Türkiye artık komşusu açken tok yatanların olduğu bir ülke. Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 2.200 YTL yi aşmış iken, asgari ücretli bir iş bulmak bile çok büyük bir şans kabul ediliyor.
İşsizlik Türkiye’nin en büyük meselesi. Ekonomimiz son 4 senede %7,3 civarında ölçülen bir büyüme süreci içinde. Buna rağmen 2000 yılında 21.580.000 olan toplam çalışan sayımız 2006 yılı sonunda ancak 22.346.000 ya çıkabildi.
TÜİK’in işgücü istatistiklerinde işsiz olduğu halde herhangi bir şekilde iş aramayanlar (ümidi kalmadığı için iş aramaktan vazgeçenler) ve mevsimlik çalıştığı için o mevsimde çalışmayanlar işgücüne dâhil edilmiyor, dolayısıyla işsiz kabul edilmiyor. TÜİK’in resmi işsiz olarak açıkladığı 2,5 milyon işsize, TÜİK’in kullandığı metot gereği işgücünde gösterilmeyen diğer gruptaki işsiz sayısı olan 2,4 milyon kişiyi eklediğimizde gerçek işsiz sayısı 4.9 milyon kişi olarak ortaya çıkıyor.
2006 yılı son üç ayı ortalaması olarak açıklanan %9,6 lık işsiz oranı da, iş aramadığı için işsiz sayılmayanlarla mevsimlik çalışanlarda dâhil edildiğinde % 18,1’e yükseliyor. (2003 yılında resmi işsizlik oranı %10,5 iken gerçek işsizlik oranı %17 idi.)
Durum şu ki tarım sektöründen yaklaşık 400 bin kişinin koptuğu ve işgücüne her yıl 800 ile 900 bin kişinin katıldığı bir ekonomimiz var ve bu ekonomik yapımızla halen yılda sadece 300 bin kişiye istihdam sağlanabilmektedir.
Gerçek işsiz sayısı olarak verdiğimiz rakamlara çok kısa süreli çalışan, ancak uzun süreli iş bulsa çalışmaya hazır olanlar ile çalıştığı işten memnun olmayıp, çalışırken bir yandan başka iş arayanları eklersek, çalışabilir durumdaki her yüz kişiden 21’inin atıl konumda olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu rakamları sadece sayılardan ibaret görmeyip, asgari ücretle çalıştığı işyerinden iki aylık maaşını alamayıp, evine akşam ekmek götüremeyen “hanım bu akşam ekmeksiz idare ediver” diyen, o işini de iki ay sonra kaybeden gencimizi düşünerek okursanız benim gibi boğazınıza bir yumruk tıkanıverir.
Bu rakamların arkasından işsizliğin, artan hırsızlık, kapkaç, dolandırıcılık ve diğer adi suçlardaki artış ile terör olaylarındaki artışa kaynaklık ettiğini görebilirseniz dehşete kapılmanız kaçınılmaz olur.
Ve yine bu rakamların arka planından Türkiye’nin eğitim, sağlık ve şehirleşme sorunlarına dair çözümlerin, işsizlik meselesinin çözümüne bağlı olduğunu okuyabiliyorsanız “Türkiye’de işler yolunda gidiyor” demeye utanmanız gerekir.
“Yüksek faiz, düşük kur” politikası sadece cari açığı artırmakla kalmıyor, ithalatın cazip hale getirilmesi sonucu ara ürün üreten işletmelerimizin birer birer kapanması ile işsizlik besleniyor. Böylece gelen sıcak para ile büyüme rakamlarında geçici bir iyileşme görülebiliyor. Ancak bu iyileşme işsizlik rakamlarına yansımıyor. Bu politikayı çok dikkatli bir şekilde revize etmek durumundayız. Ayrıca üretimi ve istihdamı artırmadan sırf para politikaları ile mevcut varlıklarımızı yabancılara satmakla ekonomiyi selamete çıkarmanın imkânı yok.
Bu durum sürdürülebilir değildir. İşsizliğin azaltılamadığı böyle bir ekonominin dengeye kavuşması mümkün değildir.
Çok acil, evet çok acil olarak özel bir istihdam politikasının uygulanması gerekiyor. Yoksa zenginlerin evlerinde, iktidarların koltuklarında rahat ve huzur içinde oturmaları mümkün olmayabilir.