“İnsan Bu Meçhûl!”

29

Gök’ün kendisi kâinat kitabının bir paragrafıdır. Gök’te yer alan yıldızlar, güneş ve ay vb. birer kelimedirler. Kelimeler yazılmışlardır. Bir yazanı vardır her kelimenin. Bir veya birkaç mana ve anlamı vardır. Demek ki okunmak için yazılmışlardır.

Müellif / kitabın yazarı; kitabının okunmasını, anlaşılmasını, gereğinin yapılmasını; okuyanlardan hâl dili ile istiyor. Bekliyor. Ve umuyor aynı zamanda. Kendisinin bilinmesini, sevilmesini, sayılmasını istiyor. Tabii bütün bu istekler, kitabın okunup anlaşılmasına bağlı hususlar.

Anlaşılacağı üzere kitaptan kasıt kâinat / evrendir. Kelimelerden kasıt kâinatın içindeki canlı cansız varlıklardır. Cemadat / cansızlar, nebatat / bitkiler, hayvanat / hayvanlardır.

İnsana gelince, kâinat içinde küçük bir kâinattır. Çünkü kâinat küçülse insan şeklini alır. İnsan büyüse kâinat şeklini alır. Bundan dolayıdır ki, kâinat büyük bir insan. İnsan küçük bir kâinattır. İnsan maddeten küçüktür fakat mânen büyüktür. İnsanın maddesini / bedenini tanıyan; kâinatın taşını toprağını tanır.

İnsanın mânasını bilen, gayb / bilinmez / görülmez âlemleri bilir. Onlara yol bulur. Bunun içindir ki, “Ne ararsan kendinde ara, kendinde bul.” ve “Ey insan kendini tanı. Yoksa insan şeklinde hayvan olmak ihtimali var!” denmiştir.

Nitekim içimiz dışımıza çevrilse; kurt, ayı, koyun, at, tilki, yılan vb. suretlerde görünürüz. Çünkü tüm hayvanlar insanda var olan huyların âdeta suretlerinin sembolüdür. Huyları ete kemiğe bürünmüş olarak görmek isteyen hayvanlara baksın.

Gerçekten at asaletin, koyun uysallığın, yılan ve akrep soğukluk ve sokuculuğun, eşek ve katır inatçılığın, tilki kurnazlığın, arslan kuvvetin, arı ve karınca çalışkanlığın sembolleridirler.

Her insanda artı eksi huylar ve vasıflar potansiyel olarak bulunur. İnsanda güzellik-çirkinlik, doğruluk-eğrilik, cömertlik-cimrilik, yiğitlik-kalleşlik, adalet-zulüm, iyilik-kötülük velhasıl her vasıf var.

Bunlardan cüz’î / küçücük / azıcık seçme irade ve isteğiyle; istediğini seçmekte hür ve serbesttir.

Elbette müspet huyları seçmesi, menfileri seçmemesi istenir ondan. Ama muhtardır / istediğini seçmek kendine bırakılmıştır. Ondan akla kapı açarak istediğini seçmesi, yapması beklenmektedir. Seçimini doğru yapması için, kendisine müspet-menfi, doğru-yanlış, güzel-çirkin herşeyden haber verilmiş.

Seçeceklerinin sonuçlarından haberli kılınarak, neyi seçmesi lâzım geldiği öğretilmiştir. Birinde rıza diğerinde azar göreceği anlatılmıştır. Tıpkı öğretmenin sınavı; dersi öğrettikten sonra yapması gibi.

İnsana; doğrular, güzellikler, iyilikler Allah tarafından Peygamberler ve Kitaplarla bildirilmiş ve kuluna: “Hadi göreyim seni göster kendini.” denmiştir. Hâlen de denmektedir. İşin enteresan tarafı, sorulacaklar; öğretildikten sonra soruluyor. Böyle bir imtihan ve sınavda sınıfta kalmak herhâlde olacak iş değildir. Buna rağmen insan, kâinat okulunun dünya sınıfında, sınıfta kalıyor. Bile bile lades!

Hâlâ çözülemedi, insan bilmecesi

Hâlâ dillerden düşmüyor, insan hecesi

Ömrü boyunca insan, düşünüyor gündüz gece

Meçhuliyetinden, insandan insana açılmadı henüz perde

“İnsan Bu Meçhûl”ün yazarı, oldu meçhûl

Fakat insan muamması, insan olan insan için bile

Koruyor, bilinmezliğini yine

Görünürde bu bilinmezlik, niye?

Görünmezlik altında kalmış, İlâhî hediye

Aslında bilinmezlik, bilinmenin ta kendisi

Yeter ki, tefekkür denen anahtarı edin

Meçhuller, ancak bu yolla olur senin

 

 

Önceki İçerik30 Ağustos Bayramı Genelkurmay ve ÇMDB
Sonraki İçerikYunus’ta Varlık Felsefesi (7)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.