Kardeşlik Hukuku ve Kur’an (12)

66

     Aynanın nesi var
mülküm diyebilecek? Her şeyi akisten / yansımadan ibaret. Zaten varlığı bu
hiçlikten, bu mülkiyetsizlikten kaynaklanıyor. İnsan da bu vasıfta kendini
görmeli ki, var olsun. Demek insanın varlığı yoklukta. Yokluğu ise varlıkta.
Yani insan kendini var bilirse yoktur, yok bilirse vardır. İşte insanın fakrı
bu şekilde anlaşılmalı.

     Güneşten ışık alan
Kamer gibiyiz. Evet tıpkı ışığını güneşten almakla ışıklanan ay misali. Ay
nasıl ki ışığını güneşe borçludur. İnsan da varlığını, hayat ışığını güneşler güneşi,
her şeyin kaynağı ve Rabbülâlemîn / Âlemlerin Rabbi olan Allah karşısındaki
fakrını bilmeye borçludur. Aksi takdirde varken yok hükmündedir. Yokluk bilinci
ise varlığını gösterir. İşte insan, fakrını böyle idrak etmeli. “Vücûdunu,
mûcidine feda et.” / “Varlığını, verene feda et.” hükmünde ifadesini bulan
yokluk bilincinde aramalıdır.

     İnsan yaratılıştan
gayet zayıftır. Halbuki, her şey ona ilişir, onu üzer. Ona acı verir. Hem gâyet
âcizdir. Oysa, belâları ve düşmanları pek çoktur. Hem gayet fakirdir. Halbuki
ihtiyaçları pek ziyadedir. Hem tembel ve güçsüzdür. Halbuki hayatın külfeti son
derece ağırdır. Hem insan oluşu onun kâinatla ilişki kurmasını gerektirmiştir.
Halbuki sevdiği, alıştığı şeylerin gözünün önünden bir bir gidişi ve onlardan
ayrı ve uzak kalışı onu daima incitiyor. Hem akıl ona yüksek maksatlar ve baki
meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı, gücü ve kuvveti
kısa, sabrı kısadır.

     Bu sebeple fakr ve
ihtiyacı, hoş bir istek ve arzu suretini alır. İştiha gibi fakrın artmasına
çalışır. Onun içindir ki: Kâmil, mükemmel ve olgun insanlar, fakr ile fahr
etmişler / övünmüşlerdir. Sakın yanlış anlaşılmasın; Allah’a karşı fakrını
hissedip yalvarmak demektir. Yoksa fakrını halka gösterip dilencilik durumuna
düşmek değildir. Evet Allah ârifi / O’nu hakkıyla bilen aczden lezzet alır.
Evet, Allah ârifi Allah’tan korkmaktan büyük bir haz alır. Çünkü havfta / Allah
korkusunda manevi bir tat vardır. Eğer, bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa
ve ondan sorulsa: En lezîz ve en tatlı hâlin nedir? Belki diyecek: “Aczimi,
zaafımı anlayıp, annemin tatlı tokatından korkarak yine annemin şefkatli
sinesine sığındığım hâldir.”

     Oysa bütün
anaların şefkatleri, ancak Rahmetten tecellî eden bir parıltıdır. Onun içindir
ki: Kâmil insanlar, aczde ve Allahtan korkmakta öyle bir lezzet bulmuşlar ki,
kendi kuvvetlerinden şiddetle kaçınıp, Allah’a acz ile sığınmışlar. Aczi ve
Allah’tan korkmayı kendilerine şefaatçı yapmışlar. Kaldı ki, Cenabı Hakka
ulaştıracak yollar pek çoktur. Bütün hak yollar Kur’an’dan alınmıştır. Fakat
tarikatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha genel oluyor. O
yollardan biri de, Kur’an’dan alınan “Acz, fakr, şefkat ve tefekkür” yoludur.

     Evet, acz dahi aşk
gibi, belki en selâmetli bir yoldur. Ki kulluk ve ibadet yoluyla mahbubiyete
yani sevilen bir kul olmaya kadar gider. Fakr dahi, Rahmân ismine ulaştırır. Tabii
acz, fakr ve kusurunu Cenabı Hakka karşı göstermektir. Yoksa onları halka karşı
sergilemek değildir. Kur’anı Kerîm fakr yarasını rızka ve nihayetsiz rahmetine
vesîle yapar. Sonsuz lezzetli nimetlerine karşı arzu duymaya sebep kılar.

     Sonsuz rahmet
meyvalarına aç olan ruh ve insan lâtifeleri / duyguları; o nihayetsiz rahmet
meyvalarına fakr ve ihtiyacını hissettikçe, saadet lezzeti daha da artar.
“Çünkü ihtiyaç tekerrür ettikçe lezzet ziyadeleşir.” Yani ihtiyaç tekrar tekrar
kendini gösterdikçe, onlardan alınan lezzetler de çoğalır. İşte biz fakrdan
böyle bir mâna çıkarıyor. Fakrımızla, her zaman iftihar edip, övünüyoruz.

     Başta dediğimiz
gibi, tüm mevcudat / tüm varlıklar lisanı hâl / hâl diliyle “Bismillah” der.
Mesela her bir ağaç “Bismillah” der. Rahmet hazinesi olan meyvalarından
ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Demek her bir ağaç birer
tablacı hükmünde. Dikkat edersek tablacı, ne üretici ne de yapandır. Üretilen
ve yapılan şeylerle, alıcı veya ihtiyaç sahipleri arasında aracı olandır. Demek
ki sebepler, görünüşü kurtarmak için birer perdeden ibaret. Sebeplerin varlığı
dünyadaki imtihan yani sınav sırrından kaynaklanıyor. Asıl iş gören; ezel ve
ebed sultanı olan Allah’tan başkası değil. Tıpkı postacının getirdiği parayı,
postacıdan bilmediğimiz gibi. Postacı sadece bir aracı. Gönderenle gönderilen
arasında tablacı hükmünde.

Önceki İçerikMüzik Dolu Kitaplar
Sonraki İçerik65 Yaş Üstü Yaşlıların Maruz Kaldığı Sıkıntılar Tahammül Sınırlarını Aştı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.