İngiltere’den Tespitler (30)

76

Güzel, yerleşmiş, yerinde bir âdet var İngilizlerde: İnsanlar
sokakta gezip tozarken, yolda gidip gelirken veya bir yerde otururken;
bakışlarıyla birbirlerini hiç rahatsız etmiyorlar.

     Bu davranış şekli,
insanları çok rahatlatıyor. Özellikle onlardan her bakımdan farklı olan
yabancıların tedirgin olmayışlarını sağlıyor.

     Tuhaf karşılanmayacaklarını
biliş, onların serbestçe dolaşmalarını daha çok gözlemde bulunmalarını,
çevrelerini daha iyi tanımalarına fırsat veriyor.

     Cambridge’de
Belediye’nin çok katlı “Otopark” binaları var. Giriş çıkışlar hep otomatiğe
bağlanmış. Belli bir saatten sonra oldukça yüksek ücret alınıyor.

     Evet, herkes
yeteri kadar istifade edebilsin, yararlanabilsin, herkese yer açılsın diye,
belli bir saat geçince normalin üstünde para talep ediliyor. Böylece kalış
süresini muayyen bir sınır ve limit içinde tutmaya çalışıyorlar.

     Ayrıca sokakların
bir kısmı park olarak tahsis edilmiş. Buralara Belediye otomatik olarak ücret
ödeme imkânı sağlayan makineler koymuş. Otomatik para ödeme makineleri.

     Cambridge
çevresindeki çiftliklerde, alabildiğine uzanan çilek tarlaları var. Yerden bir
metre kadar yüksekte yer alan askılara yerleştirilen toprakta yetiştiriliyor.
Eğilmeye lüzum kalmıyor. Ayakta rahatça koparıp yenebiliyor.

 

          Tarlada
istediğin kadar var çilek

          Serbest
burada doyasıya onları yemek

          Sadece
çilekleri topladığın kabın tartısında

          Ödemiş
oluyorsun çileklere ücret çıkış kapısında

          Yani
yediğinden ne kadar olursa olsun sorulmuyor hiç hesap

          Naylon kaba
topladığın miktarın parasını alıyorlar ne yaparsan yap

 

     İngiltere’de
yabancı işçiler; ister beyin işçisi, isterse beden işçisi olsun. Büyük bir
özveri ile çalışıyorlar. Bununla beraber işlerinde tedirginler.

     Çünkü hatalar
genellikle onların üstüne yıkılıyor. Buna çok üzülüyorlar. Ve tabii buna çok
canları sıkılıyor. Zira işlerinde ve branşlarında gayet başarılı olduklarını
biliyorlar. Zaten böyle olmasa İngilizlerin onları asla çalıştırmayacaklarının
bilincindeler.

     İngiltere’de
birçok elemanın yokluğu çekiliyor. Öğretmen ve doktor açığı gibi. Nitekim
sağlık devletin omuzlarında fakat birçok branşlarda; muayene için iki üç ay
sonraya tarih verilebiliyor.

     İngiltere
umumiyetle hayatın pahalı, geçimin zor olduğu bir ülke. Çünkü çok şey dışarıdan
ithal ediliyor, ülkeye getiriliyor.

     Kira ücretleri ise
çok yüksek. Alınan maaşın yarısına yakını buna gidiyor. Alınan para ancak
geçinecek imkânı sağlayacak nispette. Tasarruf yapmaya pek imkân vermiyor.
Ancak nefsinden feragat edenler ve özveride bulunanlar birkaç sterlin bir
kenara koyabilirler.

     İngiltere ve onun
şahsında Batı insanı; teknik bilginin zirvesinde ve bunun sağladığı maddî
kolaylıklar ve konfor içinde; buna rağmen, aynı zamanda cehaletin en koyu
girdapları arasında kıvranıyor.

     Teknik imkânların
hayata geçirildiği güzel bir tablo sergilenirken; maneviyat sahasında, tam bir
çöl mahrumiyeti içinde, manasızlık sahralarında başıboş dolaşıp duruyorlar.

     Ömürleri Bermuda
üçgeni içinde sanki. Üç nirengi noktası arasında manasız, gayesiz ve hiçlik
anlayışının zirvesinde geçiyor. Büyük bir inançsızlık boşluğu içinde bocalayıp
duruyorlar. Hayatlarını sürdürmüyor, süründürüyorlar âdeta.

     Ömürleri ev, iş ve
Pub (Pap) arasında geçiyor genellikle. Evden işe gidiyorlar. İş çıkışında Pub’a
uğruyorlar. Pub’tan eve dönüyorlar.

     Pub denen yer;
herkesin, yalnız olarak veya ailecek, çoluk çocuk beraberce gittikleri bir yer.
Hem lokanta hem bar hem de müzik çalınan bir mekân. Çok lüks olanları da var,
şöyle böyle olanlar da. Umumiyetle loş ışıklı, biraz da karanlık yerler. (25
Eylül 2003)

Önceki İçerik‘Muhafazakârlık: Yükselen Sosyo-Politik Dil’ Olarak dikkat çekiyor. İlâhiyatçı Prof. Dr. NADİM MACİT Açıklıyor:
Sonraki İçerikAKP ve MHP’den İYİ Parti’ye Davetin Anlamı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.