Kapitülasyon

100

Kapitülasyon (Capitulation), aslında Latinceden gelen bir sözcük. Capitulum ve capitulare kelimelerinden türeyerek 15. yüzyılda yeni bir anlam yüklenmişti. Galibin mağluba, güçlü devletin güçsüz devlete verdiği koruma amaçlı müsaadelerin ve imtiyazların tümüne bu isim veriliyordu.

Muhteşem Süleyman 1532 yılında Avusturya’yı çökertince, İspanya Kralı Şarlken (Charles Quint), kardeşi Ferdinant için duyduğu endişeyle özel elçilerini İstanbul’a gönderir. Osmanlılar o tarihte  Şarlken’i ve Ferdinant’ı veziriazam seviyesinde gördüklerinden, elçiler sadrazam tarafından kabul edilirler. Huzura çıkınca vezirîâzam İbrahim Paşa’dan barış dilerler.

Barış yapılır. Sultan Süleyman’ın lütfen kabul ettiği barışa göre her yıl Osmanlı İmparatorluğu’na otuz bin altın, sadrazama üç bin altın, vezirlere de bin altın haraç ödenecekti. Bu sözleşme ile Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki üstünlüğü adamakıllı pekişiyordu.

Şarlken savaştığı ve esir ettiği Fransa Kralı I. Fransuva (François)’yı Madrit Kalesi’ne kapatmıştı. Esir kralın annesinin yakarması ve yalvarması üzerine, Kanuni Sultan Süleyman’ın, Şarlken’e  baskısıyla I. Fransuva ülkesine gönderilmişti. Fransa’daki karmaşa, savaş ve siyasi bunalımlar Fransa’yı ekonomik yönden çok zayıflatmıştı.

1536 yılında Fransa büyük elçisi Jan de la Fore (Jean de la Forest), Veziriazam İbrahim Paşa’nın önünde hürmetle eğilerek, Fransa Kralı’nın saygılarını ve bağlılık duygularını bir kez daha dile getirir. İçinde bulundukları çok zor durumu ve sıkıntıları arz ederek manevi desteğin yanı sıra maddi desteğe de çok fazla ihtiyaçları olduğunu anlatır.

Sadrazam İbrahim Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın bu konudaki iradesini biliyordu. Zayıf ve muhtaç Fransa’ya yardım edilmesine izin verilir. 8 maddelik sözleşme imzalanır.

Veziriazam, sözleşmeden sonra büyük elçi Jan de la Fore’ye bir uyarıda bulunur. Türk limanlarına getirilecek mallar, dünya piyasalarının en kaliteli ve en iyileri olacaktı. Bu konuda çok dikkatli olunmasını ve azami titizliğin gösterilmesini ister.

Bu ciddi uyarı göz önünde tutularak yüklenen gemiler Marsilya’dan, İstanbul’a gelir ve Galata’ya yanaşırlar.

Fransa’nın güney bölgesindeki Tulle nehri kenarında aynı ismi taşıyan kasabada üretilen ince bir pamuklu dokuma da gelen mallar arasındadır. Üretildiği kasabanın adını taşır. Bu kumaş tül adıyla piyasaya sunulur. İstanbullular bu ürüne tülbent adını verirler ve çok beğenirler. Saçlarındaki nemi alan, terlerini kurulayan bu yumuşak ve hafif kumaşın temizlenmesi ve arınması da çok kolaydır. Bu özellikler tülün halk arasında kullanılmasını sür’atle yaygınlaştırır.

Tül’ün daha sonra türbana dönüşmesi de ayrı bir konudur. Belki bir gün değiniriz.

Bir başka dokuma ürünü de satendeliyon (Satin de Lyon) dur. Bu da Lyon şehrinin adını taşır. Daha sonraları adı atlas olarak anılmaya başlanmıştır.

Halkın krepdamur dediği (Crepe d’Amour) ince yazlık kumaşlar,  gene sıcak havalarda üstlük olarak kullanılan kaşpusiyer (Cache Poussiere) toz önleyici kumaşlar bu gemilerle İstanbul’a ve İstanbullulara sunulmuştur.

Başkan Nicolas Sarkozy’nin ülkesiyle olan ilişkilerimizin bazı bölümlerini tarih işte böyle kayıt altına almıştır.