Türkiye keşke Ümraniye, Balyoz ve benzeri hukuk skandallarını yaşamasaydı ve milletlerarası alanda itibar kaybetmeseydi. Türkiye’yi peşinen suçlamaya hazır sözde Batılı dostlarımızın eline yeni kozlar verdik. AB Türkiye Raporu açık ve gizli suçlamalarla dolu. Sadece yabancıları suçlamayalım. Ülkeyi yönetenler de ortada duran enkazı ve hukuk skandalını sadece cemaate yükleyerek işten sıyrılamazlar. Milli irade üç dört paralel devlete ayrılmıştır. Milli irade çaldırılmıştır. “Türkiye’nin bağırsaklarını temizlediğini” ileri süren Başbakan Yardımcısı, askeri vesayetten kurtulduğumuz müjdelerini veren siyasetçilerimiz paralel devletler yaratmışlardır.
Türkiye’de olaylar iktidarın yanlışları dolayısıyla tırmandırılmakta, tehlikeli noktalara çekilmektedir. Başta Sayın Başbakan olmak üzere, bazı siyasetçiler üslup yanlışı yapmamalı tahrik edici ve kamplaştırıcı ifadelerden kaçınmalıdırlar. Bu hafta iki gencimizin cenazesi kaldırıldı. Birinde tek bir Türk bayrağı yoktu. Kızıl bayraklar, aşırı sol terör örgütleri ve ırkçı Kürtçü kuruluşlar cenazeyi ele geçirmişlerdi. İktidar aleyhine büründürülen hava dolayısıyla yoğun bir kalabalık toplanabildi. Kimse yanlış yapmamalı ve oyuna gelmemelidir. Diğer gencimizin cenazesinde ise; her yerde Türk bayrağı görüldü. Basit gibi görünen bazı şeyler dikkate alınmalıdır.
***
Kırım bir bilmeceye döndü. Rusya ve Batı ülkeleri değişik oyunlar oynuyorlar. Rusya’ya göstermelik yaptırımlar kimseyi aldatmasın. Batı’nın çıkarı Rusya ile çatışmaktan geçmez. Asıl tehlike Kırım Tatar Türkleri içindeki bazı gurupları tahrik ederek Ruslarla silahlı çatışmaya itmektir. Böylece Türklere saldırı ortamı yaratılabilir. Profesyonel Sırp katiller Balkanlardan Kırım’a taşınmıştır.
***
Geçenlerde Cem TV’de işsizlikle ilgili bir açıkoturuma katıldım. Konu sadece iktisadi değil; ülkeyi bütünüyle ilgilendiren sosyal bir sorundur. Açıklanan resmi rakam ve istatistiklere siyasi baskı nedeniyle güven azalmaktadır. “Alo Fatih”lerle basına yapılan sansürleme, seçimlerle ilgili araştırma sonuçları ve anketlere de müdahale şekline dönüşmektedir. Resmi rakamlarla işsizlik% 9,7 olmasına rağmen, fiili işsizlik oranı % 15‘leri geçmektedir. Uzun süre iş aradığı halde,iş bulamayan, iş bulma ümidini kaybeden, artık iş aramaz olan ve işsiz de kabul edilmeyen önemli bir kitle vardır.
İşsizliğin çözümü yatırım, istihdam ve kur politikalarındadır. İşsizlik iktisadi gelişme sürecine bırakılan müdahalesiz liberal politikalar ile çözülemiyor. Ekonomik büyüme rakamlarındaki nispi artış, işsizliği azaltması gerekirken tersi oluyor. Doğrudan yatırım yapacak yabancı sermaye girişi de azalıyor. Finans sektörü ve bankacılık reel sektörün önüne geçiyor. Türkiye’de istihdam yaratmayan bir büyüme yaşanıyor. İthalatın % 70 dolayında ara mala dayanması, ara mal üretenleri ve çalışanları işsiz bırakıyor. Ara malı ithalatı ile yabancı ülkelerdeki işsizliği azaltıyoruz. Kur politikası yatırımı ve üretimi değil; ithalatı teşvik ediyor. “Üretme ithal et” anlayışı, yabancı ülkelerin de işine geliyor ve bize ihracatları artıyor.
Yurt dışına rekabet şartları dolayısıyla yerli sermaye kaçışı, istihdamı olumsuz etkiliyor. Devletin sosyal sorumluluklarını yerine getirmemesi, kamu hizmeti alan vatandaşa müşteri gözüyle bakış, geleneklerimizi yıpratıyor. 1980 sonrası Türkiye’de sanayileşme tartışılmıyor ki; istihdam yaratıcı politikalar öne çıkabilsin. Fabrika yerine AVM enflasyonu ithalatı kamçılıyor. Vatandaş borçlandırılarak sanal gelirlerle tüketime yönlendiriliyor. Metro ağı önemli ve güzel bir hizmettir; ama işsizliği doğrudan engelleyemez ve karın da doyuramaz. İç faktörlerin dışında önü açılan milli devletleri küreselleştirme çabaları da işsizliği arttırıyor; hedefsiz yığınlar doğuruyor.