İstanbul’da Bir Fasıl Meclisi

103

TRT Haber Merkezi’nde çalıştığım yıllarda  zaman zaman serviste batı ve klasik müzik prodüktörleri ile aynı sırayı paylaşır, sohbet ederdik. Bu arkadaşlarımız genelde çok ciddiydi ve konuyu hep biz açardık. Kamuoyu araştırmalarında en az dinlenen hafif veya klasik batı müziği programlarıydı. O da yasayla bağlanmıştı. Bir defasında arkadaşıma “bazen çok hoşlandığım parçalar çıkıyor ve sadece dinliyorum; ama bizim müziğimiz kadar beni etkilemiyor” demiştim. Kızmış, sevmem için sürekli dinlemem gerektiğini anlatmıştı. Ben de o zaman Orkestra Şefi Hikmet Şimşek’in yasa ile mecburen programa alınan çok pahalı konserlerini örnek göstermiştim. Reatinglerde yüzde değil, binlerde dolaştığını anlatınca küsmüştü. Kanunla, mevzuatla kimse kimseyi veyahut başka bir şeyi sevmez.

Hikmet Şimşek, kamuoyu araştırmalarında Kemal Gürses yönetimindeki fasıllarla kıyas edilemeyecek kadar çok geride kalmıştı. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası da öyleydi.

 

Değişik Dil, Din, Irk ve Kültürlerin Birlikteliği

Bu fasıllara batı müzikçiler gıygıycılar, gaygoycular, içi ve modası geçmiş, miadı dolmuşların yaşlılar grubu dese de halk büyük alaka gösteriyordu. O yıllarda gazinoların çoğunda(Maksim, Tepebaşı, Yenikapı, Gar, Luna Park) programlar fasıllarla başlardı. Talebe iken bu gazinoların en arka sıralarında oturur, 7.5 TL öder, bir gazoz içererek önce faslı, sonra sırayla diğer sanatçıları ve en son da as sanatçıyı (Zeki Müren, Behiye Aksoy, Nesrin Sipahi vs) izlerdik. Gerçekten fasılların keyfi bir başkaydı.  TRT İstanbul Radyosundan da 17.00’den sonra bir saat devam ederdi. Hakkı Derman Fasıl heyetinde Fevzi Aslangil, Edip Erten, Mustafa Çağlar, Tahsin Karakuş, Celal Tokses, Akile Artun, Afife Edipoğlu, Melahat Pars, Kadri Şençalar, Muzaffer Birtan, Hilmi Rit ve Mustafa Kovancı gibi günün ünlü çağdaş ve şık sanatçıları anons edilirdi.

Bu anım aklıma;  Seyrantepe Fasıl Meclisi/43 veya İstanbul Fasıl Topluluğu Kürdilihicazkar Konserinde geldi.  Solist olarak  iki genç sanatçı İbrahim Suat Erbay ve Gizem Coşkun da TURİNG’in 95. Yaş Günündeki bu fasılda yer almıştı. Fasıldan amaç toplum ve kültür tarihimizde  önemli yeri olan bu geleneğin tekrar yaşatılması, üretilmesi ve uygulanabilmesi olduğunu göstermekti. Gösterdiler de.

Tarihi süreci içinde toplum ve günlük hayatımızla da örtüşen fasıllarda değişik yaş, meslek, kültür, din, dil, ırk ve düşünce kesimleri bu musiki programında bir araya gelebiliyordu. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde kültürün en sağlam köprülerimizden biri olan İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Beyazıt Bakırcılardaki konağındaki fasıllar bunun günümüze kadar gelen en güzel örneklerinden birisidir. Fasıl heyeti içinde musikişinaslar kadar değişik sektör temsilcileri de bulunurdu. Bu gelenek; önemli isimler Hakkı Süha Gezgin, Dr. Selahattin Tanur, Ekrem Karadeniz, Dr. Sami Mortan ve Cahit Gözkan’ın ev meclisleriyle epeyi süre 1980’li yıllara kadar daha devam etti. Taşra da öyleydi. Mesela Kilis’te Öğretmen Ahmet Nuri Ulusoy’un Ulu Camii sokağındaki evi de bir fasıl ve müzik ailesi merkezi gibiydi.

 

“Kalbim Yine Üzgün Seni Andım da Derinden”

Seyrantepe’de; Mehmet Güntekin’in girişimiyle kurulan (1994) İstanbul Fasıl Topluluğu’nu gerçekten dinlemesem çok üzülecekmişim. Yüreklerine sağlık hizmeti geçenlerin. Bu gelişmelerde Türk Müziğine sahip çıkan ve sanatçılara imkan tanıyan TURİNG Başkanı Bülent Katkak’ın da payı çok önemli. Fasıl programında sadece Selahattin Pınar, Saadettin Kaynak, Yesari Asım Arsoy, Nasibin Mehmet Bey, Lem’i Atlı ve Rahmi Bey’in eserlerini dinlemedik, Kayserili Güpgüpzade diye tanınan Vali Ahmet Mithat Bey’in de eseri vardı, Ermeni asıllı vatandaş Bimen Şen,  Kemani Ama Sebuh ile Rum Lavtacı Hristo ve Musevi Avram Levi’nin (Udi Mısırlı İbrahim Efendi) de bestelerinden keyif aldık..

Güfteler besteden, besteler güfteden daha etkiliydi. Sanatçılar, faslı öyle güzel icra ettiler ki yüreğimizin yağı eridi adeta.

“Onulmaz yaradan/ anlamaz yarasızlar” derse Ömer Karakoyun, Selahattin Pınar onu alır hicaz bir şarkı yapar. Vecdi Gönül de dizesinde “Ne bülbül gülü sevdi seni sevdiğim kadar/Ne böyle seven gönül, ne de senden güzel var” diye deftere kondurursa Saadettin Kaynak hemen notaya döker. “Hisarlı kız, esrarlı kız peri mi idi neydi” salondakiler de görmeden aşık oldu. Çünkü “aheste çek kürekleri, mehtap uyanmasın” diye ikaz ediliyorduk. Sebebi de şöyle açıklandı; “Kalbim yine üzgün seni andım da derinden.”

 

Sazendeler ve Hanendeler

Telgrafın tellerine, müsaade edilince birlikte söyledik. Bir anonim güftede “Dost elinden yüreğim yarelidir/ Yareme yâre açan yar elidir.” Topluma ilaç verilirse Bimen Şen ağır aksak şarkıya dönüştürür onu. Bir başka ortak halk güftesinde de “Bir vefasız yâre düştü yine aldandı gönül” diye hatırlatılır; “yürek acısı çekenler bir kere daha sızlattı kalbin orta yerini” denir. “Gidelim Göksu’ya bir alem-i ab eyleyelim” biçiminde teklif gelirse ara gazelini okuyan İbrahim Suat Erbay ne kadar dinlense o kadar yeridir dedirtti Benim hep favori şarkımdır “Yüzüm şen, hatıram şen, meclisim şen, mevkiim gülşen!”  Ama benim için değil, hepimiz için okundu. Bu fasıl heyetinin tadına doyum olmadı.

Sazendeler Aziz Şükrü Özoğuz, Turgut Özüfler, İbrahim Kararoğlu, Volkan Ertem ve bir usta Mehmet Güntekin ile hanendeler gazelhan İbrahim Suat Erbay, Taha Aras, Hüseyin Kıyak, Merve Kıvılcımer, Gizem Coşkun ve Selin Yücesoy hepsi genç, hepsi eğitimli ve hepsi kültürlü, hepsi meslek sahibi, hepsi özel insan, özel yetenekti. 44.Seyrantepe Fasıl Meclisi’ni sabırsızlıkla bekleyeceğim.

 

Zor Olanı Cazibeleştirmek

TURİNG’te daha sonra bir başka konserde belki adını ilk defa duyduğum Güzin Değişmez oldu. Hiç medyada ismini, televizyonlarda röportajlarını görmemişim. Bursalı bir sanatçı. İki hemşerim de den nasiplenmiş; Alaattin Yavaşca ve rahmetli Necdet Yaşar ustalardan. Bursa Şarkılarını bir albümünde toplamış. Sonra “Güz’ün Şarkıları: Meftunun Oldum”u ve “Klasikler: Ah O Demler” ile üç albümü var. Halen İTÜ’de yüksek lisans, repertuvar ve uslup dersleri veriyor. Programa bir baktım; zor ve güç eserlerden oluşmuş! Sazlar ise Serap Çağlayan (kanun), Mahinur Özüstün (kemençe), Hüseyin Kıyak (ud) ve Volkan Ertem’den (Viyolonsel) oluşuyor. Tümü de genç sazendeler.

Sevgili Bülent Katkak sanatçıyı anons edince çok şık siyah bir elbise ile sahneye çıktı. Sanatçı ince bir kolye ve bilezik ile, sağ-sol orta parmaklarına da iki yüzük takmıştı aksesuar olarak. Tebessüm etti am hep ciddi göründü.

Programa hicazkar peşrevin ardından Zekai Dede’den  bir eser okudu;”Hicr-i lebinde yârin bir dil ki oldu nahoş/ Cem sunsa gönlüm etmez cam-ı cihan nüma hoş/ Her ruz ü şeb gönülden cananımın hayali/ Gitmez ise efendim benden yana heva boş!” Yahya Nazım Efendi bu güftesinde günümüze “Yârin dudaklarında gönlüm hoş/ Cemin sihirli kadehinde bütün cihan görünse/ Gece gündüz sevgilimin hayali yüreğimde/ Gitmez efendim, benim hevesim boşuna değil!” böyle diyor.

Güzin Değişmez bu güfteleri seslendirmese, sadece şiir olarak okusa bile yansıtıyor. Türkçe vurguları bir orta yaşlı bir hanımdan ancak bu kadar etkileyici çıkabilir. Her kelimenin değil, her harfin hakkını veriyor. Hem seslendirirken, hem de okurken büyüklüğünü hissediyorsunuz. Bir sanatçının aynı zamanda Türkçemize olan sevgisi ve uygulaması ancak bu kadar olabilir.

 

Hem Türkçeye, Hem Musikimize Aşık Bir Sanatçı

Güzin Değişmez bir buçuk saatlik konseri esnasında 17 hicazkar, sultaniyegâh ve nihavent eser okudu. Mehmet Hafit Bey’in “Seni candan severim aşkına kurban olurum/ Ölürüm feyz-i garamınla(kara sevda) yine can bulurum/ Sanma ölmekle bu sevda tükenir kurtulurum/ Ölürüm feyzi garamınla yine can bulurum” diye anlattığı dönüşü mümkün olmayan kara sevdayı Nasibin Mehmet Efendi günümüze taşımış. Asrımızda yok böyle sevdalar.

Bugün kaybolan “aşk” ne doyulmaz bir duygu. 1960’lı yılların nesli aşkı en iyi anlayan, algılayan ve yaşayan bir kuşaktı. Sonra her şey maddileşti. Güzin Değişmez bazen güftesi, bazen bestekarı olmayan şarkıları da programına almış. Arşivden çıkarmış bize icra ediyor sağ olsun. Zaten bütün eserleri Türk Müziği Külliyatının müstesna örnekleriydi. Bunu konser sürdükçe anlıyor dinleyiciler. Şunu fark ettim Güzin Değişmez; az okunduğu veya unutulmaya yüz tutmuş yahut bilinmeyen eserleri almıştı repertuvarına!. Buna daha fazla sevindim. “Al sazını sen sevdiceğim şen hevesinle/ Çal söyle benim şarkımı sevdalı sesinle”, “Ben işte böyle bir aşkın esiriyim güzelim”, “Aşkınla dolup taşan gönlümü etsem kurban”, “Acaba şen misin, kederin var mı?” , “Sensiz bulamam neşesini zevk-i hayatın” , “Esmer geceler sendeki esmerliği söyler” diyen var mı günümüzde? Bazısını ilk defa duyduğum bu eserler için sanatçıyı bütün salon ayakta alkışladı. Alaka çok mutlu etmişti. Demez mi ” Sahne, ışık, kostüm, teknik her şey şahane  de olsa, sanatseverlerin alkışları bir başkadır, bunların da önündedir!” Bir ara durdu ve “Sesimden usanıyorum, bilmiyorum ne dersiniz?” dedi ama bir sanatçının hem Türkçeye, hem güfte ve bestelere aşık olmasını bu defa Güzin Değişmez’de gördüm.

 

Vatan Borcu Hatırlatılıyor

Salonda üniversiteli öğrencileri görünce sevindi ve “Sevgili gençler hoş geldiniz. Alakanıza teşekkür ederim. Müziğimiz, Türkçemiz gerçekten çok muhteşem. Lütfen sahip çıkalım. Bu aynı zamanda bir vatan borcudur. Bunun için de hepimizin daha çok çalışması gerekiyor!” dedi. Programın sonunda Neveser Kökdeş ile “Bir serap oldu şimdi hayalin/ Canım sen, neşem sen, seni bir lahza görsem” dedi. Faiz Kapancı’dan “Gel güzelim Çamlıca’ya bu gece” diyerek iki nihavent şarkı ile programını tamamladı. Ama sanatseverler Güzin Değişmez’i bırakmadı ,  ” Gamzedeyim deva bulmam/Garibim hiç yuva kurmam” diyerek noktaladı sanatçı. Öyle görünüyor ki bu Türkçeye, kültüre, eğitime, medeniyet hareketine garipliği sanatçılar ve sanatseverer kapı dışına koyacak.