(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM)
Oğuz Çetinoğlu: Orta Doğu’daki insan, kültür ve medeniyet katliamında silah sanayinin yeri ve rolü hakkında neler söylenebilir?
Prof. Dr. Yüksek Mimar Suphi Saatçi: ABD bölgede yeni savaş denemeleri yaptı, yeni silahlar ve vuruşlar denedi. Bir vuruşta kaç bin Müslüman ölüyor, her vuruşta nasıl bir sonuç alınıyor. Kısacası Müslüman parasıyla Müslüman öldürdüler. Bu açıdan Ortadoğu’daki bölge güçleri de seyirci durumuna düştüler.
Orta Doğu’daki gelişmeleri süper güçler yönlendiriyor. Mahallî güçler kendi aralarında anlaşsalar, ‘biz savaşı bitiriyoruz deseler‘ bile, milletlerarası güçler kabul etmezler. ‘Hayır, daha senaryo devam ediyor. Biz ne zaman durun dersek o zaman duracaksınız‘ derler.
Mahallî güçler ve milletlerarası güçler dâhil, herkes terör örgütlerini başka devletlere karşı kullanıyor. Yeryüzünde bir tek terörist örgüt yok ki, bir devletten destek almasın. Destek almayan asla hiçbir coğrafyada yaşayamaz. Ama bir devletten destek alıyorsa, o devam eder gider.
Çetinoğlu: Orta Doğu’da huzur ve barışın oluşturulması ve devamı için Türkiye, meselenin neresinde?
Prof. Saatçi: Bölge problemlerinin çözümünde Türkiye’nin oyun dışında bırakılması yanlış. Oyun dışı kalınması Türkiye’nin aleyhine olur. Türkiye başından beri işin içinde olmalıydı. Bu konuyu Türkiye 1 Mart tezkeresi ile kendi aleyhinde bir karar aldı. Bu konu hâlâ Türkiye’de anlaşılmamıştır.
Çetinoğlu: Türkiye, Orta Doğu ülkeleri için ne ifade ediyor?
Prof. Saatçi: Kanuni döneminde o zamanki dünya şartlarına göre en demokratik ülke Osmanlı Devleti idi. Bütün dünyanın sanatkârları, ressamları, mimarları, bilim adamları, tüccarları İstanbul’a gelirdi. Nasıl şimdi Amerika’ya gidiyorsa, o zaman en yükselen değer dünya başşehri olan İstanbul’du. Refah, kaliteli hayat, konforlu hayat, her şey İstanbul’da, güzellik İstanbul’da. Batı’nın en doğusunda, Doğu’nun en batısında olan İstanbul, 3 kıtanın kavşak noktasında, iki büyük kültür ve medeniyet denizinin birleştiği yerde. Dünyanın medeniyet ve kültür aktivitesi Akdeniz havzasındadır.
Türkler de denize kavuştukları için cihan devleti olmuştur. Pakistan gibi bir coğrafyada cihan devleti olunamaz. Türkiye’nin stratejik derinliği var. Bu derinlik bugün bütün Arap dünyası, bütün Ortadoğu dünyası için çok büyük bir cazibe merkezi oluşturmuştur.
Çetinoğlu: Yakın zamanda İran’a seyahatiniz oldu. İran’dan Türkiye nasıl görünüyor?
Prof. Saatçi: Mimar Sinan konusunda yapılan bir toplantı münasebetiyle İran’a gitmiştim. İran’da da aynı şeyi hissettim. Bugün İran’ın kapısını açınız, mübalağasız yarısı Türkiye’ye kaçar. Öyle bir Türkiye hayranlığı var. Türkiye’nin çok büyük gücü var; bunu bilmemiz lazım. Yurt dışından 15 bine yakın öğrenci okuyor burada. Kerkük’te bulunan 470 doktorun çoğu Türkiye mezunu. Türkiye eğitim, sağlık ve turizm sektöründe Ortadoğu’nun en gözde ülkesidir. Tarih boyunca da Türkiye Balkanları, Ortadoğu’yu beslemiştir.
Çetinoğlu: ‘Güçlü ülke‘ kavramı sıkça kullanılıyor. Sizce ülkelerin gücü ne ile ölçülür?
Prof. Saatçi: Ülkelerin güçleri zenginlikle orantılı değil. Hele hele petrolle hiç değil. Ülkeler arasındaki fark, yönetimle ilgilidir. İyi ve akıllıca yönetilen ülke var, kötü yönetilen ülke var. Bunu böyle ayırıyorum ben. İyi yönetilen ülke olursanız, her şeyde önde gidersiniz.
Burada her gün, herkes her şeyi konuşuyor. Ertesi gün gündem değişiyor, bu sefer herkes yeni gündemi konuşuyor. Cumhurbaşkanı ne diyorsa, seyyar satıcı da onu söylüyor. Bu kadar güçlü iletişim var. Bunu biraz yavaşlatmak lazım. Fakat biz böyle dinamik yaşamayı seviyoruz. Demek ki, millet olarak farklı bir yanımız var. ‘Irak böyle, Suriye böyle‘, durmadan konuşuyoruz. Politikamızı bütün dünyaya açıklıyoruz ve karşı tarafa her şeyi bildiriyoruz. Hasımlarımız bunları niye bilsin?
Türkler dış politikalarını tarih boyunca saklı tutmuşlardır. Devlet politikaları, devletin üst kademe yönetimi arasında saklı tutulmuştur. Türkler, Malazgirt’te 1071’den sonra, 1453’e kadar 382 yıl büyük bir yürüyüş yapmıştır. Türk devlet başkanlarının dış politika çizgileri istikametini hiç şaşırmamıştır. Birisi niye o tarafa, öbürü o tarafa gitmedi? Demek ki ufku olan devlet adamlarının hedefleri de büyük ve doğru oluyor.
Bilindiği gibi Selçuklu ve Osmanlı hanedanları Oğuzlardan geliyor. Selçuklu 24 Oğuz boyundan biri olan Kınık’tan geliyor, Osmanlılar ise Kayı boyundan… Şecerelerini yani soy ağaçlarını yazdırırken Oğuz Han’dan başlatıyorlar, Osmanlı yahut Selçuklu soyu buradan geliyor diye ifade ediyorlardı. Onlarda Türklük şuuru var. Ama her iki devlet de etnisiteye vurgu yapmamışlardır. Açıkça söylemek gerekirse ırkçılık duygusuyla millî bir devlet söylemi üzerinde durmamışlardır. İslam’ın bayraktarlığını yapmışlardır.
Ne var ki Selçukluların ve Osmanlıların Türklük lehine davrandıklarını ve o açıdan Türkçülük yaptıklarını eylem olarak kabul etmek gerekir. Türklüğü telaffuz etmeden, Türk demeden icraat yapmışlardır. İlâ-i Kelimetullah, yani Allah’ın ismini yüceltmek uğruna devleti yönetmişler ve dış politikalarına istikamet vermişlerdir. Hem de bunu büyük bir ihlasla yapmışlardır. Böylece Türk olmayan bütün Müslümanlar da birlik ve beraberlik içinde tutmuşlardır. Başarılarının bütün sırrı bunda gizlidir.
İnsanlar arasında ayırım yapsalardı, ‘Türk‘ deselerdi, belki kısa süre içinde dağınıklık olur, birlik ve beraberlik bozulurdu. Türklük heyecanı ile davransalardı, kısa süre içinde devletin dağılmasına yol açarlardı. Onların daha akıllıca davrandıklarını düşünmek yanlış değildir. Selçuklu ve Osmanlıların, Ziya Gökalp’ın Türkçülüğün Esaslarına göre devleti yönetmelerini ve milliyetçilik yapmalarını beklemek doğru değildir.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Türkler, milliyetçilik ideolojisi ile hareket etmemişlerdir. Yahya Kemal’in bir şiiri var; şiirin başlığı: ‘1918‘ Bununla İstanbul’un işgal günlerini vurguluyor. Şiirin ilk beyiti şöyle:
Ölenler öldü kalanlarla mustarip kaldık
Vatanda hor görülen bir cemaatiz artık
Hor görülen cemaat Türkler. Herkes bir tarafa çekti, biz hor görülmeye başlandık.
Çetinoğlu: Çok isâbetli bir değerlendirme. Osmanlı, ana hatları itibariyle Selçuk mirası üzerinde yükseldi. Selçuklu’nun hatâlarını ayıkladı, sistemi kısmen de olsa çağa uygun hâle getirdi ve bu arada güçlendirdi. Onun için uzun ömürlü oldu. Cumhuriyet yönetimi ise sıfırdan yeni bir devlet kurdu. Söylediğiniz, İ’lâ-yi Kelime-t’ullah düşüncesine itibar edilmedi. Yaşadığımız sıkıntıların sebebi bu olabilir. Denilebilir ki, devrimcilik düşüncesi, tekâmül ihtiyacının önüne konuldu. Milletin isteklerine aykırı tatbikat dâima sıkıntı kaynağı olur.
Prof. Saatçi: Milletimiz çok sağduyulu, çok akıllı düşünür. Ülkenin, vatanın ve halkın geleceğini her şeyin üstünde tutar. Ülkenin millî menfaatlerini, siyasî ideolojilerin üstünde görür. Seçimlerde halkın kullandığı oylardan da bu sonucu çıkarmak mümkün. Millet her zaman mutedil düşünür; yani aşırı şeylerden hoşlanmaz. Irkçı-kavmiyetçi düşünceye de uzak durur; Kur’an ve sünnet dışındaki İslam görüşüne de eğilim göstermez. Her zaman vatansever bir bakışa sahiptir. Vatansever olmayan hiçbir liderin arkasından yürümez.
Toplumun güvenini kazanan büyük partiler de her kesimi kucaklamak için aşırı düşüncelerden uzak durmak mecburiyetindedir. Vatanın, ülkenin menfaati doğrultusunda hareket etmekle halkın güvenine mazhar olur. Her kesimi kucaklayan, büyük kitleleri kendine bağlayan siyasî hareketler, sivri uçlardan uzaklaşıp törpülenmek mecburiyetindedir. Halk bunun ayarını yapar. Zorlarsanız bu sefer seçimde halk cezalandırır. Mutedil, ölçülü ve sağlıklı düşünen bir halkımız var.
Çetinoğlu: 15 Temmuz…
Prof. Saatçi: Darbe teşebbüsü de bize şunu gösterdi: İnsanlarımız ülkesine, devletine, yönetime ve düzenine sahip çıkıyor. Hem de büyük bir coşku ile. Sadece halkın başarısıdır demek de doğru değil, ordumuzun da bunda başarısı vardır. Bizim ordumuzun yüzde yüzü hain değildir. Hain olsaydı, kan gövdeyi götürürdü.
Bu ordu 2500 yıllık ordudur. Selçuklunun da Osmanlının da ordusudur bu. Gerçekten de bu ordu, Yahya Kemal’in deyimiyle İslam’ın da son ordusudur. Ordunun içine hileyle, sahtekârlıkla hain insanların sokulmasına, sızmasına yol verilirse sonuç haliyle böyle olur. Yanlışlıklara göz yumulduğu için devletimiz ve milletimiz büyük bir tehlike atlatmış, ülkemiz uçurumun kenarından dönmüştür.
Çetinoğlu: Geçmiş olsun diyelim. Türkiye ile alakalı görüşlerinizle röportajımızı tamamlayabilir miyiz?
Prof. Saatçi: Türkiye bu hâliyle bile tam yaşanacak bir ülkedir. Dünyanın en güzel ülkesidir. Ülkemizin doğal güzellikleri, aynı anda dört mevsimi yaşama şansımız var. Atalarımız çok zevkli ve güzel bir coğrafya seçmişler. Stratejik derinliği, turistik değeri ve doğal güzelliği var. Ülkemizde bizden önce, İslam’dan önce, Selçuklulardan önce yapılan çok güzel mimarî eserler var. Ayasofya var.
İstanbul’da, Nevşehir’de Mardin’de, Urfa’da İslam öncesi dönemlere ait çok güzel eserler bulunuyor. Bunları korumuşuz, restore etmişiz. Milletimizin bağnaz bir tarafı yok. Başkaları bizim eserlerimizi tahrip etmişler. Onlar bize ve eserlerimize karşı çok katı ve haşin davranmışlar. Bizde o katılık, haşinlik yok. Bizim mimarîmizi zenginleştiren unsurlardan biri de Bizans mimarîsidir, Akdeniz mimarisidir. Sinan çok akıllıca davranmış, her sanatın güzel yanlarını almış; ama ayıklamış, kendi mimarî geleneği içinde onu eritmiş. Sasani’yi tanımış, Selçuklu’yu tanımış, Bizans’ı tanımış, Roma’yı tanımış, Arap’ı tanımış; ama ne Sasani olmuş, ne Bizans olmuş. Osmanlı mimarî kültürünü, Osmanlı mimarî geleneğini detaylarına kadar kendine özgü bir potada eriterek, bileşenini ortaya çıkararak uygulamalar yapmış ve kendi mimarî geleneğini zenginleştirmiştir. Sinan hatıralarında diyor ki: ‘Her viraneden bir ders aldım, her köşeden bir pay kaptım. Bir bina neden yıkılmış, zaafı neymiş, onu inceledim ve öğrendim‘ İyi bir gözlemci. Zaten mimarlık görgüye dayanan bir sanattır.
Çetinoğlu: Petrol bölgesinde doğup büyüdünüz. Petrol hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Prof. Saatçi: Petrol, eski önemini kaybetmek üzere. Irak, petrol gelirleriyle sadece maaşları verebiliyor. Akıllıca bir işletim olmadıkça, bu savaş içinde bir sonuç vermeyeceğini bilmesi gerek. Türkiye’den daha iyi yaşaması gerekirken, bugün Petrolü olan Irak halkı sefilleri oynuyor. Iraklıların çoğu orada burada mülteci olarak yaşıyorlar. Türkiye’nin Allah’a şükür ki petrolü yok. Petrol olsaydı, Türkiye de sıkıntı yaşardı.
Çetinoğlu: Orta Doğu’daki savaşlarla Türkiye’nin bağlantısından bahseder misiniz?
Prof. Saatçi: Türkiye yükseliş içinde olduğu için ABD bu tehlikeli darbeyi planlamış ve desteklemiş diye düşünenler var. Belki de doğrudur. ABD bir süreden beri Türkiye’ye karşı politik tavrını değiştirmiştir. Amerika’nın Suriye politikasında, ahlakî açıdan, Türkiye müttefiki olduğuna göre, böyle yapmaması gerekirdi; ama maalesef, aleyhimize olan gelişmeleri destekliyor, desteğini devam ettiriyor. Bir terörist gruba destek veriyor.
Çetinoğlu: Sizce ABD, petrolü olmayan Türkiye’den ne istiyor?
Prof. Saatçi: Değişiklik istiyorlar; Türkiye’de arbede çıkartmak istiyor. Yahut Türkiye’nin daha fazla güçlenmesini istemiyor. Biz de fazlaca gövde gösterisi yaptığımız için göze batıyoruz. Müslüman ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmak hiç şüphesiz yararlı ve doğru bir politika olur ki, Türkiye’ye bu yakışır.
Allah ülkemize, devletimize ve milletimize zeval vermesin.
Çetinoğlu: Âmin, âmin, âmin… Çok teşekkür ederim efendim.
Yüksek Mimar Prof. Dr. SUPHİ SAATÇİ: 1946 yılında Kerkük’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kerkük’te tamamladı. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi)’nin Yüksek Mimarlık Bölümü’nü bitirdi.
1992 yılında doktorasını tamamladı ve 1994 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde doçent oldu, Daha sonra aynı üniversitede profesörlüğe yükseldi. 2011 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Rektör Yardımcılığına getirildi. Bu görevinde iken 2013 yılında yaş haddinden emekli oldu. Hâlen Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü Başkanı olarak görev yapmaktadır.
Millî ve milletlerarası bilgi şöleni (sempozyum) ve toplantılarda sunulmuş bildirileri ve yayımlanmış birçok makale, inceleme ve araştırma yazıları vardır. Mimar Sinan ve Osmanlı mimarlığının klasik çağı, şehir ve medeniyet, klasik Türk evi üzerine araştırmalar yapmıştır. Ayrıca Irak Türkmenlerinin kültür tarihi üzerine yayımlanmış eserleri de bulunmaktadır.
Saatçi’nin yayımlanmış kitapları: Kerkük Çocuk Folkloru: İstanbul-1984. (2. Baskı, İstanbul-2008), Mimar Sinan: İstanbul-1987 (3. Baskı-2014), Mimar Sinan’ın Yapılarındaki Kitabeler: İstanbul-1988, Mimar Sinan ve Tezkiretü’l-Bünyan: İstanbul-1989, Mimar Sinan and Tezkiretü’l-Bünyan: İstanbul-1989, Irak Muasır Türk Şairleri Antolojisi: Ankara-1991, Kerkük’ten Derlenen Olay Türküleri: İstanbul-1992, Târihî Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı: İstanbul-1996, Kerkük Güldestesi: İstanbul-1997 (2. Baskı, İstanbul, 2008), Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi: (Nesir-Nazım): Ankara-1997, Kerküklü Mehmet Râsih Öztürkmen-Hayatı ve Şiirleri-: İstanbul-2001, Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri: İstanbul-2003 (3. Baskı, İstanbul-2007), Kerkük Evleri: İstanbul-2003. (2. Baskı, İstanbul-2013), Hasretin Adı Kerkük: İstanbul-2004, Bir Osmanlı Mucizesi Mimar Sinan: İstanbul-2005 (4. Baskı, İstanbul-2014), Kerkük’ün Sönmez Ateşi İzzettin Kerkük Armağanı: İstanbul-2006, The Urban Fabric and Traditional Houses of Kirkuk: İstanbul-2007, Kent Dokusu ve Geleneksel Evleriyle Kerkük: İstanbul-2007, Irak Türkmen Boyları Oymakları ve Yerleşme Bölgeleri: İstanbul-2009 (2. Baskı-2015), Osmaneli ve Geleneksel Evleri: İstanbul-2009, Evliya Çelebi Kerkük’te: İstanbul-2013, Sinan Atlası: İstanbul-2015, Kırklareli ve Geleneksel Evleri: İstanbul-2016, Darağacında Sallanan Bayraklar: İstanbul-2016.
|
(BİTTİ)