Kardeşlik Hukuku ve Kur’an (6)

46

“Bismillah her hayrın başıdır.” cümlesi bir, fakat pîr
cümledir. Anlat anlat bitmez. Söyle söyle tükenmez. Mânâ yüklü, anlam dolu, yer
kaldırmaz, gök götürmez, ağır mı ağır, büyük mü büyük, çok muazzam, çok
muhteşem bir anahtar sözcük.

     Çünkü ebedî saadet
kapısının tılsımı bu sözde saklı.

     Çünkü ebedî
mutluluk anahtarı bize, ancak bu sözü baş tâcı etmekle verilecek.

     Çünkü bu söz,
metot ve usûl gösterici, rotamızı çizici bir mâhiyet / içerik taşıyor.

     Çünkü “Bismillah
her hayrın başıdır.” sözü ebedî / sonsuz Saadet Sarayı’nın taç kapısı hükmünde.

     Çünkü, bu altın
söz “Efradını câmi, ağyarını mâni.” bir ifade. Âdeta söylenecek her şey
söylenmiş, lüzumsuz hiçbir şeye yer verilmemiş tek cümle.

     Hz. Mevlânâ der
ki: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.”

     İşte “Bismillah” deyişi, hem aynı dili
konuşanların, hem de aynı duyguları paylaşanların

 anlaşma vasıtası / aracıdır.

     Bunun içindir ki, “Bismillah” mübarek bir
kelime, tılsımlı bir söz, kalpleri birbirine açan altın bir anahtar. Nitekim
“Bismillah” lâfzı, Arz’dan Arş’a yükselerek kalpleri Allah’a rabteder / bağlar.  Arş’tan Arz’a inerek de kalbleri birbirine
kenetler.

     “Bismillah” kula, kul olduğunun bilincini
aşılar.

     “Bismillah” kulu, kul olduğuna bağlayan;
kutsal mı kutsal, kopmaz bir bağdır.

     “Bismillah” her işin başında, onunla
başlanması gereken bir kelime. Velhasıl:

     “Bismillah” bir intisap / bir mensubiyet /
bir aidiyet; başı boş olmadığımızın bir parolası.

     “Bismillah” sahipsiz bir mülk içinde
bulunmadığımızın remzi ve işareti.

     “Bismillah” mülk sahibinin, elimize
verdiği serbest dolaşım kartı.

     “Bismillah” kimliğimiz ve hüviyetimizin
vesikası / belgesi.

     “Bismillah” bağlılığımızın nişanesi.
Şahsiyetimizin göstergesi.

   “Bismillah” demek, her şeye “Mânâ-yı Harfî”
ile bakmak, yâni her şeyi başkasının mânasını gösteriyor diye düşünmektir. Her
şey, başkasının bilinmesine yarıyor, her şey Yaratana işaret ediyor diye
anlamaktır. Her şeye sırf “Kendi şahsı ve zâtı için” bakmamamız gerektiğinin de
veciz / özlü bir ifadesidir.

    Kısaca “Bismillah” demek, her şeye Allah
için, Allah adına bakmanın, bakıyor olmanın en özlü biçimde dile getirilişidir.

  “El mer’ü me’a men ehabbe.” / “Kişi, sevdiği
ile beraberdir.” Bu hadis-i şerif, bizleri düşündürmeli. “Bismillah” lâfzını
dilimizden eksik etmez olmalı. Böylece sevdiğimizle beraber olmanın yolunu
bulmuş. Sevdiğimizle beraber olmanın sırrına ermiş oluruz.

    Çünkü “Bismillah” demek, en büyük mahbub /
sevgili / en çok sevilen Allah ile bir ve beraber olmanın, en büyük delili /
kanıtıdır.

     “Bismillah, her hayrın başıdır.” deyişi
aslında bir tekliftir. Öyleyse her şeye bu sözle başlamalı. Hem zaten böyle
başlamak gerekir.

    Çünkü bu başlayışta aynı zamanda bir tebliğ
/ bir çağrı, buna uyup uymamakla karşılaşma, söylenmesinde, güzel bir karşılık
var. Söylenmez oluşunda ise, ceza söz konusu. Bu teklif karşısında “Ey insan,
sen bilirsin artık.” demek istenir.

      Fakat insan, bunu
söylemesi, söylediğinin de gereğini yapması için yaratıldı. Artık  kendi bileceği bir iş. İster söyler, ister
söylemez. Ama unutmasın ki, bu tercih / bu seçim, bu sınav sırrı için var
edilmiştir.

      Kaldı ki, en
şerefli yaratık olması da bu yüzden değil mi? Hem zaten insan olan insandan, bu
beklenir, bu bekleniyor. Zira bu teklif, mahlûkat içinde sadece insana
yapılıyor.

   Çünkü bu hükmü yerine getirmek, sadece insana
düşüyor. Bu söylem, ey insan sırf senden isteniyor. İşte bütün bunlardan ötürü,
mahlûkatın / yaratılmışların en şereflisi sensin. Anla artık bu sözü. Anla
artık bu sırrı / bu gizi.

Önceki İçerikGenetik Miras ve Milli Ruh
Sonraki İçerikBabanzâde İsmail Hakkı Bey’in Tanin Yazıları
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.