“İslâm, halife
seçme yetkisini Müslümanlara, danışma meclisine, ilim ve ihlâs (içtenlik)
sahibi kimselere havâle etmiş (bırakmış)tır.
“Bu bakımdan Hz.
Peygamber (s.a.s.), kendisinden sonra yerine geçecek kişi hakkında hiçbir şey
söylememiş, kimin Müslümanların halifesi ve lideri olacağını bildirmemiştir.
Eğer bildirmesi dinin emirleri (farzları) arasında olup da, bunu açıkça
bildirmek gerekli olsaydı, Hz. Peygamber (s.a.s.) bu emri mutlaka (kesinlikle)
yerine getirirdi.
“Çünkü Allahu
Teâlâ (Yüce Allah) şöyle buyuruyor:
‘Ey Peygamber!
Sana Rabbinden indirilen emir ve buyrukların hepsini insanlara ilet. Eğer böyle
yapmazsan, Allah’ın emrini insanlara iletmemiş (yani Peygamberlik görevini
yapmamış) olursun…’ -Mâide Sûresi, 67- (Hz. Ali el-Murteza, Ebu’l-Hasen
en-Nedvî, Tercüme: Yusuf Karaca, s. 90)
x
“Araplar,
serbestçe görüşler ileri sürerek önemli bir meseleyi karara bağlarlar, aralarında
bir başkan seçerken, yaşTa büyük olan ve görüşü keskin, samimiyeti üstün olanı,
tecrübeli, dünyanın acısını tatlısını görmüş, askerin ve halkın liderliğini
becerebilecek bir kimseyi seçerlerdi. Bu, nesiller boyu devam eden âdetleri
idi. (a.g.e. s. 96)
x
“İngilizce yazdığı
kitaplarla meşhur Müslüman yazar Emir Ali (üstün mevkili hâkim Seyyid Ali); bu
tarihî gerçeği şu kelimelerle anlatmaktadır:
‘Araplar bir
kabilenin liderliğinin miras yolu ile geçmesini kabul etmezlerdi; seçim
yapılır, genel görüş bildirmeye, rey verme prensibine şiddetle uyulurdu.
Kabilenin bütün kişilerinin başkan seçiminde söz hakkı olur, seçim, ölenin
geride bıraktığı kişilerin erkekleri arasında yaş ve yaşlılıkta gün görmüşlük
prensibine dayanırdı.
x
‘Hz. Peygamber
(s.a.s.)’in yerine halife (devlet başkanı) seçilmesinde de, bu eski âdet ve
prensibe bağlı kalındı. Çünkü şartların nezaketi, herhangi bir gecikmeye izin
vermiyordu. Bu bakımdan yaşı, Mekke’de iken sahip olduğu değeri ve mertebesi
açısından, Arapların ölçü ve hesabına göre büyük mevkii olan Hz. Ebu Bekir
(r.a.), hiçbir gecikme yapılmadan halife seçildi.
x
‘Ebu Bekir (r.a.),
akıllılığı ve mutedil (ılımlı) bir kişi oluşu açısından özel değere sahipti.
Hz. Ali ve Peygamber ailesi mensupları, eskiden gelen âdetlere
bağlılıklarından, İslâm’a saygıları ve gönülden bağlılıklarından dolayı, onun
seçilmesini kabul ettiler.’ (a.g.e. s. 96, 97)
x
“Hz. Ebu Bekir
(r.a.)’e yapılan biat (onay), doğru, şeriata (dine) uygun ve hukukî bir biattı.
Bu biat (onay) nas yoluyla (Kur’an ve Hadis’e dayanan kesin hükümlerle) değil
de, seçim yoluyla yapılmış, üzerinde de görüş ve kanaat birliğine varılmıştı.
Bu da bir seçim tarzıdır. -Nehcü’l-Belâğa Şerhi, c. I, sayfa 7-” (a.g.e. s. 96,
97)
x
“Hz. Ali
(r.a.)’den son nefeslerini verirken; ‘Ey Mü’minlerin Emiri! Yerinize birini
bırakmayacak mısınız?’ diye sorulduğunda: ‘Hayır, fakat Hz. Peygamber’in sizi
bıraktığı gibi, ben sizi serbest bırakıyorum.’ buyurdu…
x
“Fakat Ebu Süfyan
oğlu Muaviye (r.a.); kendisinden sonra devlet idaresini; babadan oğula geçen
miras olarak kabul eden sistemi uyguladı ve oğlu Yezid’in halife olması için
halktan biat (kabul sözü) aldı.” (a.g.e. s. 236)
x
“Peygamberlik
modeline uygun halifelik, otuz sene sürecektir…” (a.g.e. s. 237)