İnsan
türü 5 kısımdır: Aktif iyiler, aktif kötüler; pasif iyiler, pasif kötüler ve primatlar. Buradaki ayrım noktası iyilik & kötülükten önce
aktiflik & pasiflik durumudur. Yani
iyilik ve kötülüğün anlam kazanması insan bilincinde değere dönüşmesiyle mümkün
olur. Diğer hâl Sapiens’in sürülükten çıkamadığı upuzun kesittir. Evrensel
mesaja muhatap olduktan sonradır insanoğlunun kâniattaki varoluşsal hareketi
sezinleyerek sorumluluk alışı, eyleme geçişi.
Var
olmayı “düşünmek ve hareket etmek”
olarak tarifler Nurettin Topçu. Şu
halde ‘eşyanın isimleri öğretilmiş’
ve ‘kalemle yazmaya varıncaya kadar
bilmedikleri bildirilmiş’ insanla ilkel insanı ayıran şey bilinçli
harekettir, fikrin aksiyona dönüşmesidir. Şeytan karakteri de aksiyoner
kötülüğü simgeler, zaten zıddıyla
rekabet edebilen bir iyilik eylemi ödüle layıktır; üstelik
mesajların/metinlerin kılavuzluğunda ve elçilerin/uyarıcıların aracılığında.
İngilâzcada hareket, eylem ve etkin-lik aynı kökten gelir. İyiliğin
bir cevher ve öz olarak varlığı bizden bağımsız bir oluşsallıktır, hakikat-i
hilkattir. Öyleyse insan iyilik (goodness) istikametinde, tanrısal (Godness)
tarafta faal ve etkin (aktif) olarak
vaziyet/pozisyon almak durumundadır. İyiliği biliyorum ama yapmıyorum hatta
kötülük daha çok işime geliyor diyen insanla sigara bana zararlı ama içmeden duramıyorum diyen insan arasında
fark yoktur. Oysa kar yağışı gibi olmalı
iyilik, etrafa rengini ve hissiyatını vermeli, mührünü vurmalı.
Kardan bile ayrışma çıkaran bir toplum iki kere bozuktur. Sürücül
davranış alışkanlıklarını sadece belgesel televizyon programlarında değil
gündelik hayatta ve hatta tartışma programlarında da görebilirsiniz.
Gerekçelendirmeniz ne olursa olsun davranışın kaynağı iptidaî fıtrattır. Seçim ve
sandık ortamında pusulaların rengi değişse de yazgımızın değişmezliği bundandır.
Kaz uçuşu gibidir, yorulan kazlar
yer değiştirir ama hepsinin istikameti aynıdır; sürüden ayrılan bir kaz
görürseniz haber verin.
İnsanın imtihanı iyilikle kötülük arasında sınanmaktır. Varlığın kıymetengiz
âleminde bir yer tutan insanoğlunun kendi değeri üzeri üzerinden değerler
evreninin farkına varmasıdır. Seyir
halindeki insanlığın iyiliksporla kötülükspor arasında bir tercihte bulunması
(bunun bireysel bir irade kullanımı ile mi yoksa otomatik yani doğulan ortamdan
tevarüsle mi olduğu da önemli) ve tercihi doğrultusunda; sahada, tribünde, evde
oturduğu yerde yahut sokaklar miktarınca bilinçsizlik içinde yapıp ettikleri yada yapmadıkları, etmedikleridir cevap anahtarı ve not
tutarı. Genel bir özete çevirirsek iyiliği yapanlar ve yaymaya çalışanlar iyilik
yurduna (cennet), kötülük
yapanlar ve yayılmasına göz yumanlar kötülük yurduna (cehennem) yerleşimci oluyor; hem
bu dünyada hem öbür dünyada. Burdakinde hepimiz
sığınmacıyız, yüzyılı bulmaz gideriz ama öte tarafta kalıcıyız, orda canımız çok sıkılacak çoook.
İstatistik
verirsek ülkelerle ayrışan/toplaşan insanların
yüzde 90’ı iyilik ve kötülük konusunda pasif
yani seyirci, yani sürücü; ortama göre hareket ediyor. Yüzde 3,5 – 4’lük dilim aktif iyi, bir o kadarı da aktif kötü; gerisi ise zekâ olarak
günahsızlarla beyni sapıtmış, karakteri kömürleşmiş olanlar. Bütün maç yüzde 7–8’lik dilimde geçer
ve kim daha çok taraftar toplarsa o kazanır gibi gözükür bu dünyada; oysa
kayıp ve kazançta daimîlik sözkonusudur her iki dünyada da. İyilerin ve iyiliğin kaybettiği bir hengâmede aslında
herkes kaybetmiştir. Kazanan bir nâkısadan, eksiden, olumsuzluktan
yararlandığı için artık onun içine veya çevresine o, bir virüs veya bir kanser
hücresi olarak girmiştir; göz yumulduğunda tüm toplum çürüyene kadar da
gidebilir. Sonra da değişik surette resetlenir
ve hayat denilen müsabaka yeniden başlar.
“Her benlik/can/nefs ölümü tadacak; sizi
bir deneme/sınav/test olarak iyilikle ve kötülükle imtihan ederiz.” (Enbiya 35)
Pasif iyilere ve pasif
kötülere duyurulur.