İntegral Zor da Edebiyat Kolay mı?

216

Bilmeyenlere, neyi bilmediklerini anlatmak çok zor.

İntegral zordur onun için müfredattan çıkardık gibi bir söz üzerine bir fırtına esti. Millî Eğitim’den de cevap geldi. Ontario’da müfredatta integral yokmuş. O hâlde tamam. Herkes evine gidebilir. Ontario’da yoksa bizde de olmamalı. Bu kesin… Haddim olmayarak bir tereddüt geçirdim, integral acaba Ontario Gölü’nde mi yoktu yoksa Ontario Vilayeti’nde mi? Araştırdım ikincisiymiş.

İyi hoş da integralin ne olduğundan zaten haberi olmayan insanlara, müfredatta integral olsun mu olmasın mı tartışması ne söyler?

Yine de konu matematik olunca neyin olup neyin olmayacağını tartışmak görece kolay oluyor. Belki gerekçeyi tartışmak da. Fakat iş matematik kadar keskin olmayan konulara gelince onlar üstüne konuşmak o kadar cazip değil. Müfredattaki eksiğimiz sadece STEM, yani bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik’te mi? Mesela milleti millet yapan, hani o çok sevdiğimiz “millî birlik ve beraberlik”in temelinde yer alan kültür, edebiyat, tarih gibi “yumuşak” konularda hâlimiz nedir?

Bir bak ne göreceksin!

Muhafazakârlar bunları muhafaza edeceğine göre ve son yirmi iki yılda iktidarda muhafazakârlar olduğuna göre endişeye mahal yok. Her hâlde bunlar gerilememiş, gelişmiştir. Tıpkı şehirlerimizin mimari siluetlerinin gittikçe tarihî görünümüne daha da yaklaşması gibi! İstanbul ufkuna baktığımızda sanki imparatorluğumuzun haşmeti ayan beyan gözler önünde değil mi? Muhafazakâr olmayan bir belediye, muhafazakâr olmayan bir iktidar, İstanbul siluetini çirkin gökdelenlerle doldurur; Sinan’ı, Yeditepe’yi onların arasına gömerdi.

Yahya Kemal’in, Geçmiş Yaz şiirinin ikinci dörtlüğü şöyledir:

Körfezdeki dalgın suya bir bak, göreceksin:

Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde;

Mehtâb, iri güller ve senin en güzel aksin…

Velhasıl o rü’ya duruyor yerli yerinde!

Derler ki şiirdeki aşk aslında İstanbul’a, Cihan Devleti zamanındaki İstanbul’una aşktır. Şimdi körfezdeki dalgın suya bir bakın bakalım. Ne duruyor, ne durmuyor. Neler aksediyor? Ne görüyorsunuz?

Var mı şiir okuyabilen?

Müfredattan başladım. Diyeceğim şuydu. Asıl kaybettiğimiz kültürümüzün müfredatıdır. Yine kim dediyse, “Bir medeniyetin bir müfredatı olur”. Ama bizim medeniyetimizin müfredatı bizim okullarımızda yok. İnsafsız mıyım? Haydi bir test yapalım. Fakat çoktan seçmeli değil. Bir genci çağırın. Yahya Kemal’in yukarıya aldığım şu dört mısrasını okumasını isteyin. Genç mi bulamadınız? Zarar yok. Orta yaşlı da olsa olur. Liselerde doğru dürüst vezin, kafiye okutulmadığı zamanlarda okumuş olsun yeter. Bakın bakalım ahengin başını gözünü yarmadan okuyabilecek mi?

Yukarıdaki dörtlük aruz. Hadi aruz zor olduğu için müfredattan çıkaralım. Çoktan çıkardık da aslında. Hece vezinli şiirleri okuyabiliyorlar mı peki?

Ondan da vazgeçtim. Serbest vezinli şiirleri okuyabiliyorlar mı? Şiir serbest vezinle yazılmış olabilir. Ama “serbest vezin” de vezindir. Yani onun da bir ölçüsü, bir müziği, bir ritmi vardır. Yoksa o şiir değildir zaten. (Atıfsız geçiştirmeyeyim, “Serbest vezin de vezindir. Bak ‘vezin’ diyorsun!” diye bu gerçeği, onunla yaptığım bir röportajda, bana öğreten, rahmetli Arif Nihat Asya’dır.)

Şimdi utanıp sıkılıp, çekinip siz muhterem okuyucuma soracağım. Siz şiiri layıkıyla okuyabiliyor musunuz?

Sonra dönüp son yazılarımın özeti yerine geçirebileceğiniz bir soru sorayım: Çocuğunuzun lisedeki edebiyat öğretmenine sorun bakalım, aruz biliyor mu? Ona öğretmişler mi? Mesela şu yukarıdaki şiirin veznini kâğıt alıp üstüne çizgiler, noktalar koymadan bulabiliyor mu? En sık kullanılan, en yaygın ölçülerden biridir.

Kimliği müfredattan çıkaralım

İşte eğitimin sifonu çekilip döne döne atığa karışması budur. Siz orta öğretimde size zor gelenleri çıkarırsınız, sonra o zorları öğrenmeyenlere yükseköğrenimin bazı konuları da zor gelir. Yükseköğrenimde zorlar çıkınca o zorları öğrenmemiş öğretmenler mezun olur. Onlar ortaöğrenime gelir ve eski kolaylar şimdi orada da zor gelmeğe başlar. Sonra… Sonra döne döne alçalırsınız. Toplama yaparsınız ama çarpma bölme yapamazsınız. Önemli değil, hesap makinesi var. Ama edebiyat? Ama tarih? Ama musiki? Musiki, medeniyetin unsurlarından en ince, dolayısıyla en kırılgan olanıdır. Medeniyetler yükselirken musiki, zirveye yaklaşıldığında ortaya çıkar. İnişe geçildiğinde ilk kaybolan müzik zevkidir. Zaten veznin kaybolması da müziğin bizi terk etmesidir. Sonuçta kültürünüz, medeniyetiniz, televizyonlardaki diziler seviyesine iner. Müziğiniz pop ve arabesk seviyesine. Onlar da halk seyredebilsin, eylenebilsin diye gittikçe basitleşir.

“Bir medeniyetin bir müfredatı olur.” İyi de illa bir medeniyetimiz mi olmalı? Medeniyet kimliktir, doğru. Ama bakın, iktidar da muhalefet de “kimlik politikası”na karşı. En iyisi kimliksiz kalmak. Kimlik zor iş. Tıpkı şiir gibi, müzik gibi zor, hatta daha zor. Andımızı kaldırarak ilk adımı attık zaten.

19 Mayıs’ı saygı ve takdirle kutluyoruz.

Önceki İçerik             Kadın Kahramanlarımızdan Nene Hatun
Sonraki İçerikOkumak,  Dinlemek 
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)