Geçen hafta içinde Altunizade Kültür Merkezinde, Tarihçi, Türk Müziği Sanatçısı ve Hocası olan İncila Bertuğ‘un sunumuyla yakın tarihimize bir musiki yolculuğu yaptık.
Önce Altunizade semtine ismini veren Altunizade İsmail Zühtü Paşa‘nın köşkünde yaşayanların tarihçesi ve bu köşkün misafirlerinin Türk Müziğine verdiği eserler…
Daha sonra ise gazeteci Burhan Felek‘in yaşadığı muhit etrafında örülmüş bir musiki gezintisi idi bu. İncila Bertuğ‘un çok önemli bilgiler verirken, aynı zamanda izleyicilere hoş bir zaman geçirten sunumu çok başarılıydı.
Son senelerde şahit olduğum en harika müzik şöleni idi. Benim de bir mensubu olduğum, Tüpraş Türk Sanat Müziği Koromuzda Şefimiz olan Çiğdem Yarkın‘ın sadece kanun ve kemençe eşliğinde söylediği eserleri dinlemek etkileyici idi.
Türk Sanat Müziği eserlerini beste gibi ağır formlarda da, şarkı ve türkü formundaki eserlerde de klasik tavırdan ayrılmadan, ancak batı icrasının müziğimize kattığı teknikleri de kullanarak icra eden Çiğdem Yarkın, bir kere daha gösterdi ki son dönem solistleri içinde yüz akımız olan bir sanatçı.
Sazlar eşlik ettiği sese saygılıydı. Billur gibi bir sesin net telaffuzunu ve solistin eserle özdeşleşen duygusunu aksettirmekte olan tınısını kapatmamaya özen gösterdiler.
Temiz, net, eserlere süsleme, goy goy ilave etmeden, kendini ön plana çıkarma gayretkeşliği içinde olmadan bir okuyuş…
Sade bir kıyafet, zarif bir sahne duruşu, okuduğu her biri muhteşem birer abide olan musiki eserlerinin büyüklüğünün farkında olan ve bu büyüklüğü aksettirmekten başka amacı olmayan bir icra. Sadelik İçinde İhtişam.
“Yeni nesle tarih böyle anlatılmalı” ve “Türk Sanat Müziği eserleri hep böyle icra edilmeli” dedirten iki büyük ustaya saygı ve şükranlarımı sunuyorum.
Sağolasın İncila Bertuğ, iyi ki varsın Çiğdem Yarkın…
*****
Şehirlerde Yaşayan Köylü Zihniyetliler
Türkiye’nin en önemli meselelerinden birinin “köylü zihniyeti” tarafından yönetilme problemi olduğunu düşünüyorum.
Türkiye eski Türkiye değil. Artık nüfusumuzun yüzde 77’si şehirlerde yaşıyor. Fakat şehirlerde yaşamak şehirli olmaya yetmiyor.
Köylülük kötü bir şey değil. Çoğumuzun kökeni köy. Oradan çok önemli değerlerimizi kazandık. Ancak şehirlerde uzun yıllar yaşayıp hala köylü kalmak ne kadar doğru?
“Şehir, üretken, yenilikçi, bilim, sanat, kültür, özgün düşünce gibi değerlerin filizlenip yeşerdiği, modern ve medeni yer; şehirli ise çözüm üreten, sürekli değişen ve kendini yenileyen ama öz değerlerini de asla inkâr etmeyen, fikri hür insan demektir.”
Şehirlileşme toplumsal baskının azaldığı, bireye ve topluma saygının geliştiği bir süreçtir. Aşiretin, ağanın, ailenin, şıhın, “köylü ne der” baskısının kalmadığı şehirde birey olma bilincinin gelişmesi beklenir.
Hz. İsa “Köyden peygamber çıkmaz” derken şehirli olmanın bu özelliklerini vurgulamak istemiş olmalı. Hazreti Mevlana da “Köyü mesken tutmak aklı mezara koymaktır” derken köylü ve şehirli olmanın bir mekânda yaşamak değil, bir zihniyet meselesi olduğunu anlatıyor gibi.
Bu söz şehirde yaşadığı halde aklını mezara koyanların şehirli sayılamayacağının da işareti.
İnsan köyde yaşarken şehirli, şehirde yaşarken köylü zihniyetine sahip olabilir.
Bu manasıyla “ne şehirlerimiz şehir gibi, ne şehirde yaşayanlarımız şehirli gibi.” Okuyup yazmış olanlarda ve hatta önemli makam ve mevkileri işgal edenlerde de şehirlileşememişlerin oranı hiç de az değil.
Birey olamamış, iradesini birilerine devretmiş, seçimlerde oyunu verirken dahi kendi karar veremeyen, başkalarının talimatına göre hareket eden bir insan tipi yaygınlaştı. Bunlar şehirde yaşasa bile şehirli zihniyetine sahip değildir.
Şehirlerimizin kocaman birer köy haline gelmesi de, sanattan, düşünceden, kültürden uzak bir hayat yaşayanların oranındaki yükseklik de bunların eseri.
Bölünme riski olan bölgemizin şehirleşme açısından geri kalmış olması tesadüf değil.
Büyük şehirlerde yaşayıp hayatında hiçbir kültür ve sanat etkinliği izlememiş insanlarımızın yoğun olduğu varoşlarda sosyal problemlerin çokluğu da bir rastlantıdan ibaret değil.
Demek ki orijinal bir şehir kültürü oluşturmada pek başarılı değiliz.
Çünkü kültür ve sanat, hayatımızda yeterince bir ağırlık taşımıyor.
Bu sebeple şehirlileşmemize hizmet eden, ortak bir kültür ve sanat zevki inşa ederek bölünmez bir millet olmamıza katkı sağlayan İncila Bertuğ ve Çiğdem Yarkın gibi sanatçılarının varlığı ve icraatı beni heyecanlandırıyor.
*****
Müzeyyen Senar ve Sadettin Kaynak’lı “Nasreddin Hoca Düğünde” Filmi
İncila Bertuğ sunumu esnasında bir siyah beyaz film parçası gösterdi. Sinema sektöründe çalışan bir dostu, çöpe atılmak üzere olan malzemeler arasında, bir küçük film parçası bulduğunu söyleyerek İncila Hanım’a seyrettirmiş.
Bu film parçasında ünlü bestekâr Hafız Sadettin Kaynak da gözükmekte. Malum Sadettin Kaynak bir hoca, daha sonraları Sultanahmet Camiinde imamlık da yapmış İlahiyat Fakültesi mezunu bir din görevlisi. Aynı zamanda, hem klasik formlarda besteler, şarkılar, ilahiler ve hem de yerli ve Arap filmlerine film şarkıları da bestelemiş dahi bir bestekârdır.
Kaynak’ın kendisinin göründüğü tek film bu. Filmde Sadettin Kaynak’ın yönettiği saz ekibi eşliğinde, bu pazar kaybettiğimiz efsane sanatçı Müzeyyen Senar (22-25 yaşlarında iken) bir eseri icra ediyor.
“Nasreddin Hoca Düğünde” filminin senaryosunu Burhan Felek yazmış. Yönetmenliğini 1940 yılında Muhsin Ertuğrul‘un yapmaya başladığı filme, Nasreddin Hoca rolünü oynayan Hazım Körmükçü‘nün rahatsızlanması üzerine uzunca bir süre ara verilmiş. Filmi Ferdi Tayfur 1943 yılında bitirmiş. Filmde bir sünnet çocuğunu oyalamak için düzenlenen çeşitli eğlenceler gösterilmekte ve Nasreddin Hoca fıkraları canlandırılmakta imiş.
İlginç olan Müzeyyen Senar‘ın seslendirdiği eserin Sadettin Kaynak‘ın Türk Müziğinin büyük formlarından, icrası ustalık isteyen, sanat değeri yüksek “beste” formunda bir eseri olmasıydı. Sıradan halk kitleleri için yapılmış bir eğlenceli filmde bu “beste“nin okunması o dönemin kültürü açısından bir gösterge olsa gerektir.
Aynı “beste”nin Çiğdem Yarkın tarafından büyük bir başarıyla icra edilmesi ise programı taçlandıran güzel bir sürpriz oldu.
İncila Bertuğ, bu film parçasını seyrettikten sonra, elindeki bir fotoğraftaki Müzeyyen Senar’ın kıyafeti ve görünümü ile birleştirince bunun “Nasreddin Hoca Düğünde” filmi olduğunu keşfetmiş.
Kültürümüzün önemli figürlerinin yer aldığı bu filme dair bilgileri ortaya çıkararak paylaşan İncila Bertuğ’un heyecanı görülmeye değerdi.
İşte şehirlilik kültürü böyle bir şey. Eseri yapmak yetmiyor, alınan emaneti geliştirerek toplumla ve gelecek nesillerle paylaşmak bir şehirlilik kültürü.
Sadettin Kaynak da şehirli idi. “Halk musikimizin bölgesel motiflerini derinlemesine incelemiş, şarkı ile türkü arası bir özellik taşıyan eserlerinde ustalıkla kullanmıştı.” Kültürümüzün mayalandığı köylerde üretilen eserleri geliştirerek gelecek nesillere taşımıştı.
Bugün ise birçok okumuş cahil köylülüğünü muhafaza etmeyi bir marifet saymakta.