İnsanlar ve Kelimeler

56

 

İnsanlar rûh ve cesetten, kelimeler de harflerden ve delâlet ettikleri mânâlardan ibârettir.

Zâhir / görünen ve bâtın / görünmeyen vasıflarıyla mükemmellik arz eden fertlerden müteşekkil / meydana gelen bir cemiyet ve toplum, keyfiyet ve nitelik îtibâriyle nasıl bir sağlamlık arz ederse, bünye ve mefhûm / kavram nokta-i nazarından târihî seyrinde, tabiî istihâleler / değişimler geçirerek bizlere vâsıl olmuş / ulaşmış kelimelerden müteşekkil / teşkil edilmiş bir lisân / dil de, o nispette canlılık, istikrar ve devamlılık arz ediyor demektir.

Hey’et-i umûmiyesi yâni çoğu sağlam fertlerden teşekkül eden bir millet terakkî ve gelişmeye nasıl namzet ve adaysa, târihî istihâle, başkalaşma ve gelişme seyrini tabiî bir tarzda tamâmlayan kelimelerden müteşekkil  / oluşan bir lisân da, o nispette milleti ihyâ eder, diriltir, kendine getirir ve yükseltir.

Velhâsıl, insânlarla kelimeler, tâkip ettikleri târihî seyr îcâbı aynı mukadderât ve kaderi paylaşırlar.

Çünkü her ikisi de tâm bir hayâtiyet arz eder. Her ikisi de mâhiyet ve içerik îtibâriyle, kökü mâzide yâni geçmişte olan âti, istikbâl ve gelecektirler.

Gerçi her ikisi de bugün için, mâziyle bir irtibat ve bağları kalmamış  zehâb ve düşüncesini uyandırırlarsa da, her ikisi de mâziden gelmişlerdir, istikbâle müteveccih ve yöneliktirler.

Her ikisi de, belki hayâtiyetlerini hitâma / sona erdirmiş veya asra vedâ etmek üzeredirler. Bununla berâber her ikisi de arkada birer halef / ardıl bırakırlar.

Her biri önce “halef” / “sonraki”,  sonra “selef” / “önceki”mâhiyetine bürünmek mecbûriyetini  ilânihâye / sonsuza kadar  devâm ettirirler.

İşte bu silsile her zamân, daha bir taze, daha bir canlılık hüviyetine bürünür.

X

Fertler; milletlerin yapı taşı, kelimeler de; lisânın asıl unsuru, yegâne / tek harcıdır.

Fert ve bireye müteveccih / yönelik her kasıt, aynen millete yapılmış gibidir.

Kelimeleri hedef  tutan her menfî hattıhareket ve tutum tarzı ise, aynen lisânın kalbgâhına / merkezine müteveccih / yönelik bir sûikast / kötü bir kasıttır.

Fert ve bireye sâhip ve mâlik çıkmak, aynen millete sâhip çıkmak, mâlik olmaktır.

Kelimelerimize sâhip ve mâlik çıkmak ise, aynen lisânımıza sâhip ve mâlik çıkmak demektir.

Milletin yapı taşları hükmünde addedilen / sayılan fert’e karşı gösterilen alâka ve ilgi nispeti nasıl bir ehemmiyeti mûcipse  / önemi varsa, lisânın teker teker binâsını teşkîl eden kelimeler  de aynen fert’e gösterilmesi gereken alâkaya fazlasıyla muhtaçtır. Hiç ihmâle gelmez.

Zirâ milletin en büyük râbıta unsuru / bağı lisândır. Lisânı haleldâr  ve rahnedâr olmuş / bozulmuş millet fertleri arasındaki râbıta ve bağ zayıf ve gevşektir.

Bu aksaklık bilhassa / özellikle milletin, her  zamândan çok yekvücût ve yekpâre bir mâhiyet ve içerik arz etmesi istendiği bir sırada zuhûr eder  / meydana gelir. Heyhât, fakat ne hazin ve yazık ki artık çok geç kalınmıştır.

X

Azîz Millet Evlâdı!

Lisânına behemehâl / bir ân evvel sarılmalısın. Çünkü varlığın, mevcûdiyetin onunla kaaim / mümkün. Rûhunun gıdası onun dağarcığındaki  asır – dîde / asırlık mefhûm ve kavramların

456

hayât bahşedici eczâsında / cüz ve parçalarında mündemiç ve içkindir.

Her biri, asırların ötesinden bir mânâ nüvesini / özünü bizlere kadar ulaştırarak, hâlde mâzînin müspet – menfî / olumlu – olumsuz râyiha ve kokusunu yeniden teneffüs imkânını verir.

Belki kelimeler teker teker bekaamızın birer  têmînâtı, mevcûdiyetimizin yegâne temel

taşıdır. Çünkü onların her biri, ecdâttan ahfâda / dededen toruna, cân bahşedici taze bahâr nefhaları / esintileri saçar.

Bir ecnebî âlim: “Bizi idâre edenler, dirilerden ziyâde, ölülerdir.” Der. Öyleyse ölülerimizin dilinden anlamak en başta gelen millî bir vazîfe / görev olmuyor mu?

Atalarımızın bizlere vedîası / emaneti hükmünde olan en kıymetli hazîne lisânımız üzerine, himâye kanatlarımızı germemiz iktizâ etmez / gerekmez mi?

Mütemâdiyen / devâmlı olarak “terakkî” / “yükseliş” avâze ve seslerinin ayyûka / göğe çıktığı şu günlerde en mühim mes’ele, hedefin tâyini değil midir?

Kaldı ki, “Nereye gittiğini bilenler, ancak nereden geldiklerini bilenlerdir.” Nereden gelişimizin târihî seyri ise kelime haznemizi teşkil eden her bir kelimenin dağarcığında saklıdır.

Binâenaleyh, hüviyetimizin birer  vesîka ve belgesi hükmünde olarak bizlere  vedîa /  emânet edilmiş  kelimelere  evleviyetle / öncelikle sarılmanın, kadirşinâslıktan / değerbilirlikten de öte bir mecbûriyet ve zorunluluk olduğunu hâlâ idrâk etmeyecek miyiz?

X

Efendiler, âgâh olunuz / uyanınız!

Hangi tâviz, vereni salâha / sulh ve sükûna kavuşturmuş, ihyâ etmiştir?

Milletlerin izmihlâline / yıkılışına bir nazar atfedecek / göz atacak olursak, onların hâk ile yeksân / yerle bir oluşlarında en büyük dahli, TÂVİZ İLLETİ’nde görmemek kaabil ve mümkün müdür?

Tâviz en büyük kumardır. Vereni er geç yer bitirir.

 

457

 

 

 

Önceki İçerik2023 Vizyonu ve İcraatın Devamlılığı
Sonraki İçerikCumhuriyet Bayramının Ardından
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.