Kafkasya’da Ufuk Turu

81

Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Başkanı

dr. Akkan Suver

Milletlerarası stratejist dirâyeti ve diplomat nezâketi ile

Kafkasya bölgesinin meselelerini tahlil etti ve akılcı çözümler üretti.

Oğuz Çetinoğlu: Kafkaslar, ‘milletlerarası hukukun en çok ihlal edildiği bölge’ olarak dikkat çekiyor. Bu durum, Kafkasya’nın etnik yapısından kaynaklanıyor olsa bile, Rusya’nın emperyalist politikaları da önemli bir etkendir. Konu ile ilgili olarak sizin değerlendirmeleriniz nelerdir?

Dr. Akkan Suver: 2015 yılının başındayız. Kafkas coğrafyasında gelişen-büyüyen ülkelerle, gelişmeye çalışan ülkeler ve yerinde sayan ülkeler arasında iletişimsizlik devam ediyor. Büyüyen Azerbaycan, gelişmeye çalışan Gürcistan ile Ukrayna ve yerinde sayan Ermenistan! Bu üç ülke adeta tezat teşkil eden yapılarıyla Rusya ile farklı mesafeli duruşlarıyla da dikkat çekiyorlar. Gürcistan ve Ukrayna, Rusya ile bağlarını koparmış adeta “selamı – sabahı” kesmişken, Ermenistan’ın sıkı sıkıya Rusya bağımlılığı sürüyor. Azerbaycan ise isabetli ve dengeli bir politika ile Avrupa Birliği’yle, Amerika Birleşik Devletleri’yle olan ilişkisi nispetinde de Rusya ile ilişkini devam ettiriyor. Ne fazla, ne eksik! Kafkas coğrafyasında Azerbaycan istikrar ve denge unsurudur. Karabağ’ın kanayan yarasını masada çözmek, barış yoluyla neticeye varmak, Azerbaycan’ın stratejisini oluşturmaktadır. Gürcistan ve Ukrayna, Rusya ile giriştikleri bilek güreşinden toprak vererek çıkmalarını hazmedemediklerinden ve rotalarını tamamen Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ne çevirdiklerinden batıya yakın, Ermenistan’a ve Rusya’ya uzak ara mesafeli bir politika içindedirler. Gürcistan, ekonomik olarak batının yanı sıra Azerbaycan’ın da yüksek desteğiyle ayaktadır. Ukrayna ise Avrupa Birliği’nin eline bakar hale gelmiş bulunmaktadır. Ermenistan ise Rusya eksenli bir politikanın Kafkaslardaki temsilciliğini inatla devam ettirmektedir. Bu inat ülkenin bozuk bir maliye politikasıyla, dibe vuruşunun işaretlerini de vermektedir.

Çetinoğlu: ‘Kafkasya’da anlaşmazlıklar yalnızca dondurulabilir…’ deniliyor. Bu istikrarlı istikrarsızlık Türkiye’ye ne türlü faturalar çıkartabilir?

Dr. Suver: Kafkasya anlaşmazlığı elbette dondurulmuştur. Dondurulmazsa ne olur, derseniz; Ukrayna’yı gösterebilirim. Kırım bugün elden çıkmıştır. Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı, Ukrayna’nın doğu vilayetlerinden Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlık ilanına varmış ve Kiev yönetimine karşı silahlı mücadeleleri, Ukrayna krizini bugün bölge güvenliği meselesine dönüştürmüştür. Öte yandan Azerbaycan toprakları Birleşmiş Milletlere, AGİT’e, Avrupa Konseyi’ne, Avrupa Parlamentosu kararlarına rağmen, işgal altındadır. Gürcistan topraklarının önemli bir kısmı, Rusya’nın isteği doğrultusunda Ermenistan’ın kontrolündedir. Burada yalnız dikkatli olmak yetmez, bulaşmamak da gereklidir.

Türkiye ölçülü, dengeli ve Büyük Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” politikasından sapmadan devam ettirilebilir dış politika uygulamasından vazgeçmediği sürece bu bölgede ödeyeceği bir faturayla karşılaşmaz. Her ne kadar bu yıl Ermenilerin bağırıp çağırmalarına şahit olacaksa da aklıselimin galebe çalacağına olan inancımı korumaktayım.

Çetinoğlu: Türkiye’nin bu faturalara muhatap olmaması için Kafkasya politikasında; mutlaka olması gerekenlerle asla olmaması gereken hususları konu başlıkları itibâriyle belirtmeniz mümkün mü?

Dr. Suver: Kafkas bölgesinde tıpkı Azerbaycan’ın yaptığı gibi yapıp önce güçlü bir ekonomiyi devam ettirilebilir kılarak, istikrarlı bir devlet yapısıyla ve etkin bir diplomasiyle yolumuza devam etmek mecburiyetindeyiz. Azerbaycan – Türkiye dostluğu bunun en önemli şahididir. Ekonomik olarak Azerbaycan Türkiye’nin en büyük dış yatırımcısı olmuşsa bunun ekonomik olduğu kadar siyasî yararı da vardır. Gürcistan’ın ekonomik girdilerinde de Azerbaycan’ın katkısı büyüktür. Milletlerarası projelerde Kars, Tiflis, Bakü demiryolu inşaatında olduğu gibi Gürcistan’ın payını Azerbaycan sübvanse etmektedir. Bir arada refahı bölüşümün en müstesna örneği olarak bu sübvansiyonu gösterebiliriz. Öte yandan bu yüz yılın en önemli projelerinden bir olan TANAP’ın Azerbaycan’la inşa edilmesi de bu bakımdan son derece önemlidir.

Çetinoğlu: Kırım’ın, ‘genişletilmiş Kafkasya’ alanında yer aldığını farz ederek sorayım: Kadim Türk yurdu Kırım’ın Rusya tarafından târihte ikinci defa ilhak edilmiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. Suver: Kırım Türkleri Türkiye ile Ukrayna arasında önemli bir köprüydü. Tarihin karanlık bir zamanında zorla yaşadıkları topraklarından kopartılmış olan Kırım Türklerinin komünizmin çökmesiyle anayurtlarına dönmelerinden sonra Ukrayna’nın kendilerine tanıdığı hukukî, siyasî ve ekonomik bütünleşmelerdin yararlandıkları bir sırada 2014 yılında yeniden bir maceraya sürüklenmeleri bence büyük bir talihsizliktir. Burada Ukrayna’nın siyasî tercihini eleştirecek değilim. Ama Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri, Ukrayna’nın hedef alanında değişikliği desteklemişler ve Ukrayna’yı yanlarına davet ettikten sonra, Rusya Federasyonu’nun karşı atağına, ekonomik ambargo ile cevap vermekle yetinmişlerdir. Olan arada kalan Kırım’a olmuştur.

Çetinoğlu: Kırım Türklerinin ata yurtlarında can ve mal güvenliği teminatına sahip olarak yaşamaya devam etmeleri nasıl mümkün olabilir?

Bu ortamın sağlanmasında Türkiye’nin rolü-görevi nedir?

Görevini ifa edebilmesi için kullanacağı yaptırım gücünün kaynakları neler olabilir?

Dr. Suver: Türk dünyasının önemli bir kolu olan Kırım Türkleri ile olan akrabalık bağlarımız bizim yalnız onlarla değil, yıllarca Ukrayna ile de aramızda bir gönül köprüsü oluşturmuştu. Türkiye yirmi beş yıldır Kırım halkının refahına katkıda bulunan bir ülkedir. Bizler yıllarca Kırım ekonomisinin ve buna bağlı olarak Kırım halkının ekonomik ve sosyal durumunun güçlenmesi için çalıştık. Bugün ise Kırım toprakları yeni bir yol haritasındadır. Rusya Devlet Başkanı Putin, Türkiye ziyaretinde Kırım için güzel sözler söylemiştir. Bu elbette cumhuriyet hükümetimizin telkini ve başarılı diplomasisiyle gerçekleşmiştir.

Şimdi elde var olanla iktifa etmek mecburiyetindeyiz.

Kırım artık Ukrayna’nın değil, Rusya’nın ilgi alanındadır. Bu gerçeği kabullenerek gönül köprüsünün yollarını Kırım için, Moskova ile şekillendirmemiz gerekir

Çetinoğlu: Rusya-Gürcüstan savaşının fitilini ateşleyecek potansiyele sâhip olan Abhazya, Rusya’nın himâyesine girdi. Bu gelişme hakkındaki görüşlerinizi lütfeder misiniz?

Dr. Suver: Abhazya tercihini Rusya’dan yana yapmış görünmektedir.

Türkiye, Gürcistan’ın güçlü bir devlet olarak bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü devam ettirmesine yirmi beş yıldır büyük önem atfetmiştir. Gürcistan’ın sıkıntılarının ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün çözüme kavuşturulması, Türkiye’nin her zaman yegâne arzusu olmuştur. Gürcistan’ın batılı kuruluşlarla bütünleşme yolunda attığı ileri adımlar, Rusya Federasyonu’nca pek olumlu karşılanmadığından olsa gerek başına bölge barışı açısından, bölge istikrarı açısından önemli gaileler açılmasına sebep olmuştur.

Abhazya meselesi egemenlik, toprak bütünlüğü ve sınırların değişmezliği ilkeleri çerçevesinde barışçı yollardan çözüme kavuşmadıkça ihtilafın sonlanması imkânsızdır.

Öte yandan Kafkasya’da huzur, barış ve istikrarın tesis edilmesi Avrasya coğrafyasının merkezinde yer alan Türkiye ve Gürcistan için büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla Gürcistan’ın bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğünün muhafazası, Türkiye için büyük önem atfetmektedir. Zira barış ve istikrar olmazsa kalkınma olmaz, refah elde edilmez. Türkiye Gürcistan için batıyla bir köprüdür. Gürcistan da bizim doğuyla olan köprümüzdür.

Çetinoğlu: Putin’in Rusya’sı güçleniyor. Farklı bir yapıda olsa bile Sovyetler Birliği’nin ihyasına doğru bir gidiş söz konusu mu? Bu gidişin sonunda neler olabileceğini tahmin ediyorsunuz?

Dr. Suver: Putin’in Rusya’sı dün de güçlüydü, bugün de güçlüdür. Rusya hedefleri ve çapıyla bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bugün Putin’le, dün Stalin’le ve daha önce Çarlarla tarihte var olan Rusya, 1980’li yılların sonunda dağılmışsa bu bizi aldatmamalıdır. Rusya dağılmış, parçalanmış içerisinden yeni devletler çıkmış ve Baltıklarda, Doğu Avrupa’da, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Asya’da nüfuzunu kaybetmiştir. Sebebi, burada hüküm süren komünist rejimdi. Komünist rejim, her şeyin devlet tarafından yapılmasını öngören, hür teşebbüsü tamamen ortadan kaldıran bir rejimin adıydı. Ve hepsinden önemlisi bu bölgelerde yetişmiş insan gücü yoktu. Herkes memurdu. İşçiydi. Ve tek parti hâkimdi.

1980’li yılların sonunda oluşan bütün devletler ve Rusya Federasyonu dâhil, hiçbir devlette Marksist ekonomi artık mevcut değildir. Hepsi demokratik piyasa ekonomisine ve devlet yönetiminde de komünist idareden demokratik idareye geçmişlerdir.

Bu büyük bir transformasyondur. Kolaylıkla yapmışlardır.

Türkiye oluşan bu ülkelerin transformasyonuna büyük katkıda bulunmuştur. Rusya Federasyonu bugün bu şartlar altında ele alınmalı ve böyle değerlendirilmelidir.

Çetinoğlu: Ukrayna, Moskova’nın baskısından kurtulabilir, toprak kaybını önleyebilir mi?

Dr. Suver: Ukrayna batının desteğine sahip gözüküyor. Bu yüksek desteğe rağmen toprak kaybını önleyebileceğini sanmıyorum. Tek başına bağımsızlığını ilan eden Donetsk bölgesinde de kayıp oluşursa pek şaşırmamak gerekir. Rusya Federasyonu’na uygulanan ambargo, Rusya’nın 2015 kalkınma hedeflerinde bir daralma yaratabilir ama Rusya’nın emellerinde bir değişiklik yaratmaz. Biraz önce söyledim; Rusya büyüktür ve büyük de kalacaktır.

Çetinoğlu: Ermenistan’ın, Rusya’nın desteğini alarak Karabağ’ı işgal etmesiyle başlayan hukuksuzluk krizi unutulmuş gibi görünüyor. Karabağ, Ermenistan’ın oldu mu? Siz nasıl bir gelişme bekliyorsunuz?

Dr. Suver: Ermenistan, tarihten husumet çıkarmaktan vazgeçmedikçe bir yere varamaz. Türkiye barışçı bir ülkedir. İstiklal Savaşı sonunda da emperyalist devletlerle olan meselelerini barışçı yollardan çözüme kavuşturmuştur. Doksan iki yıldır da barış içinde yaşamaktadır. Bizim Ermenistan’la aramızda doğrudan bir problem yoktur. Problem, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki “Yukarı Karabağ İhtilafı”dır. Türk kamuoyu 1,5 milyon insanın (kaçkın) mülteci durumuna düşmesinden son derece rahatsızdır. Esasen bu durumdan bütün dünyanın rahatsızlık duyması gerekir. Evet, 1994 yılından itibaren ateşkes var ama Karabağ; Azerbaycan’a verilmedikçe Türkiye’nin Ermenistan tavrı devam edecektir. Etmelidir de.

Gene Ermeniler, sözde öldürme olaylarının bu yıl yüzüncü yıldönümü yapacaklardır. Ama ben bunu bizim problemimiz olarak görmüyorum. Böyle bir prblemimiz olsaydı, ülkemizde çalışan göçmen Ermenilere en azından izin vermezdik.

Türkiye’nin isteği, Azerbaycan ile ihtilafın ortadan kaldırılmasından ibarettir. Unutmamak gerekir ki; Türkiye ile Ermenistan arasındaki ekonomik ve ticarî ilişkiler, Azerbaycan halkını rencide edecek bir şekilde geliştirilemez. Gerçekleşemez. Meselenin özü budur.

Azerbaycan ve Ermenistan’ın karşılıklı olarak herhangi bir çözüm üzerinde mutabık kalmaları, bizim aramızdaki ilişkilerin gelişmesinin önünde engellerin de kaldırılmasında öncü bir rol oynar. Ermenistan geçmişte yaşamaktadır. Geçmişin hatıralarıyla avunmaktadır. Dolayısıyla zorluk, darlık, yoksulluk ve çaresizlik içindedir. Azerbaycan, zenginliğin ve dünyada kabul görürlülüğün imkân ve avantajlarını yaşarken “monodevlet” Ermenistan’a en azından komşularının toprak bütünlüğüne saygı göstermesi için milletlerarası baskının arttırılmasından yanayım.

Çetinoğlu: Yirminci yüzyılın en büyük katliamı olan Hocalı’nın hesabı da unutuldu mu? Bu unutkanlık, ‘komşularla sıfır problem…’ politikasının gereği olarak mı değerlendirilmeli?

Dr. Suver: Hocalı’nın hesabı vicdanlarda sorulmuştur.

Hocalı’nın yaşadığı dram, bir insanlık katliamı olarak kabul görmüştür. Hocalı’nın taze izleri, Ermenistan’ın mazisinde bir lekedir.

Dünya Hocalı’nın farkındadır. Türkiye de, Erivan’ın vahşi ve insanlık dışı davranışının dün de, bugün de takipçisi olmuştur. Yarın da olacaktır. Zira Hocalı’da işlenen insanlık suçudur.

Çetinoğlu: Bu arada, Kafkasya’da Türkiye’yi ilgilendiren olumlu gelişmeler de var: Azerbaycan Doğal Gazını Avrupa’ya ulaştıracak Güney Enerji Koridoru Projesi’nin temeli 20 Eylül 2014 tarihinde atıldı. Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) Mutabakat Zaptı, 21 Ekim 2014 tarihinde, Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalandı. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. Suver: TANAP Projesi, çağın projesidir.

Türkiye ile Azerbaycan arasındaki enerji sektöründeki işbirliği, Şah Deniz 2 yatağından çıkan doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak ve ülkemizin enerjide kaynak çeşitliliğine katkıda bulunacak olan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi önemli bir projedir.

Azerbaycan, Türkiye’ye arz güvenliği, Azerbaycan’a da talep güvenliği sağlayan bu projenin ortaya koyduğu işbirliği, ülkelerimizi dünya enerji sektöründe iki önemli oyuncu kılmıştır.

Bu arada 2008 yılında gerçekleşen Petkim’in özelleştirilmesi, Türk – Azeri dostluğuna yeni bir ufuk açmış ve Azerbaycan doğrudan Türkiye’nin en büyük dış yatırımcısı olmuştur.

6 Aralık 2011’de mutabakat zaptı imzalanan, 26 Haziran 2012’de de Hükümetler arası imzaların atıldığı Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP), Türkiye ve Avrupa’nın doğalgaz arzına, Şah Deniz 2 sahası ve ilave kaynaklardan doğalgaz tedarikiyle büyük katkı sağlayacaktır.

TANAP projesinin toplam yatırım tutarının 12 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Yatırımın tamamı öz sermaye kullanılarak yapılmaktadır. Türkiye’nin gelecek 10 yılda 120 milyar dolara yakın eneri yatırımı gereksinimi olduğu göz önüne alındığında, TANAP projesi, bu yatırım ihtiyacının %10’luk kısmını tek başına karşılayacak büyüklükte bir proje olarak öne çıkıyor.

TANAP projesinin inşaat, destek hizmetleri, boru üretimi ve diğer çeşitli aşamalarında 15 binden fazla yeni istihdam imkânının yaratılacağı tahmin ediliyor. Yatırımın ekonomiye katkısı sadece geçtiği illerle sınırlı kalmayacak; doğrudan ve dolaylı olarak birçok sektörde önemli bir ekonomik hareketliliği de beraberinde getirecektir.

TANAP ile Türkiye enerji arz güvenliğini güvence altına alıp, artan iç talebi karşılayacak önemli bir arz kaynağına kavuşurken aynı zamanda önemli bir mahallî enerji hub’ı olma hedefine de bir adım daha yaklaşmış olacaktır.

Çetinoğlu: Rusya-Çin rekabetinin geleceğini yorumlar mısınız?

Dr. Suver: Rusya ile Çin arasında bulunan ezeli rekabet en azından bu yıl rafa kalkacağa benzer.

Zira dünyanın en önemli petrol üreticisi bölgelerinden olan Rusya ve Ortadoğu’daki tansiyonun petrol fiyatlarında ortaya koyduğu gerileme, jeopolitik rekabetlerdeki yükselişin faturasını bir ölçüde düşürüyor, aksine tırmandırmıyor.

Rusya ile Avrupa Birliği’nin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin karşılıklı yaptırımları, Çin ile ilişkilerinde kendiliğinden bir yakınlaşma taşıyacağının işaretlerini vermektedir.

Dünya ekonomisindeki büyümenin %45’ini tek başına sağlayan Çin, toparlamakta olduğu büyüme ekonomisi ile Rusya ile rekabetine ara verir mi? Zira Rusya’nın Ukrayna politikasına karşı batının giderek artan yaptırımlarından etkilenmiş bulunduğunu göz önüne getirecek olursak, Rusya ile Çin arasında kendiliğinden rekabet dışı bir ilişkinin oluşacağını hiç olmazsa bu yıl için var saymaktayım.

Çetinoğlu: Son olarak, izniniz olur ise, konu dışına çıkalım. Bu yıl ev sahipliğini üstlendiğimiz G-20 ile ilgili düşüncelerinizi lütfeder misiniz?

Dr. Suver: Türkiye, G-20 içinde temsil edilmeyen en az gelişmiş devletlerin sesi olmalı, bu devletlerle G-20 ülkelerinin bir araya gelmesi yönünde çalışmalarına devam etmelidir.

Türkiye, en az gelişmiş devletlerin kaygı ve taleplerinin platformun gündeminde kalması için çaba göstermeli, bu devletlere sağlanan kalkınma yardımlarında koordinasyon merkezi haline gelmelidir. 2015’teki zirvede en az gelişmiş ülkelerle G-20 ülkelerini buluşturabilecek bir toplantı formülü geliştirilebilir ve G-20 platformunda bu ülkelerin Türkiye tarafından temsil edilmesine imkân tanıyacak bir uygulama başlatılması teklif edilebilir.

Öte yandan Türkiye, G-20’ye daimi sekretarya kurulması fikrini tekrar gündeme getirmeli ve bu sekretaryanın İstanbul’da kurulması için bir teklif sunmalıdır. 2010’da dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, platforma daimi bir sekretarya kurulması teklifinde bulunmuş, sekretarya için Paris’i önermişti. Aynı dönemde Güney Kore’nin başkenti Seul’ün de daimi sekretaryaya ev sahibi olabileceği gündeme gelmişti. Çin ve Brezilya daimi sekretarya fikrini desteklemekte, G-8’de yer alan İtalya ve Japonya ise bu fikre sıcak bakmamaktadırlar. Türkiye daimi sekretarya fikrini savunan üyelerle konuyu istişare ederek bu ülkelerin desteğini almaya, diğer üyelerin de kaygılarını dikkate alarak bu devletlerin karşı çıkmamasını temin etmeye çalışabilir.

 

 

DR. AKKAN SUVER:

26 Mayıs 2008 tarihinde Montenegro Devleti tarafından İstanbul’a Fahri Başkonsolos olarak atanan Dr. Akkan Suver halen Türkiye’nin en prestijli sivil toplum kuruluşu olan Marmara Grubu Vakfı’nın başkanlığını yürütmektedir.

1998 yılından beri aralıksız olarak gerçekleşen Avrasya Ekonomi Zirveleri’nin kurucusu olan Dr. Akkan Suver; 2001 yılında Azerbaycan Tefekkür Üniversitesi tarafından Fahri Doktora, 2010 yılında Kırgızistan Bişkek Üniversitesi tarafından Fahri Profesörlük, 2013 yılında Romanya Köstence Devlet Denizcilik Üniversitesi tarafından Fahri Doktora unvanı ile taltif edilmiştir.

Geride bıraktığımız yıllarda, Türkiye’de başlattığı daha sonra milletlerarası barış alanında gerçekleştirdiği kültürlerarası diyalog çalışmalarından dolayı 2007 yılında Papa 16. Benedict tarafından Papalık Madalyası ile onurlandırılan Dr. Suver’e bugüne kadar Azerbaycan Devleti tarafından Dostluk Ordeni ile Terakki Madalyasi, Moğolistan Devleti tarafından Cengiz Han Madalyası, Kutup Yıldızı Madalyası ve Gümüş Yıldız Madalyası ve Moldova – Gagavuzya Devleti tarafından 15. Yıl Madalyası, 20. Yıl Madalyası ve Hürriyet Nişanı verilmiştir.

Kültürlerarası Diyalog çalışmaları ile milletlerarası alanda kabul gören Dr. Akkan Suver’e 14 Şubat 2013’de Balkan Barış Kulübü tarafından Balkan Barış Madalyası verilmiştir.

4-6 Şubat 2014 günleri 17 yıldır aralıksız tertiplenen Avrasya Ekonomi Zirveleri’nin onyedincisini  52 ülkenin katılımı ile gerçekleştirmiştir.

9 Mart 2014 tarihinde merkezi Bükreş’te bulunan BSCSIF örgütü tarafından Jübile Madalyası verilmiştir.

14 Ekim 2014 tarihinde Dr. Akkan Suver’e Moldova Gagavuzya Yeri’nin en yüksek Nişan’ı olan “Gagavuzya Yeri Ordeni” verilmiştir.

20 Kasım 2014 tarihinde Komünizm’in bitişinin 25. Yılı münasebetiyle, Dr. Akkan Suver’e Bükreş’te Romanya Başbakanı Victor Ponta tarafından Romanya Devlet nişanı verilmiştir.

23 Kasım 2014 tarihinde Dr. Akkan Suver’e Viyana’da Viyana Ekonomi Forumu tarafından Stratejik Partner ödülü eski Şansölye Dr. Erhard Busek tarafından verilmiştir.

17 Aralık 2014 tarihinde Romanya’nın Ankara Büyükelçisi Radu Onefrei, Dr. Akkan Suver’e Türk-Romen ilişkileri Ödülü’nü kendi eliyle sunmuştur.

Dr. Akkan Suver, geride bıraktığımız yıllar içerisinde millî ve milletlerarası çeşitli kuruluşlar tarafından yılın gazetecisi, yılın sivil toplum teşkilatı lideri gibi unvanlara layık görülerek taltif edilmiştir.

Gene Türk sivil toplumu adına Azerbaycan’da, Özbekistan’da, Bulgaristan’da, Kırgızistan’da, Gürcistan’da ki seçimlerde ‘Gözlemci’ statüsünde yer almıştır.

Dr. Suver Türkiye’nin tanınmış gazeteci ve yazarlarındandır.

 

Önceki İçerikÇal Be Üstadım
Sonraki İçerikIzdıraplı Dünya
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.