Dar ve orta gelirlilerin hayatını daha da zorlaştıracak olan zam sağanağı devam ediyor.
28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı 2. Tur Seçiminden sonra, döviz kurlarının artışıyla yüzde 30 mertebesinde
devalüasyon yaşadık. Arkasından KDV oranlarının yükseltilmesi, her türlü vergi ve harçlara gelen
yüzde 50 zam, MTV için bir defaya mahsus bir yıllık vergi kadar daha vergi konulması, yurtdışından
alınan telefonların kayıt harcı 6 bin TL’den 20 bin TL’ye çıkarılması ve daha niceleri geldi.
Sadece vergilerle kalmıyor. Akaryakıttan tekel ürünlerine, gıdadan ulaşıma, enerjiden eğitime,
sağlıktan barınmaya kadar aklınıza gelecek her türlü mal ve hizmetin fiyatı artıyor, artmaya devam
edecek.
Tabii ki fiyatların durdurulamaz artışları karşısında asgari ücrete, çalışan ve emeklilerin maaşlarına
da zamlar yapılmakta. Fakat maaş zamları artan fiyatların hem gerisinde kalmakta ve hem de yarattığı
geçici ferahlama iki ay içerisinde yok olmakta.
Çalışan memurlarda en düşük maaş 22 bin TL’ye yükseltildi. Ama bu rakamın üstünde almakta
olanların aylıkları taban maaşa yakınlaştı. Yeni Asgari Ücret en düşük memur maaşının yarısı kadar
(11.402 TL).
Emeklilere verilen yüzde 25 zamma rağmen ortalama emekli maaşları asgari ücret mertebesinde.
Temmuz zammı ile en düşük emekli memur aylığı 9.876 TL oldu.
Sonuçta nüfusun üçte ikisi asgari ücret veya yakınında gelire sahip. Yani (33.789 TL olan)
yoksulluk sınırının çok altında, açlık sınırı mertebesinde veya biraz altında bir meblağla geçinmeye
çalışıyor.
Buna rağmen son seçimlerde, nasıl oldu da AKP yüzde 36 oy alarak birinci parti oldu, Cumhur İttifakı
TBMM’de çoğunluğu aldı ve R. Tayyip Erdoğan yüzde 52 oyla Cumhurbaşkanlığını 3. defa kazandı.
NASIL YANILTILDILAR?
15,9 milyon emekli, 4,9 milyon kamu çalışanı ve 14,5 milyon kayıtlı işçi seçimlerde bunların
olacağını bilerek mi oy verdi yoksa bu durum onlar için sürpriz mi oldu?
“Soğanı 100 TL’ye de yeriz, yeter ki… Öcalan serbest bırakılmasın, çocuklarımız LGBT’ci olmasın,
erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla evlenmesin” diyenleri hatırlayınız.
Bunların ülkenin ekonomik durumunu bildiği halde PKK ve LGBT öcüsü ile korkutularak
kandırıldığını anlıyoruz. Bu kesim o hale gelmişti ki, Cumhur İttifakı partilerini “milliyetçi/
vatansever”, Millet İttifakı partilerini “bölücü ve hain” görüyorlardı.
Bir de “Türkiye’de bir ekonomik krizin olmadığını, lokantaların, kafelerin, trafikte yolların araçlarla
dolu olduğunu, Almanya’nın bile bizi kıskandığını” söyleyenler vardı. Bunlar TOGG üretimi ile
övünüyor, Karadeniz doğalgazının bedava verildiğine, Gabar’da zengin petrol kaynaklarının üretilmeye
başladığına ve ülkemizin artık enerji üreticileri arasında güçlü bir oyuncu olduğuna inanıyorlardı.
Savunma sanayimizdeki gelişmeleri olağanüstü abartarak gurur duyuyorlardı.
Bunların ülkenin ekonomik durumu hakkında da yanıltıldıklarını görüyoruz. Muhtemeldir ki
yanlış bilgileri sebebiyle alım güçlerini düşüren (kendilerini fakirleştiren) zam sağanağını
beklemiyorlardı.
Ama her iki grupta olup, Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı partilerine oy verenler benden ve benim
gibi düşünenlerden daha rahat ve mutluydular. Çünkü bizler ülkenin gidişatından endişe ve kaygı
duyan mutsuz vatandaşlardık.
Seçim gecesi katıldığım TV programından dönüşte bir kutlama konvoyunun artasında kaldım.
Gördüm ki, bu kutlamaları yapanlar bizleri yenmenin mutluluğunu doyasıya yaşadılar.
Oysaki bu mutlu kitlenin içindekilerin çoğunun ekonomik durumu hiç iyi değildi. Ama ülkeyi düşmandan
kurtarmış birer kahraman savaşçı havasında idiler.
SEVİNÇLERİNİ PAYLAŞAMADIK, TASALARINI PAYLAŞACAĞIZ
Ben, hiçbir zaman, iktidara oy veren vatandaşlarımız da fakirleştiği için “bunlara oh olsun” diye
düşünmedim. Hele hele önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ohhh! çeken videolarındaki kabalığın
benzerini hiç hoş karşılamam.
Bu vatandaşlarımızın da bizim gibi vatanımızı ve milletimizi sevdiğinden kuşkum yok. Yaptıkları tercihin
ülkemiz lehine olduğuna inandıkları için mevcut iktidarı seçtiler.
Fakat netice olarak seçim öncesi ve sonrası sevinçlerini paylaşamadığımız bu vatandaşlarımızın
tasalarını paylaşacağız.
Çünkü sıkıntıları hep birlikte çekeceğiz, hep birlikte fakirleşeceğiz.
Ödenemeyen dış borçların döndürülebilmesi için, hepimizin güvencesi olan, ülkemizin en önemli
ekonomik varlıklarını yabancılara kaptıracağız.
Devletimizin yöneticileri dünkü katil, darbeci diye suçladıkları devletçiklerden para dilenmeleri yüzünden
milli gururumuz kırılmaya devam edecek.
Türkiye güçlü ekonomisi, hukuk ve adalet uygulamaları, saygın kurumları ile değil, devlet başkanının
sarayları, uçak ve araç filoları ile itibar arayan 3. Dünya ülkeleri sınıfında yer alacak.
Çocuklarımız ve torunlarımıza, dünya sıralamasında bize bırakılandan daha geri sıralarda olan bir
Türkiye bırakacağız.
KANDIRMAYA DEVAM ÇABASI
Emekli maaşları, yapılan zamdan sonra bile, içler acısı seviyede.
Buna rağmen CB Erdoğan “emeklileri ve çalışanları enflasyona ezdirmedik” dedi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek daha da ileri gitti. Memur ve emekli aylıklarına ilişkin “Aylık ve
ücretlerinde enflasyonun oldukça üzerinde artışlar yaparak refah seviyelerini yükselttik” dedi.
En düşük memur ve en düşük emekli maaşlarına yapılan yüksek oranlı artışları, bütün memur ve
emeklilere yapılmış gibi gösteren açıklamalar ne kadar inandırıcı olacak? Ücretlilerin üçte ikisini taban
aylık seviyesinde gelire mahkûm ettikleri gerçeği değişecek mi?
Kaldı ki hangi mertebede olursa olsun bütün çalışanların ve emeklilerin satın alma gücü kesinlikle
azaldı. TÜİK’in verdiği enflasyon rakamlarına kimse inanmıyor. Çünkü yaşanan gerçeklikten çok
uzak. Bu rakamlar veya üzerinde olan maaş zamları gerçek enflasyonun altında kaldığı için refah
artışı sağlamıyor.
Çalışanlarımız ve emeklilerimiz dün zamsız maaşıyla aldıklarını, yarın zamlı maaşı ile
alamayacak.
Ama AKP’nin öyle güçlü bir propaganda makinesi var ki tenceresinde dert kaynayanlara bile et
kaynadığına inandırabiliyor.
Bakalım yerel seçimlerde kandırmanın etkisi devam edecek mi?
Ruhittin Sönmez
10 Temmuz 2023