İnsanın Hakîkatı

124

“- Yâ Gavs-ı Â`zâm. İnsan sırrımdır ve ben O`nun
sırrıyım!!.. Eğer, insan indimdeki menziline ârif olsaydı, derdi ki, bütün
nefislerdeki nefs`im; bu anda mülk yoktur benden gayrı!..

Yâ Gavs-ı Â`zâm. İnsanın yemesi, içmesi, mekânı, hayatta
duruşu, yayılışı, konuşuşu ve susuşu, yaptığı işi, teveccüh ettiği şey, gâib
olduğu şey BENİM. Sekîni, muharriki ve müsekkiniyim!..”

Bu beyânda, kendisine açıklananı bize nakleden Gavs-ı Â`zâm
Abdülkâdir Geylâni, işin bütün hakikatını idrâklar önüne seriyor.

“İnsan sırrımdır; ben de onun sırrıyım!..”

Önce şu hususu hatırlayalım;

Bu metnin tümünde insan kelimesiyle anlatılan mânâ ilk evvel
“İnsan-ı Kâmil”dir. Daha sonra şayet akış müsait ise, birimsel mânâda
insan da o kavram içinde yerini alır!

İşte bu sebeple “İnsan sırrımdır ve ben de onun
sırrıyım” beyânını öncelikle “İNSAN-I KÂMİL” içindir diyerek
anlamaya çalışalım.

İnsanın sırrıdır Allah!.. Yani, insanın sırrını meydana
getiren, bütün ilâhî isimlerin mânâlarıdır.insan ismi, o ilâhî isimlerin mânâ
sûretinin adıdır!..

İnsan ismiyle anılan varlık aslı itibariyle bir ilâhî
isimler bileşimidir!.. Ondan çıkan tüm mânâ ve fiiller varlığını hep bir
isimden veya isim terkibinden alır. Diğer bir deyişle, ilâhî isimlerin
terkibinin mânâ sûretinin adıdır insan.

İşte bu sebepledir ki, insanın sırrıdır.

Gene Allah`ın sırrıdır insan ve insanın sırrıdır Allah. Zira
Allah`daki ilâhi isimlerle işaret edilen mânâlardır.

“Eğer insan indimdeki menziline ârif olsaydı.”

Şayet insan, benim onu şekilde varettiğimi bilseydi; kendi
aslını, hakikatını, orijinini, neyle, ne şekilde varolduğunu bilseydi;
kendisinin vücudunun varolmayıp, “yok”tan varedilmiş bir
“yok” olup, varlığını meydana getiren yegâne vücûd sahibinin
“BEN” olduğumu, ve kendisinin de benimle kâim varlık olduğunu idrak
etseydi; o zaman anlardı ki, kendisi yoktur, kendisinin ismi altında varolan
gerçek varlık, Allah isimlerinin mânâ terkîbidir.

Bu sebeple de,

Yemesi, içmesi, mekânı, hayatta duruşu, yayılışı ve konuşuşu
ve susuşu, yaptığı işi, teveccüh ettiği şey, göremediği ve bilemediği her şey
hep O`dur!.. ÇünkÜ, kâinatta hangi isim altında her ne mevcut ise, hepsi de,
Allah isimlerinin işaret ettiği mânâların bir terkip şeklinde açığa çıkmasından
başkaca bir şey değildir!..

Kâinat yoktur sadece Allah vardır demek; bu algıladığımız
kâinat yoktur değildir!.. Kâinat, diye Allah`tan ayrı kendi başına vücûd ve
varlığı olan bir yapı yoktur, demektir.

Zira her zerrede ve noktada, mahal ve mekân sözkonusu
olmaksızın mevcut olan vâcib-ül vücûd Allah`tır. Algılanan ise, O`nun
isimlerinin işaret ettiği mânâlardır.

Dolayısıyla,

İnsan varolmayıp, insanda zâhir olan tüm mânâlarıyla
“Allah isimleri” olduğuna göre, insan ismi ardından konuşan
“Allah” olur ki; elbette O da der:

-Bütün nefislerdeki NEFS`im BEN!.. Mülk benimdir… ve o mülk
benim mânâlarımla mevcuttur!