Reyhanlı faciasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyor, mekanlarının cennet olmasını temenni ediyorum. Rabbim yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı ve sabır ihsan eylesin…
Haberi duyduğum zaman ilk aklıma gelen bir ayet-i kerime oldu: “”Onlara; “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiği zaman, “Biz ancak ıslah edicileriz” derler. Kesin olarak biliniz ki, onlar ancak kötülük yayan bozgunculardır. Lakin anlamazlar.” (Bakara 11-12).
Evet, bu coğrafyayı ıslah etmek (!) için yani “demokrasi” (!) getirmek için uğraşanların, buralara yaptıkları müdahalelerin sonucu bu coğrafyaya demokrasi değil ama kan geldi! Kaos da geldi!
Ve ne acıdır ki bölünme de geldi!
Hem de öyle bir geldi ki değer sistemleri alt üst olmaya başladığı için bundan sonrası nasıl toparlanacak onu bilmek mümkün değil…
1920’lerde Mehmet Akif Nasrullah Camii’nden halka hitabında şöyle söylüyordu: “Neden düşmanlar bizim mahvımızı temin için bu kadar uğraşıyorlar? Evet, bunlar Harb-i Umumi’nin bidayetinde (I. Dünya Savaşı’nın başında) “Biz bütün milletlerin istiklali için harbediyoruz!” tekerlemesini muttasıl olarak (aralıksız) tekrar edip durdukları için mahkumiyetleri altında bulunan yüz milyon müslümana da istiklal sevdası geldi. Mısır’da Hind’de birbiri ardınca isyanlar başladı. Vakıa onlar bu isyanları kendilerine mahsus olan müthiş bir vahşetle bastırdı…”
Sizce bugün yaşananlarda herhangi bir fark var mı?
Bugün yaşananları da kapsamıyor mu bu ifade?
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir denir…
Ama görüldüğü üzere özünde değişmeyen şeyler de olabiliyor…
İşte tam da bu noktada aklıma bir başka ayet-i kerime geliyor: “Allah’ın izni olmadıkça hiç kimse iman edemez. Allah aklını kullanmayanların üzerine pislik kılar.” (Yunus, 100)
Evet, ne kadar açıkça ifade edilmiş: Aklını kullanmayan pisliğin içine batar!
Böyle bir ilkenin muhataplarının bu ilkeyi ne kadar anladıkları da ortada maalesef…
Aslını isterseniz, “ıslah ediciler” bizi kandırmıyor. Daha ABD Afganistan’a girmeden yıllar önce bazı Türk stratejistler bile Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında doğal enerji kaynaklarının kontrolü için Afganistan’dan başlamak üzere bu coğrafya’ya müdahale edileceğini, hem de akabinde gelen ülkeleri sırasıyla sayıyorlardı ki aynı sırayla müdahaleler gerçekleşti. (Bu ülkelerin sonuncusu olarak ise Türkiye zikrediliyordu…)
Aynı şekilde Sevr’den bu yana bu coğrafyayla ilgili oluşturdukları haritaları da saklamıyorlar, öyle bir gayretleri de yok…
Sadece alıştıra alıştıra gösteriyorlar…
Hatta “demokrasi”yi (!) getirme biçimlerini de anlıyorum, çünkü kendi demokrasileri de kanlı savaşlarla geldi. Dolayısıyla başkalarına götürürken kansız olmasını beklemek de zor tabii, zira başka bir yol bilinmiyor herhalde…
Peki bu tabloda kim kimi kandırıyor o zaman derseniz, en kötüsü derim: Biz kendimizi kandırıyoruz!
Bunu da öyle umarsızca yapıyoruz ki tüm değer sistemlerimizin altı üstüne geldi neredeyse…
Bu sebeple de cümlemiz için hayırlara vesile olmasını dileyerek mübarek üç aylarda şu duayı etmekten kendimi alamıyorum: “Bizi bize bırakma, bizi Sen’den başka kimseye bırakma Ya Rabbi! Yoksa pislik kaçınılmaz…”