‘İslam Kalpleri Fethetme Dinidir.’

82

 

Oğuz Çetinoğlu: İslamiyet’te ‘aşırıya kaçmak’, ‘radikal olmak’ gibi kavramların varlığını kabul ediyor musunuz? Ediyorsanız, hangi ölçüden sonraki inanış ve hareketler bu kavramın kapsamındadır. Etmiyorsanız, hangi gerekçelerle bunu yapıyorsunuz?

Selim Çoraklı: İslam istikamet dinidir. Bunun için Müslümanların sırat-ı müstakim’de olmaları istenir. İfrat ve tefrit yani ileri gitme veya geri kalma İslam’da hoş görülmemiştir. ‘Radikal İslam‘, ‘Ilımlı İslam‘, ‘İslam sosyalizmi‘, ‘Türk İslam‘ ve benzeri kavramlar da gerçek İslamî anlayıştan uzak, emperyalist çevrelerin İslamiyet’i Kur’an ve sahih Sünnet çizgisinden çıkarmak isteyenlerin uydurmalarıdır. Batı bizi bu kavramlarla vurarak  aramıza nifak tohumları ekmektedir. İslam’da aşırı gitmek, radikal olmak değil, takvaca yaşamak vardır. Takva da Allah’ın (cc) emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmakla husule gelir.

İslam’da farzları yerine getirmek, haramlardan kaçınmak esastır. Diğerleri yani sünnet, müstehap gibi kavramların içine dâhil olan ibadetlerin  tamamı nafile hükmündedir ve bu tamamen inanmış insanın inisiyatifine bırakılmıştır. Yapanlar sevap kazanır ama yapmayanlar kınanmaz.

Çetinoğlu: Peygamberimizin (sav), evine gelen misafir bayanlara, (Buhari, Nikâh 1’den öğrenilebileceği üzere); ‘Konuşanlar sizler misiniz? Haberiniz olsun! Allah’a andolsun ki, ben sizin Allahtan en çok korkanınızım ve sizden daha çok takva sahibiyim. Fakat ben bazen oruç tutar, bazen iftar ederim, bazen de uyurum. Benim sünnetim budur. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.’ Buyurmuşlardır. Diğer taraftan Peygamberimizin yıllarca tebliğde bulunduğu halde Mekkeli müşriklerin bir kısmı,  Allah’ı inkâra devam etmişlerdir. Bu inkârcılara müeyyide uygulanmamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla ‘tebliğ’de esas bu olmalıdır. Bu esastan uzaklaşanları İslam’ın neresine yerleştirmek mümkündür?

Çoraklı: İslamiyet kalpleri ve gönülleri fethetme dinidir. İnanmayanlara karşı asla zorlama yoktur. Kur’an’da birçok ayette Peygamberimize vazifesi anlatılırken, ‘Senin vazifen sadece tebliğ etmektir. İnsanlara hidayeti verecek olan Biziz‘ denilmiştir.

İSLAM’DA İBADETLERİ ALLAH (cc) KOYAR

Çoraklı: İslam’da ibadetleri koyma yetkisi sadece Allah’ındır. Bunun için ayetlerde “Hüküm sadece Allah’ındır” denilmiştir. Bu konulan ibadetlerin dışında kimsenin ibadet koyma yetkisi yoktur. Peygamberimiz aşırıya kaçan kadın ve erkekleri uyararak İslamiyet’i yaşamada orta yolun takip edilmesini istemiştir.

İslam’da tebliğ vardır. İslamî esaslar açık biçimde anlatılır. İnanan inanır ve inanana, inanmış adamı nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranılır. İnanmayanın özgürlüğü ise asla elinden alınmaz. Çünkü Allah (cc) bu dünyada insana irade vererek Cennete veya Cehenneme gitme özgürlüğü vermiştir. Allah’ın verdiği bu özgürlüğü insanların elinden almaya kimsenin hakkı yoktur. Bizim vazifemiz Kur’an’da belirtildiği gibi sadece tebliğ etmektir.

Çetinoğlu: İslam âlimi’ olarak bilinen bazı kişilerin Kur’an-ı Kerim ayetlerini ve Hadis-i Şerifleri asıl anlamlarından farklı ve hatta ‘yanlış’ denilebilecek şekilde yorumladıklarına rastladınız mı? Bu kişilere isim olarak ve farklı yorumladıkları ayetlere ve hadislere bir-iki örnek verebilir misiniz?

Çoraklı: Kur’an’ın muhkem ayetlerinin dışında uzmanları tarafından açıklanması gereken ayetler de vardır. Kur’an ‘bilmediğinizi zikir-ilim ehlinden sorun‘ derken bazı ayetlerin ilim erbabı tarafından açıklanması gerçeğini ortaya koymuştur. Kur’an’ın yorum hakkı tanıdığı âlimlerin farklı düşünmeleri gayet normaldir. Bu zaten İslami ilimlerin gelişmesinin olmazsa olmaz bir esasıdır.

Zaman zaman âlimlerimiz aynı ayete farklı yorumlar getirmişlerdir ki; ayetin ruhu buna uygundur. Mesela Vahdet-i Vücut ve Vahdet-i Şuhud’cular Yasin suresindeki ‘Sen atmadın, Allah attı.’ ayetinden hareket ederek kendi felsefi sistemlerini geliştirmiş ve tam birbirine zıt anlamlar çıkarmışlardır. Yine Vakıa suresindeki bir ayetten bazı âlimler Kur’an’a abdestsiz dokunulamayacağı hükmünü çıkarırken, başka âlimler de bu ayetin abdestle alakası olmadığını belirtmiş ve Kur’an’ın abdestsiz okunabileceği hükmünü vermişlerdir. Bu tür örnekleri alabildiğine çoktur ve bunlar aslında İslamî ilmin gelişmesinin de büyük rol oynamışlardır.

Çetinoğlu: Müslümanların İslamiyet’e sarılmalarının başlıca sebebi dinimizin toplumda ve toplum kültürümüzde vazgeçilemez unsur olması, bütün Müslümanların O’na bağlanma ihtiyacı içinde bulunmasıdır. Daha fazla bağlanmak, dinî hayattan başka bir hayatı reddetmek, İslamiyet’le bağdaşır mı?

Çoraklı: İslam’da ibadetler Kur’an tarafından belirlenmiş ve Peygamberimizin tarafından da nasıl yapılacağı pratik olarak gösterilmiştir. Bunların dışında kalan ibadetleri yapıp yapmamak insanların iradelerine, tercihlerine bırakılmıştır. Başta da değindiğim gibi İslam’da takvaca yaşamak vardır ve bu umumî değil hususî bir haldir. İsteyen günde beş vakit farz namazın dışında istediği kadar namaz kılabilir. Buna kimse karışamaz. Böyle bir fazla namazın kılınmasını da kimseden istenmez.

Dini hayattan başka bir hayatı reddetmek elbette İslamiyet tarafından kabul edilemez. Bunun için Müslüman Kur’an ve sahih sünnet ölçüsü içinde hareket etmek mecburiyetindedir.

Çetinoğlu: Dinimizin mubah veya helal kıldıklarını haram olarak Müslümanlara dayatanlar, dini âlet ederek İslamiyet’i farklı yorumlayanlara cihad ilan edenler, insan öldürmek gibi eylemlere tevessül edenler İslamiyet’i temsil edebilirler mi?

Çoraklı: İslam her şeyden önce öldürme değil, diriltme dinidir. Savaş ise arızîdir ve mecburî hallerin dışında İslam asla savaş istemez. Bu zorunlu hal de İslamiyet’e saldırıları önlemekten ibarettir.

İslam’da cihad, ‘İslamiyet’i yaşamak, yaşatmak ve mütecavizlere karşı korumak‘ olarak tarif edilmiştir. İslam sadece sana saldırana karşı savaşmayı emreder. Kadına, çocuğa, yaşlıya, mabedine gizlenene, hayvanlara, teslim olmuş insanlara, sana karşı kılıç çekmeyenlere karşı savaşmayı yasaklamıştır. Bırakın Müslüman’ı kâfiri bile rastgele kimse öldüremez. Bu hususta İslam hukuku çok açıktır. Bugün birçokları cihad yapıyorum diyerek cinayetler işlemektedirler. Kendinden başkasını Müslüman görmeyen bu tiplerin tarihteki isimleri ‘Harici’dir ve gittikleri yol da ‘Haricilik’tir. Bugün maalesef bu tip bir Haricilik Suriye ve Irak’ta bazı guruplar nezdinde yeniden hortlamıştır. Bunlar tarih içinde de Hz. Ali’ye (ra) karşı mızraklarının uçlarına Kur’an takarak savaşan zavallılardır.

Çetinoğlu: Şeyh Said hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çoraklı: Şeyh Said kıyamı Türkiye Cumhuriyeti’nin en talihsiz olayıdır. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde meydana gelen isyanların din karakterli olan iki ayaklanmadan biridir. Şeyh Said yeni kurulan Cumhuriyet’in İslami esaslardan uzaklaştığını fark edince kıyama kalkmış (Bu kalkışın erken olması için İngilizlerin bazı oyunlarının var olduğunu da unutmayalım)  ve bu kıyam yenilgiyle sonuçlanmıştır.

Çetinoğlu: Kuzey Afrika’da 1757 – 1815 yılları arasında yaşamış olan Ebu’l Abbas Ahmed b. Muhammed el Muhtar b. Selim et-Ticani tarafından oluşturulan ve Türkiye’de de bir dönem etkileri görülen Ticanileri değerlendirmeye tâbi tutar mısınız?

Çoraklı: Ticanilik ülkemizde Mehmet Kemal Pilavoğlu tarafından temsil edilen bir tarikattır. Bu tarikatın en önemli eylemleri özellikle 1940’lı ve 1950’li yıllarda Türkçe ezanın karşısındaki dik duruşları ve Atatürk heykellerini kırmalarıdır. Hapishane, işkence ve sürgünleri kendilerine mükâfat olarak gören ve yılmak nedir bilmeyen bir yapıya sahip olmuşlardır. Ticanilerin yaptığı eylemler 1951 yılında Celal Bayar’ın Atatürk’ü koruma Kanunu’nun çıkarmasının başlıca sorumlusu gösterilmiştir.

Çetinoğlu: Müslüman gençlere; malla, dille, siyasetle, bedenle ve hatta silahla tebliğ görevi yapmaları için askerî eğitim verilmesini, İslam’ın emrettiği çerçevedeki ‘tebliğ görevi’ ile bağdaştırmak mümkün mü?

Çoraklı: İslam, tebliğ görevi yapsın diye kimseye savaş sanatını öğretmez. Tebliğ her Müslüman’ın gücü yettiği nispette yapması gereken bir vazifedir. Ancak İslam düşmanın silahıyla silahlanmayı da emreder. Yine düşmana karşı birlikler hazır edilmesini ister. Zaten barışı sağlayan en önemli etken biraz da savaşa hazırlıkların tam olmasından geçer. Güçlü ordularla kimse savaşmak istemez. İslam’da askerî eğitim verilmesi, savaş sanatının öğretilmesi teşvik edilmiştir. Atıcılığı, yüzmeyi, güreşmeyi emreden bir dinin sahibiyiz. Bir yandan savaşa hazırlanırken diğer yandan tebliğ vazifelerimizi de yerine getirmeliyiz.

Çetinoğlu: Mısır’daki (İhvanü’l-Müslimîn) Müslüman Kardeşler Topluluğu’nun İslam Yorumu hakkındaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?

Çoraklı: Müslüman kardeşler hareketi İslam dünyasının bugün var olan en köklü hareketlerinden biridir. Bu hareketin ilk dönemlerinde Kur’an ve sahih Sünnet eksenli olduğu asla şüphe götürmez. Fakat yaşanan olaylar ve değişen dünyada Müslüman Kardeşlerin mücadele biçimlerinde de bazı değişiklikler olmuştur. Ancak bugün Mısır’da görüldüğü gibi Müslüman Kardeşler hep hukuk çerçevesinde kalarak mücadele etmeyi prensip olarak kabul etmiştir. Aslında Müslüman Kardeşler son elli-altmış yılda hemen bütün önderlerini kaybetmiştir. Buna rağmen yine de silaha sarılmayı tek çare olarak asla görmemiştir. Zaten öyle olsaydı bugün Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı’nı bir darbeyle yıkan Sisi’ye karşı topyekûn ayaklanır, silahlanır ve Mısır’ı ele geçirirdi.

Çetinoğlu: Müslüman Kardeşler grubunun kurucusu Hasan el-Benna’nın, devlet memurlarının özel hayatlarının kontrol altına alınması, ibadetlerini aksatanların cezalandırılması uygulamalarını nasıl değerlendirmek gerekir?

Çoraklı: İslam’da inanmayana karşı zorlama yoktur ama bir insan artık ben inanıyorum diyorsa ona özellikle İslami devlet yöneticileri tarafından bazı zorlamalar yapılabilir. Bu gerçeklere rağmen Hasan el-Benna’nın sorunuzda iddia edildiği gibi birilerini cezalandırdığı yanlıştır. Hasan el-Benna ciddî bir eğitimcidir ve Müslüman Kardeşler hareketinin temelini ilimle örmeye çalışmıştır. Kaleme aldığı ‘Risaleler‘ isimli eserini okuyanlar bu gerçeği kendi gözleriyle görürler.

Çetinoğlu: Müslüman Kardeşler Hareketi’nin ideologlarından 1907 – 1954 yılları arasında yaşayan Abdulkadir Udeh, 1906-1966 yılları arasında yaşayan, Fi-Zilali’l-Kur’an (Kur’an’ın Gölgesinde) isimli tefsir kitabının ve daha birçok eserin yazarı olan Seyyid Kutup; kendi ülkesi Mısır’da, Suudî Arabistan’da, Suriye’de, Pakistan’da ve Türkiye’de yetişen bazı İslam âlimleri tarafından hangi sebeplerle tenkit edilmiştir.

Çoraklı: Abdulkadir Udeh ve Seyyid Kutup İslam uğruna Şehit olmuş büyük âlimlerdir. Hayatları hep ilmî çerçevede geçmiş ve büyük bir cihad ortaya koyarak gerçek âleme göçmüşlerdir. Bu iki büyük şehidi tenkit edenlerin ben şimdiye kadar Kur’an ve sahih sünnet ölçüleri içinde geçerli bir sebeplerini görmedim. Tenkit edenler bu iki şehidi gerçekten tanımadıkları için bu yola tevessül etmektedirler. Bazı eleştiren kesimler ise şehitlerin toplumları diriltecek en büyük iksir olduğunu bildikleri için bu iki büyük şehidi menfi tanıtmak istemişlerdir.

Şehit Abdulkadir Udeh ve Şehit Seyyid Kutup’u tenkit edenler içinde ben ciddi bir âlim bilmiyorum. Çoğu belli siyasî, ekonomik veya milletlerarası emperyalistlerin emrine kalemini kiraya vermiş kişilerdir.

 

OKUMAYAN TOPLUM KAYBETMEYE MAHKÛMDUR

Çetinoğlu: Bu röportajın son cümleleri olarak okuyucularımıza bir mesajınız var mı?

Çoraklı: Dinimizin ilk emri oku ve sonraki emri ise yazmakla ilgilidir. Okumak ve yazmak ilmin iki anahtarıdır. Onun için Müslümanlar imanlarının gereğini yapmalı ve bir yandan her şeyi Allah (cc) adına okurken diğer yandan şahit olduğu olayları kaleme almaya çalışmalıdır.

Okumayan toplumlar her zaman kaybetmeye mahkûmdur. Müslüman Türkler eğer yeniden tarih sahnesinde aslî görevlerini îfa etmek  istiyorlarsa şaşmaz kaynağımız Kur’an’a ve pratikteki uygulayıcısı olan Peygamberimize uymak mecburiyetindedir.. Zaten Peygamberimiz de son konuşmasında ‘Size Kur’an ve sünnetimi bırakıyorum. Kim bu iki emanete sahip çıkarsa kurtulur.’ buyurmuştur.

Gazeteci-Yazar SELİM ÇORAKLI

1960 Bayburt doğumludur. Hergün, Zaman, Vakit ve Önce Vatan gibi gazetelerde yazarlık yaptı. Sızıntı, Yeni Ümit ve Cuma dergilerinde yazarlık ve yayın yönetmenliği görevlerinde bulundu. Siyasî, sosyal ve dini konularda onlarca kitap kaleme aldı. Birçok yayınevinde yayın yönetmenliğinin yanı sıra yüzlerce kitabın editörlüğünü de yürüten yazar, halen kitap çalışmalarına devam etmektedir.

Selim Çoraklı, dinî konulardaki yazılarıyla, radyo ve televizyon konuşmalarıyla dikkat çekmektedir.

 

 

 

Önceki İçerik1920 Ruhunu Çağırma ve 1923’e Reddiye
Sonraki İçerikTürkiye’nin ve Erdoğan’ın Kader Seçimi
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.