İslâm’dan Uzak Duruş Sebebi!

49

Bazılarının İslâm’dan uzak duruşunun yanlış bir gerekçesi var.

Yanlışını, eksiğini ve kötülüğünü gördüğümüz insanın; bu durum ve tavrını -Müslüman olduğu için- İslâm oluşundan ileri geliyor sanışımız; çok büyük bir yanılgı. Aynı zamanda İslâm’ı yersiz ve haksız olarak ithamdır!

Şunu iyi anlamalıyız ki, İslâm hiçbir şahsın hiçbir milletin inhisar ve tekelinde değildir.

İslâm Allah’ın insanlığa sunduğu İlâhî Yol’dur. Kabul eder veya etmez. Uyar veya uymaz. Gereklerini yerine getirir veya getirmez. Kişinin bileceği bir şey.

İslâm olduğu hâlde, iyice bilmediği veya anlamadığı, ya da bile bile aksi kabul, davranış ve yanlışlarda bulunanın bu hâlini İslâm’a vermemeli. İslâm’dan bilmemeli. İslâm’ı itham eder duruma düşmemeliyiz.

Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletinin şemsiyesi altındayız.

Hukuka uyarsak iyi bir vatandaş olur; uymazsak cezayı hak ederiz.

Herhâlde kimse hırsızdan dolayı hukuku suçlamaz.

Kimse çalan çırpan, rüşvet alan için kalkıp hukuku sorumlu tutmaz.

Kaldı ki, tüm dünya devletlerinin hukuku -genelde- kişinin aleyhinde değildir.

Her hukukta can, mal, ırz kutsal. Ahlâklılık ise erdemdir.

Ama bütün bunlara rağmen her ülkede öldürmeler, çarpmalar, çırpmalar, rüşvetler, kanunsuzluklar -tarih boyunca- az veya çok yapılmış. Bugün de yapılmakta!

Fakat hiçbir vicdan sahibi, kalkıp da bütün bunlardan ötürü kanunları ve hukuku itham etmez. Onları sorumlu tutmaz. Zaten tutmamalı.

Tıpkı doktorun suç ve hatasından dolayı Tıbbı,

Mühendisin kusurundan ötürü Fenn’i,

Polis kanunsuzluk yaptığı için polisliği,

Müzisyen ahlâksızlık içinde diye müziği,

Marangoz işini iyi yapmadığı için marangozluğu vs. suçlamamız icap etmediği gibi.

Unutmayalım ki, iş ayrı işçi ayrı.

Tıp ayrı doktor ayrı.

Hukuk ayrı avukat veya hâkim ayrıdır.

Nitekim İslâm da ayrı, Müslüman da ayrıdır.

Bütün bunlardan ötürü, mensupların hatası; mensup ve bağlı oldukları dîne, ilme, fenne ve san’ata verilmez. Verilmemeli.

Ne hazindir ki, kişilerin bilerek-bilmiyerek yaptığı hata ve kusurları; onun mensup ve bağlı olduğu İslâm’a vermek gibi bir şuursuzluk ve bilinçsizliği yapar ve işler olduk!

Oysa din Allahın insanlara, kendi menfaat ve yararları için uymaları teklif edilen İlahî bir ray hükmündedir. Uyan felah ve kurtuluşa erer. Uymayan tepetaklak gider. Rayda gitmek nasıl ki, trenin lehinde, raydan çıkmak nasıl ki trenin aleyhinde ise, insanın da hayatını ve hürriyetini İlâhî rayda bilmesi, o nispette kulun kendi lehinedir.

Doktorun dediğini yapmayan; doktora değil, kendine zarar verir. İlâhî yolda olmayan da Allaha değil kendine -hem de en büyük- kötülüğü yapmış olur.

Kaldı ki, Müslüman’ın her hâli ve hareketi İslâmî olmayabilir! Bu İslâmın değil, insanın kendi kusurudur. Elbette bu durum; kulun İslâmı lâyıkıyla öğrenememesinden ileri geldiği gibi, bunda öğretenlerin de öğretmedeki başarısızlıklarının payı büyüktür.

Bu durumda, iş başa düşüyor. “Başkasına itimat etmiyen; nefsiyle (bizzat kendisi) teşebbüs eder (girişimde bulunur).” Yani doğrularımızı, doğru kaynaklardan kendimiz öğrenmeliyiz. Üstelik bu şekilde iki bakımdan kazançlı sayılırız.

Çünkü hem dinimizi öğrenmiş, hem de dini; şuurlu ve şuursuzca yanlış öğretenleri tanımış oluruz. Nitekim Hz. Ali şöyle der:

“Hakikati, söyleyenlerine bakarak öğrenmeyin. Hakikati, bizzat kendi kaynağından öğrenin. Söyleyenlerin de ne olduğunu öğrenmiş olursunuz.”

 

 

Önceki İçerikYar
Sonraki İçerikAzerbaycan Edebiyatından Seçme Eserler Çağdaş Türkiye ve Azerbaycan Şâirlerinin Şiirlerinde Evrensel Temaların Karşılaştırılması:
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.