Kar Yüzüne Çıkan Gerçekler…

103

    Kış mevsiminin en güzel hediyesidir Kar…

    Rengi masumiyeti çağrıştırır. Yağdıkça
yağar, bembeyaz örtüsüyle yeryüzünü kaplar, erimesiyle toprağa bereket katar. Çiftçinin
en büyük dostu, insanlığın su ihtiyacını karşılayan en önemli kaynaktır.

    Kimi ülkede kış aylarının tümünü kapsar,
kimi ülkede ise bölgeseldir. Bölgelerin kimisinde aylar boyunca yağar. Kimi
bölgede bir görünür, birkaç saat sonra kalkar…

    Kış aylarının bu bereketli hediyesi ülkemizin
doğusunda aylar boyunca varlığını hissettirir, batısı ile güneyinde ise arada
bir yağar.

    
Ama bazen de ülkemizin ne batısına, ne güneyine bakar!  

     Her yanımızı öyle bir kaplar ki, bembeyaz
rengi ile hiçbir renge şans tanımız! Ne toprak görünür, ne ağaçların rengi! Ara
ki çiçekleri bulasın, kuşlar bile beyaza bulanır, nice acımasızlığın izleri
bile kar beyazında kaybolup unutulur!

    
Bu sıraladıklarım kar üstüne çıkan gerçeklerin bilinen yüzüdür!

     Ama kimi zaman kar üstüne çıkıp da bizi
zora sokan öylesine gerçekler vardır ki! Aniden karşımıza çıkıp da bu
gerçeklerin acımasız yüzüyle baş başa kaldığımızda, bunun çaresizliğini hep
birlikte yaşarız…

     İşte geçtiğimiz hafta içinde, ülkemizin en
büyük anakenti denilen İstanbul’da yaşananlar; kar yüzüne çıkan, bizi türlü
açmazlara, büyük sıkıntılara sokan gerçeklerdir…

    Günler öncesinde meteoroloji uzmanlarının
İstanbul’da önemli bir kar yağışının beklendiği haberine rağmen, yirmi
milyonluk bu ana kent kara teslim olmuştur!

   Karın başlamasıyla birlikte:

    İstanbul içi yollarda kalan on binlerce araç,
bu araçlarda mahsur kalan yüzbinlerce insan, hava alanından kalkamayan uçaklar,
uçakların içinde bekleyen binlerce yolcu, toplu taşıt için kullanılan
Marmaray-metro hatları-metrobüslerde yaşanan izdiham. Kimi hatlarda buzlanma
nedeniyle yollarda kalan, hatta yola dahi çıkamayan belediye otobüsleri,

     Kalkamayan uçaklar nedeniyle dünyanın
üçüncü büyük hava limanı olarak vasıflandırılan İstanbul hava limanında mahsur kalıp
da, çevresinde otel olmadığından valiz bantlarında, oturma gruplarında
sabahlayanlar, dağıtılan karton kutular üstünde yatanlar; ‘’Otel İsteriz’’ diye
bağıran yabancılar,

    Böylesine muhteşem bir hava limanında kar
yoğunluğu nedeniyle çöken kargo binasının çatısı,

    Valilik kararıyla İstanbul otogarından
hareketi yasaklanan yolcu otobüsleri, bu nedenle oto garda yerlerde sabahlayan
yolcular,

   Yine valilik kararıyla belli bir saate kadar trafiğe
çıkması yasaklanan özel araçlar,

    Karın
esir aldığı İstanbul’da, yapılan her türlü ikazı dinlemeden özel araçlarıyla
hem de araçlarında kar lastiği olmadan trafiğe çıkan duyarsız vatandaşlar,

    Kapanan
şehirlerarası yollar nedeniyle; bu yollarda kara teslim olan otobüsler, tırlar,
özel araçlar, yollarda perişan olan binlerce yolcu. Bu insanlardan bir gecelik
otel ücreti için istenen yüzlerce avro nedeniyle karda donmamak için camilerimize
sığınan insanlar,

   İstanbul’da yaşananlara yerinde müdahale
ederek çözüm üretmek için gelen ilgili bakanların, hava koşulları nedeniyle İstanbul
hava limanına inemeyip, yalnızlığa terk edilen Atatürk hava limanına
inebilmeleriyle; yıllar önce İstanbul hava limanı yapılırken, seçilen bölgenin
meteorolojik koşullara uygun olmadığı ikazlarının ne kadar haklı olduğunu
ortaya çıkaran gerçek…

   Allah’tan okullarımız sömestr tatilindeydi.
Bir de okullar açık olup da çocuklarımız bu kar esaretine yakalansaydılar,
neler yaşanacaktı acaba?

    Ve tüm
bu sıkıntılar unutulmuşçasına, o karlı gecede İstanbul Belediye Başkanı Sn.
İmamoğlu’nun, İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi ile aylar öncesinden
kararlaştırılmış akşam yemeğinde buluşmasının basına yansıyan görüntüleri
üzerinden yapılan tartışmalar…

  Ya çarşı pazardaki fiyatlar?

  Dolar salgınını bahane ederek yapılanlar
yetmezmişçesine kar nedeniyle içecekten, yiyeceğe, iğneden ipliğe bir kez daha
gelen zamlar!

   Kar her yanı kaplamışken, ucuz ekmek alabilmek
için kuyrukta bekleyen, soğukta titreşen İstanbullular…

   Kar
yüzüne çıkan bu gerçekler yaşanırken, üstüne üstlük bir de ülkemizin yaşadığı
doğal gaz ve enerji sıkıntısı! Özellikle sanayi bölgelerinde yaşanan bu
sıkıntının, ülke ekonomimize vereceği milyarlarca dolar zarar!

     İki binli yılların ilk çeyreği biterken, 19
yıldan bu yana ülkemizi yönetenlerin söylemleri ile dünyanın en büyük yirmi
ekonomisi arasında olduğu belirtilen ülkemize bu görüntüler hiç yakışmamıştır.

       Böylesine büyük bir kar afetinin
geleceği bilindiği halde; yirmi milyon insanımızın yaşadığı İstanbul gibi büyük
bir ana kenti yöneten İBB’nin günler öncesinden yeterli tedbiri alması; 39 ilçe
yönetimi, 963 mahalle muhtarlığı ile bir araya gelerek alınan tedbirleri gözden
geçirmesi, bu tedbirleri Valilik makamı ile de paylaşması, hatta eğitimini
yapması gerekmez miydi?

     AKOM
denilen şehrin ana arterlerini kontrol eden bir yönetim merkezi ile böylesine
büyük bir afet ile baş edebilmek ne kadar gerçekçidir?

    Kaldı ki, Belediye Başkanlığı-Valilik-
İlgili Bakanlıklar, günler öncesinden geleceği belirlenen böylesine büyük bir
afat karşısında; tüm imkânlarını ortaya koyarak, koordineli bir çalışmayla bu
afata karşı her türlü tedbiri almış olsalardı, bu sıkıntıların çoğu
yaşanmayacaktı.

     Ancak
ne yazık ki bu koordinasyon; görüş ayrılıkları nedeniyle yapılamamış, olan vatandaşlara
olmuş, günler boyunca çekilen onca eziyet, sıkıntı vatandaşa unutmayacağı bir
ders vermiştir.

     İlerleyen
süreçte kar yüzüne çıkan bu gerçeklerin vatandaş üzerindeki yansımalarını oy
sandığı önüne geldiğinde göreceğiz!

     Ancak
bu sıkıntılarla bir daha karşılaşmamak adına, ilgili makamların bu süreçten bir
ders çıkarması, hala devam eden kış mevsiminde yaşanması mümkün yeni bir afat
karşısında insanlarımızın mağdur oldukları hususları bir kez daha yaşamaması
için şimdiden tedbir alıp, yeterince koordinasyon yapmaları şarttır.

      Aynı tarihlerde Yunanistan’da yağan kar
nedeniyle paralı yollarda kalarak mağdur olan insanlara binlerce avro tazminat
ödeneceği açıklandı. Bu yolların bakımından sorumlu olan şirketin ceo’su istifa
etti, Yunanistan Başbakan’ı halkından özür diledi. Bizde ise bu sorumluluğu
nedeniyle ne istifa eden, ne tazminattan bahseden, ne de özür dileyen oldu

    En
nihayetinde kar eriyip gitti! Geride kalanlar ise, binlerce insanımızı mağdur
eden yukarıdaki gerçeklerdi…

 

Önceki İçerikBinmişiz Alamete, Gidiyoruz Kıyamete
Sonraki İçerikPravda’dan Skandal Harita ve Analiz
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.