” Kurstan geç saatte çıktığım bir günde bir kişi peşime takıldı girdiğim sokakta kimse yoktu. Laf atıp bana yaklaşmaya başlayınca şişeyi kırıp, bağırmaya başlamıştım, işe yaramaz sanırdım ama geri çekildi. O zamandan beri ne zaman geç döneceksem cam şişe soda alır öyle eve dönerim”
“Metroda eğer bir Mahlûkat tarafından süzülüyorsam vagon değiştiririm. Eğer ineceğim istasyona geldiysem önceden hazırlık yaparak ineceğimi belli etmem aksine Son anda inerim peşimden gelmesin diye. Aslında çok önlemiş var ve arkadaşlarım bu durumu abarttığımı düşünüyor.”
“Geç saatte yolda isem telefonda kimseyle konuşmadığım halde ‘yakınındayım 5-10 dakikaya orda olurum.’ diye yüksek sesle konuşmak.”
“Sokakta takip ettiğini düşündüğüm biri varsa özellikle market, banka gibi güvenlik kamerası olan yerlerden yavaş geçmek. Ki ertesi gün polisler kolay kimlik tespiti yapabilsinler.”
Yukarıdaki kan dondurucu ifadeler kadınlar tarafından, bir hesap sahibinin Twitter’da sorduğu “sizin kadınca önleminiz ne?” sorusuna verilen cevaplardan sadece bir kaçı. Cevapların orijinalliği bozulmasın diye hiçbir imla düzeltmesi yapılmadı. Yer darlığı nedeniyle buraya alamadığım daha pek çok cevap var. Tamamını merak edenler https://twitter.com/busesese/status/932939070761852929 bağlantısından tüm yorumları okuyabilirler.
Yukarıdaki ifadeleri yazan kadınlar ıssız bucaksız, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde yaşayan kimseler değiller. Tam aksine büyükşehirlerin göbeğinde yaşıyor bu insanlar. Düşünün ki ülke nasıl bir hale gelmişse artık, o devasa metropollerde yaşayan kadınlar şehrin göbeğinde yürürken veya toplu taşıma vasıtalarını kullanırken kendilerini asla güvende hissetmiyorlar. Attıkları her adımda etraftan gelebilecek bir tehdidi enselerinde hissediyor ve bu tehlikelerden korunabilmek için kendilerince bir takım önlemler geliştirmek zorunda kalıyorlar. Hatta daha da acısı, başına bir şey geldiğinde fail kolayca bulunabilsin diye güvenlik kameralarının önünden yürüyenler var. Sadece bu korkunun bile bir insan için ne kadar ağır bir yük olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Devleti yönetenler üzerlerine alınıp da tatlı canlarını sıkmasınlar! Fotoğraf makinelerinin karşısında havalı pozlar veren, üst perdeden laflar söyleyen rüzgâr siyasetçileri keyiflerini bozmasınlar! “Sayemizde memleket şöyle büyüdü, böyle kalkındı” diye nutuk atan efendiler sakın ola utanıp arlanmasınlar! Sonuçta yukarıdaki yazıları yazan kadınlar başkalarının evlatları, başkalarının kardeşleri, başkalarının nişanlıları, başkalarının eşleri, başkalarının anneleri. Devleti yönetmek demek, vatandaşın sorunlarıyla ilgilenmek demek değil sonuçta (!) Ülkeyi yöneten zat-ı muhteremlerin ilgilenmesi gereken aile efradı var. Eşleri var, kardeşleri var, evlatları var. Onlar dururken vatandaşın sorunlarına mı eğilecekler sanki?
Hem, baştakiler ne ki bunların yönettiği devlet ne olsun! İki gün önce yüzlerce kadın, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü kapsamında yürüyüş yapmak için Beyoğlu Tünel Meydanı’nda bir araya geldi. Polis, “izinsiz gösteri yaptıkları” gerekçesiyle yüzlerce kadına biber gazıyla müdahale etti. Kadına yönelik şiddetle alakalı özel bir gün olması bile başlı başına bir ayıpken, böyle bir günde kadınlara devlet eliyle şiddet uygulanması bu ayıbı katmerledi.
Biz artık devletin mazlumu korumasından vazgeçtik. Bir tekme de devlet atmasın yeter!