AKP’nin Van’lı Genel Başkan Yardımcısı; “hırsızlık vakası yoksa mahalle bekçisi kalır mı? Bekçi akıllıysa menfaati için hırsızların kol gezdiğini yayması lazım. Hatta daha akıllıysa, arada bir-iki kapıyı yoklaması lazım. İşte Ergenekon budur” dedikten sonra da 1993 yılında meydana gelen hain terör olayını hatırlatmış. Kısacası bağlamasını çekmiş ve terhis olan 33 askerimizin PKK tarafından şehit edilme hadisesini meşhur Ergenekon Terör Örgütü’ne (!) yüklemiş. Bu yüklemenin Ergenekon Örgütü(!) adına birincil düşman ilan ettikleri şerefli Türk Ordusuna yollandığını anlamamak için aptal olmak gerekir.
1993’te Asayiş Bölge Komutanı Emekli Orgeneral Necati Özgen Paşa; iddiaların insafsızlık ve vicdansızlık olduğunu söylemiş. “İnsaf ve vicdan” kavramlarının insani kavramlar olduğunu, memleketi bölmeyi hedefleyenlerin ise insan bedeni taşımalarının ötesinde insani bir vasıf sahibi olmadıkları bilinir.
Özgen Paşa;”33 erimiz 300-400 kişilik bir PKK grubu tarafından şehit edilmiştir.” Dedikten sonra hadiseyi detaylandırıyor ve eğer taktik bir hata varsa yetkisi gereği kendisinin sorumlu olduğunu söylüyor. Ve Paşa devam ediyor; “Bir kere PKK’nın ateşi kestiği falan yoktu. Bu yalan. Saldırıları sürüyordu. Bizim de operasyonlarımız sürüyordu. Biz 21-24 Mayıs 1993 tarihleri arasında büyük bir operasyon yaptık. Çatışmalar sürüyordu. “24 Mayıs günü bu konvoyun yolu kesildi ve 33 erimiz şehit edildi. Ben ertesi sabah helikopterle olay yerine indim. Olayı duyar duymaz zaten birliklerimiz erlerimizi şehit eden ve bazı yolcuları da yanında götüren terörist grubu takibe almış. Biz bunları hemen kuşattık. Şiddetli çatışmalar yaşandı. 24-28 Mayıs 1993 tarihleri arasında bu grup ile civardaki diğer terörist gruplarla mücadele ettik. 33 erimizi şehit eden grubu çevirdik. 34 terörist ölü ele geçirildi. 25 personel kurtarıldı. Aynı bölgede Dağlıtepe Tugayı 55 teröristi ölü ele geçirdi. 33 erimizi şehit edenler etkisiz hale getirilmiş oldu.”
Hadise Paşanın anlattığı gibiyse, ki şüphesiz öyledir… Bu durumda çok çirkin ithamın altını kurcalamak ve öküzün altında buzağı arayan bu zihniyetin PKK alt yapısının hizmetkarlığını yaptığını söylemek yanlış veya yanlı bir iddia olmayacaktır. Kimi, PKK söylemleriyle AKP cephesinden fikir beyan ederken, masum AKP sempatizanı PKK fikriyatını kendi fikriyatı sanmaktadır. Sonra da memleketin bölünmesi yolunda harcanan güce gaflet içinde katkı yapmaktadır.
Vanlı Genel Başkan Yardımcısı’nın bu ithamı çok su götürür. Şeref-meref meselesi bu noktada sorgulanır. Şerefi olmayanlar ellerindeki imkanları ve delillendirme taktiklerini kullanarak bu hadiseyi de üst rütbeli bir subayın içinde bulunduğu bir örgüte bağlamayı başarırlarsa,ne ala istediklerini gerçekleştirmiş olurlar. Dosyalardaki kurguların kimler tarafından oluşturulduğunu bellidir. Hazırlanmış,dolayısıyla delilleri oluşturulmuş dosyaların savcıların önünde nasıl ağır bir yük haline geldikleri de…
Yazık, yazık, çok yazık… Bu kadar bozuk bir zihniyetin, bu kadar uyum içerisinde bir diyalog oluşturarak, Türk Devleti’nin temel yapı taşlarını birer birer çözme noktasına taşımaları karşısında, çaresizlik sürecini yaşıyoruz. Adam konuştukça, saldırganlaştıkça, hakaret ettikçe, hedef gösterdikçe, batacak yerde daha da çıkıyorsa; ne yapsa haklıdır. Adam zehiri altın kasede sunuyor.
Bu güzel memleketin eşit vatandaşları; beyninizde eğer bir etnik yapı oluşturmadıysanız ve hala bu memleketin şerefli bir evladı olduğunuz inancını taşıyorsanız, bu etnik tuzağı bozmak zorundasınız. Bu tuzağı bozabilmek için birlik,beraberlik gerekmektedir. Nereye gittiklerini bilmeyen ve fakat kafalarının gerisindeki düşüncelerinin hatrına taviz üstüne taviz veren, taviz verdikçe toplumu geren, kendi çevrelerini uyuşmuşlardan oluşturan, olumsuzlukları olumluluk olarak kabul ettirmeyi başaran bu iktidar mensupları Türkiye’yi uçuruma doğru götürmüyorlar mı?