani millî servetten ayrılan paralardır ki bu paralarda her vatandaşın, tüyü bitmemiş yetimlerin bile hakkı vardır. Türkmen öğrencileri Irak Türkmen Cephesi de okutabilir ama devletin öğrencilerimizi bu haklardan mahrum bırakmasına da izin verilmemelidir.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Irak Türkmenlerinin köklü ve zengin kültürlerinin yaşaması ve geliştirilmesi yönünde, Türkmenlerin devlet desteğinden yararlanma imkânı var mı?

 
Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Hayır yok. Irak Türkmenlerinin zengin musiki mirasının yaşatılması ve eğitimi akademik bir kurumun çatısı altına alınması gerekir. En azından Kerkük’te bir Türkmen Müzik Akademisi kurularak, hoyrat, türkü, divan, gazel ve makam yanında musiki aletlerinin eğitim ve öğretimi sağlanmalıdır. Şan yani ses ve saz bölümü içeren böyle bir konservatuara verilecek isim de, bana kalırsa Abdulvahit Küzecioğlu olmalıdır. Kerkük’te, Erbil’de, Telafer ve Tuzhurmatu’da bütün haşmetiyle varlığını sürdüren Türkmen müziğini ilmî bir kurum içinde beslemeli ve bu zengin kültür mirasını dünyaya tanıtmalıyız.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Türkiye’de basın artık ‘Dördüncü Kuvvet’ değilse de, devamlı ve toplu olarak ele alınan meseleler, hükümetlerin gündeminde yer bulabiliyor. Irak Türkmenleri ile ilgili problemlerin basında yer alması için neler yapıyorsunuz, gelecekteki tasarılarınız nelerdir?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Basın elbette ki dördüncü kuvvet olarak ihmal edilemeyecek durumda. Basın genellikle reyting kaygıları ile de bazen konulara yaklaşıyor. Haklı, doğru ve üstelik Türkiye’nin yararına olan bir gelişmeyi medya göz ardı edebiliyor. Buna karşılık ülkenin hayrına olmayan, yalan yanlış ve üstelik haksız olan kimi söylem ve gelişmeleri basın, birinci plana çıkarabiliyor. Ancak bu böyledir diye bezginlik içine girmiyoruz. Bıkmadan, usanmadan basını sürekli bilgilendirmek ve doğruları dillendirmek gerekir. Kimi köşe yazarlarına aleyhte yazdıkları için de küsüp kızmamak gerekiyor. Onları kazanmak yolunda çaba harcamalıyız diye telkinlerde bulunuyoruz. Günün birinde insafa gelip doğruları yazarlar diyoruz. Her münasebette serinkanlı, sabırlı ve inatçı bir üslupla davamızı anlatmağa gayret ediyoruz.

Üç defa Türkmen Basın Kurultayı yaptık. Irak’ta Kerkük’ten, Erbil, Telafer, Tuzhurmatu ve Bağdat’tan Türkmen basını, medyası ve internet sitesi yöneten bütün temsilcileri İstanbul’da topladık. Türkiye’den, Avrupa ülkeleri, Kanada, ABD ve Avustralya’dan da Türkmen basın ve yayın işlerinde çalışan temsilciler davet edildi. Bu kurultaylarda söylem birliği, güç birliği ve dünyaya açılma konusunda tartışma, görüşmeler yapıldı. Gelecek yıl bu kurultayın dördüncüsü yapılacaktır.

Oğuz ÇETİNOĞLU: Irak Türkmenlerinin geleceği ile ilgili olarak temenni ve tahminleriniz olarak neler söylemek istersiniz?

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ: Türkiye dışındaki Türkler arasında en mazlum ve en sıkıntılı topluluk, Irak Türkmenleri, Doğu Türkistan ve Kırım Türkleri başta gelmektedir. Türk dünyası içinde diğer Türk toplulukları gibi, bu toplulukların da huzur, barış ve güven içinde, insanca ve demokratik haklarına kavuşmuş olarak yaşamalarını yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

Prof. Dr. Suphi SAATÇİ:
1946 yılında Kerkük’te doğdu. İlk ve orta öğretimini Kerkük’te tamamladı. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi)’nin Yüksek Mimarlık Bölümü’nü 1974 yılında bitirdi.

Bir süre tarihi çevre koruma ve restorasyon alanında serbest çalıştı. Bu arada çeşitli kurum ve kuruluşlarda târihi çevre koruma uzmanı olarak danışmanlık yaptı. ‘Kerkük Kenti ve Ev Mimarisi’ konulu doktora tezini İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Restorasyon Ana Bilim Dalı’nda 1992 yılında tamamladı.

1995’te doçent oldu, 2002 yılında da profesörlüğe yükseltildi. Evli ve bir çocuk babası olan Saatçi, halen Mimar Sinan Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Mimarî Restorasyon Bölümü’nde öğretim üyesi ve Mimar Sinan Üniversitesi Rektör Yardımcısıdır. .

Millî ve milletlerarası sempozyum ve toplantılarda sunulmuş bildirileri ve yayımlanmış bir çok makale, inceleme ve araştırma yazıları vardır.

Yayımlanmış kitapları:
*Kerkük Çocuk Folkloru: Fuzûlî Yayınları, İstanbul, 1984.

*Mimar Sinan: İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Yayını, İstanbul, 1987.

*Mimar Sinan’ın Yapılarındaki Kitabeler: İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Yayını, İstanbul, 1988.

*Mimar Sinan ve Tezkiretü’l-Bünyan: Emlak Bankası Yayını, İstanbul, 1989.

*Mimar Sinan and Tezkiretü’l-Bünyan: Emlak Bankası Yayını, İstanbul 1989.

*Irak Muasır Türk Şairleri Antolojisi: Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1991 (Prof. Dr. Ziyat Akkoyunlu ile birlikte)

*Kerkük’ten Derlenen Olay Türküleri: Anadolu Sanat Yayınları, İstanbul 1992.

*Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı: İstanbul, 1996.

*Kerkük Güldestesi: Ötüken Neşriyat A. Ş., İstanbul, 1997.

*Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi: Ankara, 1997.

*Kerküklü Mehmet Râsih Öztürkmen-Hayatı ve Şiirleri: Kerkük Vakfı Yayını, İstanbul, 2001.

*Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri: Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul, Nisan 2003.

*Kerkük Evleri: Klasik Yayınları İstanbul, Ekim 2003.

*Altunköprü: Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği, İstanbul, Mayıs 2004.

Önceki İçerikEkran Baykuşları ve Sivil Diktatörlük
Sonraki İçerikBirleşsek Artık Üç Hilalin Altında
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.