İzzet Günay’a Saygı

84

Bugün için Yetmişler Kulübü üyesi benim neslim, iyi aile ve öğretmen, kitap ve  sinema ile büyüdü. Kilis’te Nuri Günal kitapçı dükkanını kapatmıştı. Seyyar Kitapçı Ahmet Amca ise, bez hurçlar içinde muhafaza ettiği günün kitaplarını  belli saatlerde Karakadı Camii’nin minaresinin altındaki gölgesinde sergilerdi.

Ahmet Amca sadece Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Karacaoğlan kitaplarını değil,  o yıllarda çok okunan Reşat Nuri Güntekin, Mahmut Esat Karakurt, Muazzez Tahsin Berkant, Kerime Nadir’in romanlarını da getir, sergiler ve satardı. Ben ortaokulda iken bu kitapların tümünü alıp okumuştum. Hele bir de okuduğum bu romanların filmleri Kilis’e gelmez mi adeta balından yenmezdi. Dudaktan Kalbe, Ankara Ekspresi, Vahşi Bir kız Sevdim, Erikler Çiçek Açtı,  Sarmaşık Gülleri, Küçük Hanımefendi, Hıçkırık, Güller ve Dikenler, Funda, Posta Güvercini, Aşka Tövbe filmleri kapalı gişe oynuyordu. Özellikle cumartesi ve diğer  tatil akşamlarında karaborsacılık bile hortlamıştı. Kilis’te iki sinema vardı. Daha fazla Türk filmleri getiren Özyurt ve yabancı filmleri vizyona sokan Şehir adında iki sinema. Hele bir de romanını okuduğun kitap filme çekilmiş, Kilis’te gösteriliyorsa, daha bir hava basılıyor, hatta eleştiri bile yapabiliyorduk filme; falan sahne niye yok diye. Genelde de filmler, senaryolar romanlarla örtüşmüyor, reating yapacak bölümler öne çıkarılıyordu.

 

Beyoğlu’nda Sanatçılar Kıraathanesi

Kilis bir sınır ili. Üzüm bağları ve zeytin ağaçlarıyla yeşil denizi andıran gibi tarım ülkesi. Bazen politikacılar gelirdi, ama artist falan mümkün değildi.

Hiç unutmam bir turne çerçevesinde İsmail Dümbüllü Kilis’e gelmişti. Aman Allahım hepimiz adamcağızın peşine düştük Cumhuriyet Caddesi boyunca. Hatta Kilisli olabileceğini bile uydurduk.  Yıllar sonra sınır kaçakçılığının konu edildiği Lütfi Akat’ın, baş rollerde Yılmaz Güney, Pervin Par, Tuncel Kurtiz ve Erol Taş’a görev verdiği Hudutların Kanunu filmi çekilmeye başlandı(1964). Tüm sanatçıları değil ama Erol Taş’ın Kilis’e geldiğini, çok genç ile resim çektirdiğini, fotoğrafa girenler bayıla bayıla anlatırlardı. Hatta bu resimler büyütülerek evlerine ve işyerlerine asılır, herkes imrenerek bakardı.

Gençliğimizin zirvesinde olduğu bu dönemde arkadaşlarımız için Ayhan Işık, Fikret Hakan, Göksel Arsoy, Eşref Kolçak, Sadri Alışık, İzzet Günay birer idoldü. Kızlar için ise Belgin Doruk, Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit öyleydi. Herkesin sevdiği tipler ise Vahi Öz, Ahmet Tarık Tekçe, Öztürk Serengil, Suphi Kaner gibi matrak diye bilinen karakterlerdi. Ahmet Tarık Tekçe kötü adam rolünde bile sevimliydi.

Gel zaman git zaman İstanbul’a üniversite için gittiğimiz yıllarda ise bir sanatçı görmek için Beyoğlu İstiklal Caddesi’ni baştan sona boylardık. Birini göremeyince de Yeni Melek Sineması Sokağındaki Sanatçılar Kıraathanesine gider camlı vitrininden içeri bakardık. Hep ikinci rolde veya figüranları görürdük. Daha sonra onların da isimlerini ezberledik. Ancak Haldun Dormen Tiyatrosu girişinde biraz beklerseniz bir çok ünlüyü görmek mümkündü; Ayfer Feray, Altan Erbulak ve İzzet Güney gibi.

 

Hatıra Yazmak Bir Görev Olabilir mi?

İzzet Günay’ı ikinci defa kısa adı ESKADER olan Edebiyat Sanat Kültür Araştırmaları Derneği’nin İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Sosyal ve Kültür Dairesi Başkanlığıyla ortaklaşa düzenlediği İzzet Günay’a Saygı Gecesi’nde gördüm. VİP salonu girişinde göğüslerinde kordela bağlı iki genç vardı. Sanatçıların gelip gelmediğini sordum. İçerde olduklarını öğrenince girdim. İzzet Günay’ı kutladım. Teşekkür etti. Hatıralarını yazıp yazmadığını sordum.

-Yazmıyorum. Hatıralarımda güzel şeyler olduğu kadar bazılarının da üzüleceğini bildiğimde sohbetlerinde sadece ima ederek geçiştiriyorum. Yazmak zor bir iş.

İzzet Günay’a anılarının bir döneme ait önemli bilgi ve belgeler olduğunu, yayınlamasa da mutlaka kaleme alınması gerektiğini veya banda okunması icap ettiğini, bunların muhafaza edilmesini anlatmaya çalışsam da başarılı olamadım. Artık kendisi de istese böyle bir dönem yaşayamayacağını bilen İzzet Günay’a göre çoğu gelişme artık toplumda biliniyor. İzzet Günay o gece delikanlı gibiydi. Sinemada bıraktığımız biçimde kendini muhafaza edebilmiş. Eşi İpek Hanım da çok şıktı. Tek oğulları var. Sanatta yatkınlığını sordum. Mülkiye okumuş ve sanatçılıkla yakından uzaktan bağ kurmamış.  Bir holdingin yöneticisi olarak koşturup duruyormuş. Günay Ailesinin bir de 14 yaşında falan olsa gerek torun da dedesine saygı gecesinde hazır bekliyor.

 

Eleştiri Bir Değerlendirme Tarzıdır

Atila Dorsay’ı değişik vesilelerle gördüm. Ama hiç sohbetimiz olmadı. Çok ciddi ve ilkeli bir gazeteci-yazar olduğu her halinden belli. Sabah’ta sinema yazıları yazıyordu birkaç yıl önce. Günün birinde baktım artık bu gazetede yazmayacağını, prensiplerine ters düştüğünü ve istifa ettiğini açıklayan bir yazı kaleme almıştı. Sabah da bu yazıyı yayınlamıştı. İki alkışlanacak tavır. Ama öyle görünüyor ki ilkeler; sevgi, şefkat ve uzlaşmanın hep önünde.

Panelin yöneticisi Çiğdem Tunç’u TRT’de çalıştığım günlerden tanıyordum. Çok program sunmuştu. Selamlaştık. Siyah elbise giymişti. Her zaman, TRT’de olduğu gibi yine kendisine yakıştırmıştı. Güzel Türkçesi, kibarlığı ve birikimi ile dikkat çekmeyi başarabiliyordu. Resim çektirmek için çok sayıda izleyici gelmişti. Akıllı telefon olunca her şey artık kolaylaşmış, herkes her şeyi biliyor artık. Ayrıca sanatçının dostları da geldi. VİP kalabalık olunca fuayeye çıktım. Henüz ikram başlamamıştı. Dolayısıyla İzzet Günay’ın filmlerinden oluşan bir resim sergisi de dikkat çekti; Varan Bir, Akşam Güneşi, Vesikalı Yarım, Tophaneli Osman, Beni Osman Öldürdü, Anadolu Çocuğu filmlerinden İzzet Günay’lı bazı resimler alt yazılı ve spot açıklamalı olarak ilgiyle izlendi. 30-40 yaşlarındaki İzzet Günay’ı yeni nesil böylece daha yakından tanıdı.

Sergiyi izlerken panelin konuşmacısı gazeteci yazar dostum  İhsan Kabil ile göz göze geldik. Donanımı, birikimi, tecrübesi, insani ve medeni ilişkileriyle önemli bir isim mesleğin duayenlerinden İhsan Kabil. Sinema sanatı üzerinde sohbet ettik. Daha da üzerine koyması gerekirken Mesut Uçakan’ın Sevda Kuşun Kanadında beklentileri karşılayamadığını hatırlattım. Sonra da yönetmenin senaryoya fazla müdahale edemediğini öğrendim. Üzüldüm ama böylesi değerlendirmelerle ancak sinemada nefes alabiliriz.

 

Birleşen Yollar ile Milli Sinemaya Doğru

Rahmetli Yücel Çakmaklı’nın Denizin Kanı filmi toplantısında merhumu öyle bir eleştirmiştik ki, şimdi düşündükçe üzülüyorum. Ama Yücel Çakmaklı daha sonra marka olmuştu. Sektörün ağabeyi olarak onlarca esere imza atmıştı. Yücel Çakmaklı Ağabey eleştirilere de hiç kızmamış, haksızlık karşısında bile sadece acı bir tebessümle karşılık vermişti. Nurlar içinde yatsın. Hayatta olsaydı Mehmet Akif Ersoy’un Mısır Hayatını filme çekecekti. Senaryoyu ben yazdım, Kültür Bakanlığı’nın da onayını almıştım. Film Türkiye-Mısır organizasyonu olarak çekilecek, Akif’in dışındakiler Mısır Sinemasından seçilecekti. Dolayısıyla bir kaç kere Kahire’ye gittim. En son da Yücel Çakmaklı ile gidecektik. Olmadı. Tam o günlerde Yücel Çakmaklı hastalandı ve hakka yürüdü. Filmimiz gerçekleşmedi.

İhsan Kabil paneldeki konuşmasında Türkan Şoray ve İzzet Günay’ın baş rolü oynadığı Yücel Çakmaklı’nın  Birleşen Yollarını hatırlattı. Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı adlı romanıyla örtüştürülerek çekilen ve Milli sinema ekolünün bir nefes alışıydı Birleşen Yollar.

 

Panel’de İzzet Günay’ın Türkan Şoray ile birlikte oynadığı Vesikalı Yarim daha fazla konu oldu. Aile reisi Kadırgalı Manav Halil’in Beyoğlu’nda bar kadını Sabiha ile olan aşkının konu edildiği film panelin sanki teması seçilmişti. Keşke konuşmacılar değişik birkaç filmi mesela Ağaçlar Ayakta Ölür gibi daha fazla filmi konu edebilselerdi. Panelde öğrendik ki İzzet Günay 120 film çekmiş. 1964 yılı patlama yaşamış 18 filme imza atmış. Ancak bu filmlerden sadece 35 kadarı arşivlerde. Diğerlerinin eritildiği sanılıyor. Türk Sinema Arşivi bu bakımdan sahipsiz ve şanssız.

İzzet Günay seks filmleri furyasında kendini geri çekiyor. Sahneye çıkarak programlar yapıyor, şarkılar söylüyor. Şişli’de antikacı dükkanı açıyor. Peki aksakal sanatçılardan sinema sektörü yeteri kadar istifade edebiliyor mu günümüzde? Maalesef hayır. En azından sinema fakültelerinde değerlendirilebilinir.

 

Gelişmelere Hazırlıklı Olmak

ESKADER Başkanı Öykü yazarı Şerif Aydemir konuşmasında bir doktora tezi gibi hazırlanmıştı Vesikalı Yarim’i. Seyirci senatosundan da alkışlarla geçti.  Edebiyat ögeleriyle, sinema simgeleriyle, sosyal hayat ile dolu bir konuşmaydı. Bu uzun konuşma Atila Dorsay’ı rahatsız etti. Bunu hatırlatınca Şerif Aydemir özür diledi. Özür kabul edilmedi. Devreye tatlı diliyle Çiğdem Tunç girdi. Seyircinin alkışlarını alan Atila Dorsay ikinci bölümde görüşlerini aktararak konuşmasını tamamladı. Ancak sinirli hali bir sataşma üzerine asansörde bile devam etti. Kendisinin 80 yaşında ilkeli biri olduğunu, herkesin bunu böyle bilmesi gerektiğini, aksi tavırlara müsaade etmeyeceğini anlattı. Allahtan asansörde ben de vardım. Ne kadar gerilimi yumşattım ise o kadar. Elinde çiçeği ile Atila Dorsay hışımla sokağa fırlayarak evine gitti. Keşke böyle bir şey yaşanmasaydı. Allahtan tartışmayı Çiğdem Tunç büyük bir ustalıkla ve seyircilerin alkışlarıyla halletti de büyümedi. Peki neden böyle oldu? Onlarca çalışması kitaplaşan ve en son 100 sinema filmimizi arşivlerimize kazandıran Atila Dorsay, galiba uzun konuşmaya değil de bana göre Şerif Aydemir’in önemli hazırlığına ve sunumuna kızmıştı. Bu şekilde ancak kendisi konuşabilirdi! Ama yine de böyle bir şey yaşanmasaydı daha şık olurdu. Taraflar kendilerini böylesi gelişmelere hazırlıklı olmaları gerektiği konusunu bir kere daha düşünmeliler.

Ölümsüzler

Sinemacı Salih Diriklik, Mesut Uçakan ve  Ulvi Alacakaptan’ın görünmediği toplantıda FİLMSAN Vakfı Başkanı sanatçı Engin Çağlar da bir konuşma yaptı. 8500 üyelerinden yarısının artık emekli olduğunu, Yeşilçam’daki merkezlerinde sanatçıların sorunlarına ve emeklilik problemine çözüm üretmeye çalıştıklarını anlattı. Ünlü sinemacı rahmetli Halit Refiğ’in eşi Gülper Hanım da Türkiye’de ölümsüz isimlerin çok az olduğuna dikkat çekerek, sanatçıların bu ölümsüzler listesinde olduğunu hatırlattı. İsmail Atakan Çetiner’in hazırladığı İzzet Güney belgeseli de sinemamızın başarılı bir serüveniydi. İzzet Günay’a Saygı Gecesi geçer not aldı, örnek oldu. Çünkü Türkiye’de bir sinema müzesi bile yok.