İran’ın Nükleer Enerji Programı

70

Irak’ta 23-24 Şubat tarihlerinde bölge güvenliği üzerine bir toplantı yapıldı. Toplantıyı düzenleyen Irak Stratejik Araştırmalar Topluluğunun davetlisi olarak Bağdat’a gittim.  Uluslararası düzeyde yapılan toplantıda dört tane konu çok tartışıldı. Türkiye’nin Ortadoğu siyaseti, İran’ın nükleer enerji politikası, Sivil toplum kuruluşlarının amaçlarından sapması ve Arap baharının demokrasi dışı alanlara kayması konuları, enine boyuna konuşuldu.

Tebliğlerin ve tartışmaların tümünde bu konular yer aldı. Toplantıya ev sahipliği yapan Irak’ın bir önceki dönem Başbakanı ve Irak Milli Islah Hareketi lideri İbrahim Caferi, iki konuşma yaptı. Her iki konuşmada da bu konulara değindi. İstikrar ve güvenin uzun süreli çabalarla gerçekleşebileceğini, Avrupa’daki yüzyıl savaşlarını örnek göstererek ümitvar olduğunu söyledi. Irak’ın iç güvenliğinin komşularının güvenliği ve tutumu ile yakından ilişkili olduğunu belirtti. Konuşmasında verdiği örneklere bakılırsa, yakın dönemde Irak’ın istikrara kavuşması konusunda Caferi’nin endişeleri var. Sürecin uzayacağını tahmin etmektedir.

İran’ın nükleer enerji programı hakkında İranlı stratejistler ve Arap ülkelerinden uzmanlar, çok sayıda bildiri sundu. Nükleer enerji programın meşruiyetini savunmak için çok farklı argümanlar ileri sürüldü. Bu yazıda İran’ın Nükleer programı tartışmalarında ortaya çıkan söylemin ideolojisi üstünde duracağım.

İran’ın Nükleer programı bilindiği gibi 1950′li yıllarda Şah Rıza Pehlevi’nin iktidara gelmesinden sonra ABD’nin desteğiyle başladı. Bu yıllarda başlatılan program “Barış için atom” konsepti çerçevesinde yürürlüğe kondu. Projenin gerçek amacı ise, Sovyetlere karşı caydırıcı bir askeri güç oluşturmakmış. Sovyetlerin Ortadoğu’ya yayılmasının önünde bir bariyer oluşturmak için, ABD ve müttefikleri soğuk savaş döneminde, İran’ın nükleer enerji programını devreye sokmuşlar.

İran’ın nükleer enerji programı, İran İslam devrimine kadar Amerika ve müttefikleri tarafından desteklendi. İslam devriminden sonra, İran hükümeti bir süre programı askıya aldı. ABD ve İran arasında devrim sonrasında meydana gelen çekişmeler ve İran-Irak savaşı, İran’ın nükleer enerji programını yeniden faaliyete geçirmesine neden oldu. İran Şah döneminde başlatılan projeyi yeniden devreye soktu.

İran’ın devrimden sonra yeniden devreye koyduğu nükleer enerji programı, çok geçmeden, İsrail, ABD ve müttefikleri tarafından kendilerine yönelen bir tehdit olarak algılandı. ABD ve müttefikleri kendilerine yöneldiğine inandıkları bu programı, durdurmak için uluslararası düzeyde İran’a programı durdurması, şeffaflaştırması ve askeri amaçlı olmaktan çıkartması için, baskılar uyguladı. İran’a yaptırımları içeren bir dizi karar alındı ve yürürlüğe kondu. İran uyguladığı nükleer enerji programından dolayı uzun zamandır, uluslararası ekonomik ambargolara boyun eğmekte ve bu baskılarla birlikte yaşamak zorunda kalmaktadır.

Bağdat toplantısında, İran’ın nükleer enerji programını, uluslar arası güç dengeleri bakımından ele alıp meşrulaştırmaya çalışanlar, dört faktör üzerinde durdular. İran’ın nükleer enerji programını meşrulaştırmak amacıyla öne sürülen bu gerekçeler, İran’ın sadece kendi ülkesini savunmak için değil, bölgeyi savunmak için de bu programı ısrarla devam ettirmek istediğini ortaya koymaktadır.

İran’ın nükleer enerji programını meşrulaştıran gerekçeler olarak ileri sürülen iddialardan birincisi, bölgede İsrail’e ve ABD’nin nükleer silahlarına karşı Ortadoğu ve İslam ülkelerini savunmaktır.  Bu argümana göre, Arapların kendilerini İsrail’e ve ABD’ye karşı savunacak bir güçleri yoktur. Araplar bölünmüşler, parçalanmışlar ve kendilerini koruyacak bir askeri güce de sahip değildirler. Bölge Müslümanlarını Siyonizme karşı korumak için İran’ın nükleer programını tamamlaması bir haktır, denilmektedir. İran’ın nükleer programının gerekliliğini savunan İranlı uzmanlardan birisi, “Araplar da milli duygu yoktur, bölünmüşler ve kendilerini Siyonist saldırılara karşı savunamıyorlar, İran’ın nükleer enerji programı Arapların bu açığını kapatacak ve onların güvenliğini sağlayacak” dedi.

Bu faktöre göre, İran, nükleer programını sadece kendi ülkesinin güvenliği için yürütmüyor. Bölgedeki bütün ülkeleri İsrail’e karşı korumak için gerçekleştirmeye çalışıyor. İran’ın nükleer enerji programının gerekliliğini savunanlar, bu programı Müslüman ülkeleri koruyacak bir paratoner olarak, gündeme getirdiler. Nükleer program bu bakış açısıyla Müslümanlar için ideolojik bir değere dönüştürülmeye çalışıldı. İslam ülkeleri arasında bir ülkenin nükleer silahlara sahip olması; bütün Müslümanlara karşı gerçekleşmesi muhtemel olan bir saldırıya karşı caydırıcı etki yapacak, denilmektedir.

Nükleer enerji programının sadece İran’a yönelen tehditlere karşı değil; bütün bölge ülkelerine yönelen tehditlere karşı savunulması, meseleyi ideolojik bir kalıba dökmektedir. Programı savunanlar, bu gerekçe ile İran’ı İslam dünyasının merkez ülkesi konumuna çıkarmaya çalıştılar. Programa yönelen uluslar arası baskıları bu şekilde İslam karşıtı çalışmalar olarak tanımladılar.

İran, nükleer programının gerekliliğini ABD ve AB üyesi ülkelerin konuyla ilgili delegelerine açıklarken, “Amerika’ya karşı kendini savunma hakkı” varsayımını ileri sürmektedir. Amerika’nın içişlerine karıştığını, ekonomik varlıklarını dondurduğunu ve her zaman kendisini tehdit ettiğini ileri süren İran, kendini savunmak için silahlanma hakkı olduğunu söylemektedir. Ancak Bağdat toplantısında İran’ın nükleer programının meşruiyetini savunanlar, bunu sadece İran’ın güvenliği için değil aynı zamanda bütün İslam dünyasının güvenliği için gerekli olduğunu ileri sürdüler. Yukarıda belirtildiği gibi, bütün Ortadoğu’yu ve İslam dünyasını savunmak için nükleer programın devamından yana olmak, meseleyi ideolojik bir kalıpla biçimlendirme anlamına da gelmektedir.

İkinci olarak, İran bu programı kendi ülkesine yönelen saldırılara karşı caydırıcı rol oynasın diye yürütmektedir. İran; Pakistan, Körfez ülkeleri, İsrail ve ABD tarafından tehdit edildiğini ve bu güçlerin kendisine her zaman saldırabileceklerini varsayarak silahlanması gerektiğini belirtmektedir. Nükleer programını bu ülkelerin muhtemel tacizlerine ve tehditlerine karşı yürütmek zorunda olduğunu anlatmaktadır. Program lehine konuşan uzmanlar, İran’a yönelen bu tehditlerin durdurulması için İran’ın nükleer santraller yapması gerektiğini belirttiler. Bir taraftan Ortadoğu’ya ve İslam dünyasına yönelen tehditlere karşı nükleer enerji programı istenirken, diğer taraftan Pakistan’ın nükleer programını kendisi için bir tehdit olarak algılayan İran ciddi bir çelişki içerisine de girmiş bulunmaktadır.

Üçüncü olarak, İran nükleer programını, kendisi için bir milli gurur göstergesi olarak algılamaktadır. Bu argümanı iç politikada etkili olarak kullanmaktadır. Batı medeniyeti karşısında yaşanan yenilgileri, iç siyasetinde yaşanan tartışmaları ve rejime karşı gösterilen tepkileri nükleer enerji programının yürütülmesi ve başarılması ile bastırmaya çalışmaktadır. Programın başarıya ulaşması halinde, dünyadaki önemli silahlı güçlerden birisi olacağı düşüncesi, İran’ı programı yürütme konusunda teşvik etmektedir. Uluslararası baskılara boyun eğme, İran’ın milli gururunu ve kendi halkı üzerindeki otoritesini sarsacaktır. Bundan dolayı İran, nükleer enerji programını yürütmek zorunda olduğunu düşünmektedir. Program lehinde konuşan uzmanlar, İran’ın mili gururuna vurgu yaptılar.  Nükleer santral yapma hakkı egemenliğin ve bağımsızlığın temel şartlarından birisi olarak sunuldu.

Dördüncüsü, İran’ın nükleer enerji programının gerekliliğini savunan uzmanlar, doğal enerji kaynaklarının sınırlı olduklarını, İran’ın doğal gaz ve petrol kaynaklarının azalmakta olduğunu ve alternatif enerjilere her ülkenin olduğu kadar, İran’ın da ihtiyaç duyduğunu söylediler. Nükleer enerji programının ekonomik bir ihtiyaçtan kaynaklandığı, İslam devrimi öncesi ABD raporlarında da belirtilmiştir. Bu raporlarla programın meşruluğunu savunanlar petrol sonrası dönem için İran’ı enerji bakımından zenginleşmesi gerektiğini belirttiler.

Sonuç olarak İran’ın nükleer enerji programının gerekliliğini savunan uzmanların söylediklerine bakılırsa, bu program sadece enerji üretimi ve ekonomik amaçlar için yürürlüğe konmuş değildir. Eğer bir programı düşman olduğu varsayılan kuvvetlere göre devreye koyuyorsanız, bu sizin silah üretmek istediğiniz anlamına gelir. İranlı uzmanların söylediklerinden anlaşılan şey, İran Arap ve İslam ülkelerini tehdit eden kuvvetlere karşı nükleer silah üretmelidir. Bu İran için milli bir gururdur, programın aksatılması İran’ın egemenliğinin ihlali demektir. Nükleer program, İslami bir varoluşu koruyan bir kalkan olarak gündeme getirildi.