İngiltere’den Tespitler (1)

67

     İngiltere’de
insanlar, kadın olsun erkek olsun, birbirleriyle karşılaştıkları zaman;
karşılıklı gülümsüyorlar. “Hay” diye yumuşak bir ifade, nazik bir eda ile
selâmlaşıyorlar.

     Bu şekilde herkes,
yekdiğerine emniyet telkin ediyor, güven veriyor. Birbirlerini rahatlatıyorlar.
Birbirlerinden emn ü amanda oluyorlar.

     Böylece
birbirlerini takdir etmesini biliyor; tahsin etmeyi, beğenilerini belirtmeyi
seviyorlar. Özellikle erkeklerin bayanlara karşı centilmence tavırları, onlara
karşı gönül alıcı söz ve cümleler sarfetmeleri; kadınları bilhassa yaşlı
olanlarını mest ediyor, bundan çok memnun oluyorlar.

     Erkekler
sergiledikleri bu tavra “çok naziksiniz” şeklinde bir karşılık alıyor. İki
taraf da memnun ve mesrur oluyor. İçleri sevinç ve sevgiyle doluyor. Bu
davranış biçimleri onları hayata daha çok bağlıyor.

     Güçlüklere dayanma
gücü veriyor. Zorluklara katlanma moraliyle bir kat daha yenileniyor, gün
içinde gözleri yaşama sevinci ile dolup taşıyor.

     Öyleyse bizler de
birbirimizle karşılaştığımızda birkaç güzel kelime ve kelâm edelim. Hiçbir
kaybımız olmayan birkaç cümleyi yekdiğerimizden esirgemiyelim. Oysa insanların
bu şekilde birbirlerine söz sarfetmeye ne de çok ihtiyaç ve gereksinimleri var.

     Hem Peygamber
Efendimiz “Selâmı yayınız.” demiyor mu? Yani birbirinize olan güveninizi, her
fırsatta tazeleyin demek istemiyor mu? Bizleri buna teşvik edip yöneltmiyor mu?

     Hz. Peygamber:
“Verecek hiçbir şeyiniz yoksa bile, bir tebessümünüz, bir gülümsemeniz de mi
yok?” anlamında bizleri sorgulamıyor mu?

     Hem demiyor mu, o
şanlı Nebî: “Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Kolay gösteriniz,
zorlaştırmayınız!” diye.

     Aydın ve münevverlerimizi; hele mânevî
bataryaları da boş ise, buralara gelince; Türkiye ile kıyaslanamıyan tabii
güzelliklerden noksanlıklara rağmen; maddî alanda şâhit ve tanık oldukları
düzen ve intizam; onları düşündürüyor.

     Her şeyin
hâllolmuş olduğunu görmeleri; insanların zâhiren de olsa iyi hoş tavır ve
davranışları; onları buralara bağlamaya yeter de artar diye düşünmeden
edemiyor! Yüzümü acı çizgiler kaplıyor! Türkiyem ve onlar adına esef edip
üzülmekten kendimi alamıyorum.

     Daha önceki tespitlerim
arasında yazdığım gibi, İngiltere’de, sanki devletin eli değmediği yer yok
gibi. Her tarafta, yolda izde nizam ve intizam kendini hep belli ediyor.

     İşsiz kalana, iş
bulana kadar -kimseye muhtaç olmayacak şekilde- para veriliyor. Evi yoksa, o da
sağlanıyor.

     Böyle
düşünedurayım. İnternet üzerinden dinlediğim bir Türk televizyon yayınında, tam
da üstünde durduğum konu hakkında bir hanım sanatçımız Hollanda’yı anlatıyordu.

     Bu Türk sanatçı,
Hollanda’nın bütün dış güzelliklerini anlattı anlattı. Sonunda, o zahirî, o dış
güzelliğin altındaki sosyal gerçeği nazara verdi. Ve dedi ki:

     “Burada kadınlar
şiddete maruz kalıyor! Çeşitli şiddete uğruyor. Bilhassa kocaları tarafından
dövülüyor, sövülüyor, tartaklanıyorlar! Allahtan; böyle dayağa uğrayan kadınlar
için, kurum ve kuruluşlar var. Kadınlara kucak açan, onlara el atan, mağdur
olanları barındıran sosyal yerler var…”

     Sanatçımız bu gibi
müesseselerden sitayiş ve övgüyle bahsederken, onunla röportaj / mülâkat yapan
spiker / konuşmacı -haklı olarak- çıkıştı. Ve demek istedi ki, ne şiddet
olmalı, ne de sığıntı yeri. Tabii ideali buydu ama, realite bu şekilde tecellî
ediyor, kendini gösteriyordu ne yazık ki…

     Aslında kadın; tüm
Avrupa’da, modern dünyada aynı olumsuz davranışla karşı karşıya. Şüphesiz
İngiltere’de de vaziyet bu merkezde. Boşanmaların had safhada olması, bunun en
açık göstergesi.

     Türk sanatçı,
ayrıca İngiltere’nin de aynı şekilde başının dertte olduğu bir hususa değindi:
“Bisiklet hırsızlığına.” Hollanda’da dedi, günde -inanır mısınız bilmem- beş
yüz bisiklet çalınıyor!

     “Evet yanlış
duymadınız! Bu sokakta çalınıyor; hemen arka sokakta satışa sunuluyor!”

     İşte Avrupa’nın
göz kamaştırıcı cilâsının altında yatan sosyal / içtimaî gerçek.

     Hollanda gibi
Güney İngiltere de tamamen düz bir arazi yapısına sahip. Ufak tefek
dalgalanmalar dışında, dişe dokunur bir yükselti yok.

     Aynı bölgede yer
alan Cambridge şehri de bisiklete çok müsait ve uygun. Herkesin en az bir
-çünkü sayıca fazlası da söz konusu- arabası var. Bir köpeği var. Bir de
bisikleti muhakkak var.

     Nitekim yolların
kıyıları, bisiklete ait olduğu, trafik çizgileriyle belirtilmiş durumda. Çünkü
bisiklet, İngiltere’de trafiğin vazgeçilmez bir parçası olmuş durumda. Bu
bakımdan her yerde bisikletler için park yerleri, ayrıca belirtilmiş. Rast gele
bir yere bırakamazsınız bisikletinizi.

     Fakat her şeye
rağmen çalınmasına da bir türlü mâni olamazsınız! Şayet zincirle sabit bir yere
raptedilse bile, hiç olmazsa tekerleği veya tekerlekleri söküp götürmeleri
işten bile değil. Bu şekilde, tekerleği çalınmış bisikletleri bizzat kendi
gözlerimle gördüm ve şaşmaktan kendimi alamadım.

Önceki İçerikDevlet mi Önemli, Devlet Başkanı mı?
Sonraki İçerikKorona Salgının Ortaya Çıkardığı Ekonomik ve Sosyolojik Gerçekler!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.