Ilımlı Müslümanlar…

88

 

Hatırlayacaksınız beş – altı sene evvel çok sık kullandığımız, kimilerinin eleştirdiği kimilerinin övdüğü bir kavramdı “Ilımlı İslam”.

Ben de eleştirenlerdenim.

“İslam’ın ılımlısı ılımsızı” olmaz diyenlerdenim.

Evet, İslam’ın ılımlısı olmaz ama bir müddettir düşünüyorum; müslümanın oluyormuş.

Daha doğrusu ılımlı müslümanlar oluşturulabiliyormuş.

Hatta dindarlar da.

Fakat ne hikmetse bu ılımlılık belli konularda tezahür ediyor.

Mesela etnik bölücülükten kültürel bölücülüğe kadar “farklılıkların vurgulanmasına” çok büyük bir ılımlılıkla yaklaşmaya başlayan bazı müslümanların, iş “düşünce” farklılıklarını vurgulamaya geldiğinde kendi içlerinden çıkan farklı seslere tahammül edemediklerini görüyorsunuz.

Farklı dinlerle “diyaloğa” girerek “ılımlılık” örnekleri sergilemeye çalışan İslam alemi, aynı din içerisinde ortaya çıkan yorum farklılıkları sebebiyle meydana gelen mezhepler üzerinden birbirine düşmekte, hatta birbirini öldürmekte tereddüt göstermeyebiliyor.

Üstelik İslam müslümanlara “parçalanıp bölünmeyi” yasaklamasına (Al-i İmran, 103) rağmen müslümanlar en büyük parçalanmayı “din” üzerinden gerçekleştirebiliyor.

Hem de bir taraftan, sözüm ona, dünyayı “kucaklarken”.

Ne tuhaf değil mi?

Mesele bu kadar da değil. Özelleştirebileceğimiz örnekler de mevcut.

Mesela israf gibi hatları belli bir prensibi de epey ılımlı bir hale getirerek kapitalizmin tüketim kültürüne yol açabilen bazı müslümanlar, “zekat mı vergi mi” sorusunu ciddi biçimde tartışma konusu yapmakta bir sakınca görmeyebiliyor.

Kısacası nasıl bir “ılımlılık” sürecine girdiysek, müslümanlar İslam’dan olmayana gösterdikleri ılımlılığı İslam’dan olana göstermeme hususunda epey kararlı!

Bir başka ifadeyle ılımlılık daha ziyade İslam’ın kırmızı çizgilerini yeşile çevirmede ortaya çıkıyor.

Ve bu tablo neticesinde öyle bir hale geldik ki tabiri caizse aynı sepetin içine konulmuş yengeçler gibi adeta birbirimizi yiyoruz.

İşin içinde çıkamadığımız zaman da hemen bir “günah keçisi” belirliyoruz.

Ama nafile.

Kimi suçlarsak suçlayalım başımıza gelenler öncelikle “kendi elimizle yaptıklarımız” yüzünden. (Şura, 30)

“Nerede hata yapıyoruz?” sorusunu ciddi biçimde sorup tedbiri almadıkça da sepetin dışına karşı ılımlı ama içine karşı şiddet yüklü olup birbirimizi yemeye devam edeceğimizden de kuşkunuz olmasın…