İşçi Sağlığı Ve İş Güvenliği Işığında Kömür Madeni Kazaları-3

170

Kömür Madenciliği ve Kazalar

Fatih Yilmaz & Selcuk Alp, “Underlying Factors of Occupational
Accidents: The Case of Turkey”, isimli çalışmalarında, Türkiye Örneğinde İş
Kazalarının Altında Olan Faktörleri özetlemektedir: Kömür Madenciliği Sanayi
için “Çalışan Katılımının Yetersizliği” ölçütü ön plandadır. Ardından “Eğitim
Yetersizliği” ve “İdame Yetersizliği” gelir. Türkiye’de kömür madenleri kırsal
kesimde, eğitim ve ücret düzeyi düşük işçilerle ve kötü koşullarda
işletilmektedir. Bazı kömür madenleri eskidir ve teknolojiden yoksundur.
Kömür işletmeleri, artan enerji talebini çözmek için üretimi artırmak ve buna
bağlı olarak iş yükünü artırmaktadır. Bazı kömür madeni işletmecilerinin
madencilik konusunda deneyimi yoktur ve güvenlik, deneyim ve hassasiyetle
ilgili konularda yeterli bilgiye sahip değildir.
Sonra Türkiye’de kömür
madenlerinin özelleştirilmesinde, özel sektör işletmeleri de özelleştirme
sonrası gerekli önlemleri almamıştır.
Madenlerde yeterli iş teftişi yoktur.
Bu nedenle kömür madenciliği sektörü, Türkiye’de en çok iş kazasının meydana
geldiği sektör haline gelmiştir. Böylece özellikle Soma ve Ermenek’te 2014
yılında meydana gelen büyük kazalar sonucunda 354 işçi hayatını kaybetmiştir
.
Türkiye’deki istatistiklere bakıldığında, güvenlik ve sağlık uygulamaları
beklenen faydaları sağlayamamaktadır. Mevzuat dışında, güvenlik uzmanlarının
görevlendirilmesi, risk analizi ve diğer önleyici faaliyetler yetersizdir. İşletmelerin
önlemler için gerekli mali kaynakları ayırmaları, tüm işlerin denetlenmesi için
sürekli bir izleme sistemi oluşturmaları, iş disiplini oluşturmaları, yeterli
teknik eleman ve mühendisleri görevlendirmeleri, yeterli iş teftişi ve iş gücü
denetimi yapmamaları gibi gerekli önlemleri almamaları durumunda iş kazalarının
önlenmesi mümkün değildir.
İş yerindeki kazaların kayıtlarını tutmakla
Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliğine genel bir bakışla yaklaşılmaktadır. Tüm
sektörleri kapsayan tek tip düzenlemeler yapılmaktadır. Farklı sektörlerdeki
üretim koşulları ve araçları, çalışanların durumu, bölgesel farklılıklar,
farklı sektörlerdeki riskler ve etki düzeyleri sonuçları etkilemektedir. Bu
eksiklikler aynı zamanda düzenlemelerin ve iş teftişinin etkinliğini de
azaltmaktadır
. İstatistiklere göre kömür madenciliği, inşaat ve metal
ürünleri gibi riskli sektörler için ayrı bakış açılarına, politikalara ve
planlamaya ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır
. Madenlerde ve şantiyelerde risk
analizi yapılmalı, çok kötü durumda olan işletmeler durdurulmalıdır. Özellikle
madencilik ve inşaat sektöründe, gerekli tüm güvenlik koşulları tam olarak
sağlanıncaya kadar işletmelere ruhsat verilmemelidir. Koruyucu sağlık ve
güvenlik hizmetleri zaman ve kalite açısından yetersizdir. Kontrol
mekanizmasının etkinliğini azaltır ve kaza riskini artırır. Ayrıca birçok “Dış
İSG (İş Sağlığı ve Güvenliği) Birimi” personel, teknik imkânlar ve
uzmanlık açısından yetersizdir. Dış İSG birimlerinin hizmet fiyatları
piyasadaki rekabet tarafından belirlenir. Bu durumda dış İSG birimlerinin risk
değerlendirme raporları, acil eylem planları, güvenlik uzmanı sözleşmeleri,
güvenlik eğitimi gibi gerekli belgeleri ücret karşılığında hazırlayıp
işyerlerine göndermekten başka bir görevi yoktur. İş müfettişlerinin ve teftiş
sürelerinin yetersizliğinden dolayı yüz binlerce işletme hiçbir şekilde teftiş
edilememektedir. Bu durumda yükümlülükler ve cezalar uygulanmamakta ve iş
kazalarının önüne geçilememektedir. Risk değerlendirmesi, Türkiye’deki tüm
işyerleri için yasal olarak zorunlu hale gelmiştir. Ancak uygulamada bir
bütünlük yoktur.
Sektör, işletme türü, çalışan sayısı, kullanılan hammadde
ve donanım gibi çeşitli parametrelere göre hangi risk değerlendirme yönteminin
kullanılacağı ve hangi aralıklarla yapılacağı net olarak belirlenmemiştir.
İşverenlerin, iş güvenliği uzmanlarının ve hekimlerin bu konudaki bilgi ve
deneyimleri yetersizdir. Ayrıca bu konudaki düzenlemeler kötü hazırlanmış ve
yol gösterici değildir. Kurumsal firmaların iş yerlerinde yapılan iş sağlığı ve
güvenliği eğitimlerinde güvenlik kültürü vurgulanmaktadır ancak çoğu orta ve
küçük işletme bu konuda yetersiz kalmaktadır. Eğitim pek çok işyerinde yasal
bir zorunluluk olarak görülmektedir. Bu hizmetleri sunan dış İSG birimlerinden
başlayarak özellikle KOBİ eğitiminde “eğitim katılım belgeleri” hazırlanarak
arşivlenmiştir. Türkiye’de son yıllarda önemli bir eksiklik olan “çalışan
katılımı” konusunda düzenlemeler yapılmıştır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na
göre Türkiye’de “İSG Temsilcileri” önemli bir işleve sahiptir. Temsilciler, iş
güvenliği ile ilgili tehlikeleri işverene bildirme ve hükümete ve önleyici
faaliyetleri talep etmek hakkına sahiptir. Ancak işverenler ve yöneticiler bu
konuya yeterince önem vermemektedir.
Bu konu iş müfettişleri tarafından
yeterince incelenmemektedir. Hem genel hem de sektörel ağırlık taşıyan önleyici
faaliyetler birbirinden farklılık göstermektedir. Türkiye’de son yıllarda
önleyici İSG hizmetleri ve risk değerlendirmeleri konusunda önemli çalışmalar
yapılmıştır. Ancak, iş teftişi, bakım, eğitim, çalışan katılımı ve işyeri
denetimi gibi diğer gerekli önlemler yeterince uygulanmamaktadır. İş sağlığı ve
güvenliği hem işletmelerin hem de ulusal düzeydeki bir sistemdir. Bu sistemin
herhangi bir aşaması yetersiz kalırsa, diğer önlemlerin önleme düzeyini düşürür[1].

            Yücel Demiral & Alpaslan Ertürk
(2013), Safety And Health İn Mining İn Turkey, Türkiye’de Madencilikte
İş Sağlığı ve Güvenliği isimli makaleleri, Onaltı Maden Ülkesindeki Duruma
İlişkin Madencilikte İş Sağlığı ve Güvenliği isimli eserde yayınlanmıştır.

Yücel Demiral & Alpaslan Ertürk’e (2013) göre Türkiye’de 2010
verilerinde maden işletmelerinin yaklaşık %80’i küçük ölçeklidir.
2010 istatistiklerine
göre madencilik sektörlerinde 125.500 işçi istihdam edilmiştir. Bunların %42’si
taş ocaklarında %40’ı kömür ve linyit madenciliğinde ve %16’sı metalik cevher
madenciliğinde çalışmıştır. Çalışanların %6’sının kayıt dışı çalıştığı tahmin
edilmektedir. Ocaklar hariç, maden işçilerinin %1’den biraz fazlası yardımcı
işlerde çalışan kadındır. İş Kanunu’na göre, madencilik dâhil tehlikeli
endüstrilerde kadınların istihdamı birçok alanda sınırlandırılmıştır.  %96’sı çoğunlukla küçük ve orta ölçekli özel
şirketler olan 1.768 maden iş birimi bulunmaktadır. Türkiye’de meslek
hastalıkları teşhisi olması gerekenin çok gerisinde kalmaktadır. Beklenen
meslek hastalığı sayısının 25.000 ile 90.000 arasında olduğu tahmin
edilmektedir, ancak her yıl yalnızca 500 kadarı bildirilmektedir. Türkiye’de en
çok meslek hastalıkları madencilik sektöründe görülmektedir. Örneğin, 2007
yılında 1.208 hastalıktan 1.001’i, Türkiye’de 2009 yılında 539’dan 328’i ve
429’dan 300’ü madencilik sektöründen bildirim almıştır. Madencilik
faaliyetlerinde bu yüksek bildirim oranlarının nedeni, kamu sektörünün
madencilik faaliyetlerinin diğer endüstriyel faaliyetlere göre payıdır. Üstelik
yakın zamana kadar tüm ülkede meslek hastalıkları konusunda uzmanlaşmış sadece
üç hastane vardır. Bunlardan biri yoğun madencilik faaliyetlerinin olduğu
Karadeniz Bölgesi’ne tahsis edilmiştir. Bu nedenle, vakaların çoğu, özellikle
pnömokonyoz olmak üzere madencilikle ilgili hastalıklarda iyi deneyime sahip bu
özel hastaneden bildirilmiştir. Türkiye’de yıllık genel meslek hastalığı
insidans oranı %0,01 iken, kömür madenciliği sektöründe bu oran %0,20’dir.
Pnömokonyoz, madencilikte meslek hastalıklarının önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır. Türkiye’deki linyit madencilerinin %14’ünün pnömokonyozdan
muzdarip olduğu görülmektedir. Uzun vadede Türkiye, dünya pazarlarında hammadde
üreten ve satan bir ülke olmaktan çıkıp, katma değeri yüksek kaliteli ürünlerin
ihracatçısı konumuna geçmelidir. Bunun, çalışma koşulları ve işçiler için iş
sağlığı ve güvenliği sağlama olasılığı üzerinde büyük etkileri olacaktır. Kısa
vadede, Türkiye’de madencilikte iş sağlığı ve güvenliğinin (İSG) geliştirilmesi
için öncelik olarak kabul edilebilecek birçok konu bulunmaktadır. Bu öncelikler
iki ana düzeye ayrılabilir: politika düzeyi ve çalıştay düzeyinde
uygulamalardır. Bu iki seviye ayrı varlıklar değil, daha çok birbiriyle
bağlantılıdır ve birbirlerini etkilerler. Çalışma hayatındaki son eğilimlerin
bir sonucu olarak, Türkiye’de madencilik sektöründe taşeronluk ve taşeronluk
uygulamaları yaygınlaşmıştır. Bu olgunun madencilik endüstrisindeki sağlık ve
güvenlik uygulamalarını olumsuz etkilediği iyi bilinmektedir.
İki sorunun
ele alınması gerekmektedir. Birincisi, taşeronlaşma Türkiye’de zaten düşük
ve zayıf olan sendikalaşma oranını olumsuz etkilemektedir. Toplu pazarlık
taraflarına genellikle ulusal standartların belirlenmesi ve denetim üzerinde
önemli ölçüde prosedürlere önem verilmelidir.
Sendikaların gücünün azalması
da güvenli koşullarda çalışma talebinin azalmasına neden olabilir. İkinci
olarak, taşeronluk, işyerinde iş sağlığı hizmetlerinin sunulmasını
engellemektedir. İSG hizmetleri açısından taşeron ve asıl işverenin
sorumluluklarını tanımlamak güçtür. Bazı durumlarda, birincil işverenler, İSG
uygulamalarından kaçınmak için alt yüklenicilerle çalışır. Alt yüklenicilerdeki
değişiklikler de denetim hizmetlerini karmaşık hale getirebilir. Ayrıca, yasa
ve standartların uygulanmasını sağlamak için şirket düzeyinde ikili güvenlik
komiteleri oluşturulmalıdır. Bunu başarmak zordur. Bu nedenle, taşeronluk
sıkı bir şekilde düzenlenmeli ve çekirdek madencilik faaliyetlerinde
yasaklanmalıdır
. ECC 89/391[2] dâhil
olmak üzere İSG ile ilgili bir dizi Avrupa Birliği direktifi Türkiye’nin AB’ye
katılım döneminde yayınlanmıştır. Bu direktifler sadece Türkçe’ye
“çevrilmiştir” ve yerel yönetmeliklere uyarlanmamıştır veya
uyumlaştırılmamıştır. Hükümet, bu direktifleri yerel yönetmeliklerle uyumlu
hale getirmek ve işyerlerini bunların uygulanmasına hazırlamak için yeterli
zaman ve çabayı harcamamıştır. Bu durum “çevrilmiş” ve “ulusal” düzenleyici
altyapı arasında uyumsuzluklara neden olmuştur. Bu nedenle düzenlemeler
uygulamaya konulamamıştır. Bu direktifler çerçeve yönergeler olarak alınabilir
ve geleneksel düzenleyici altyapı içinde yerel ihtiyaçlara cevap veren sağlam
düzenlemeler oluşturulmalıdır. Yeni İSG kanunu, özellikle küçük işletmeler için
İSG hizmet hükümleri açısından net bir çerçeve sağlamamaktadır. Hükümet, İSG
alanında piyasa odaklı politikaların kullanımını başlatmıştır. İş sağlığı
profesyonellerine yönelik eğitim ve öğretim faaliyetleri ile İSG uygulamaları
özel şirketlere açılmıştır. Son yıllarda yapılan düzenlemeler sonucunda,
standartlaştırılmamış eğitim ve öğretim programları, eğitim programlarının
kalitesi ve kursiyerlerin yetkinliklerine uygunluğu sağlanmadan kontrolsüz bir
şekilde artmaktadır. Sağlık Bakanlığı’ndan (SB) farkındalık yaratmak için bazı
çabalar olmasına rağmen meslek hastalıklarının teşhisinde hala birçok yapısal
zafiyet bulunmaktadır. Öncelikle Sağlık Bakanlığı iş güvenliği ve iş güvenliği
konusunda güçlü bir kurum ve birim kurmalıdır. Halk Sağlığı Kurumu bünyesinde
“Tüketici ve Güvenlik Daire Başkanlığı” başlıklı tek bir bölüm bulunmaktadır.
Ayrıca İSG ile çalışan taşra kurumu bulunmamaktadır. Sağlık Bakanlığı,
özellikle organize sanayi bölgelerinde taşra teşkilatlarını da içeren güçlü bir
daire oluşturmalıdır. Türkiye’de akredite iş sağlığı ve güvenliği ekipmanları
kalibrasyon ve test üniteleri bulunmamaktadır. Bunu geliştirmek için devlet
kurumları inisiyatif almalı ve sorumlulukları profesyonel sivil toplum
kuruluşları ile paylaşmalıdır. İş müfettişlerinin sayısının yetersiz olduğu
dikkate alındığında, meslek örgütlerin yanı sıra işçi sendikaları da yer almalı
ve madencilik sektörü için ek uzmanlık hizmetleri sağlamalıdır. Türkiye’de
sağlık ve güvenlik kültürü hala çok zayıf ve güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu,
hızlı bir şekilde çözülemeyecek bir sorundur. Uzun vadeli ortak çabalar
gerektirir ve sendikalar, meslek birlikleri ve ilgili hükümet ve sivil toplum
kuruluşları tarafından dayanışma oluşturulmalıdır[3].



[1] Fatih
Yilmaz& Selcuk Alp Underlying Factors of Occupational Accidents: The Case
of Turkey, Open Journal of Safety Science and Technology, 2016, 6, 1-10.

[2]
89/391/EEC sayılı Direktif, işyerinde çalışanların güvenliği ve sağlığında
iyileştirmeleri teşvik etmek için önlemler getirmeyi amaçlayan bir Avrupa
Birliği direktifidir. Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansı tarafından iş
sağlığı ve güvenliği (İSG) için bir “Çerçeve Direktifi” olarak
tanımlanmaktadır.

[3] Yücel
Demiral & Alpaslan Ertürk, Safety and health in mining in Turkey, Ed.
Kaj Elgstrand and Eva Vingård,
Occupational Safety and Health in Mining
Anthology on the Situation İn 16 Mining Countries, Arbete Och Hälsa |
Vetenskaplig Skriftserie, University of Gothenburg, 2013. s.87-93.