İlahiyatçı Ve Hukukçu, İstanbul Eski Milletvekili İHSAN TOKSARI İle İslâm’ın Temel Meselelerini Konuştuk. – 4.1

101

Oğuz Çetinoğlu: Hocam! Sizinle
İslâm’ın temel meselelerini konuşmak istiyorum. Temel meselelere, İslâm’ın
kaynaklarından başlayalım.

İhsan Toksarı: Allah Teala (cc) şöyle buyuruyor:

Allah’ın sana gösterdiği şekilde
insanlar arasında hükmetmen için Kitab’ı (Kur’ân’ı) gerçekten biz gönderdik
.’
(Nisâ Suresi, Âyet: 104)

O halde İslâm’ın birinci kaynağı
Kur’ân-ı Kerîm’dir.

Kur’ân, Allah (cc) tarafından
Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav)’e vahiy yoluyla gönderilmiş Allah
kelamının toplamıdır.

Târiften anlaşıldığı gibi,
Kur’ân-ı Kerîm, vahiy yoluyla Peygamberimize gönderilmiştir. Vahiy geldiğinde
Allah Rasulü’nün etrafıyla münâsebeti kesilir. En soğuk günde bile olsa, buram
buram terler, etrafı ile hiç konuşmazdı. Vahyi getiren gittiğinde, kendisine
bildirileni asla unutmazdı. Hemen, vahiy kâtiplerine yazdırırdı. Gelen
âyetlerin Kur’ân’da hangi sureye, nereye yazılacağını Allah Rasulü tâyin
ederdi.

Çetinoğlu: Peygamber Efendimizin
okuma yazma bilmediği biliniyor. Bu durumun bir hikmeti, sebebi olsa gerek…

Toksarı: Elbette. Eğer Peygamberimiz okuma yazma bilseydi, ‘başka insanlardan aldı’ denirdi. Böyle
iftiralara meydan vermemek için Allah (cc), Peygamberi’ne, okuma, yazmayı öğrenme
imkânı vermemiştir. Ankebut suresi 48. âyette Allah, söyle buyuruyor: ‘Sen
bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla
uyanlar kuşku duyarlardı
.’

Allah tarafından gönderilen
âyetler taşlara, düz ağaç parçalarına, derilere, papürüs kağıtlara yazılıyor,
hâfızlar ezberliyor, isteyenlere vahiy kâtipleri yazıp veriyordu. Her Ramazanda
Peygamberimiz ve Cebrail câmide dinleyenlerin huzurunda o zamânâ kadar
indirilen âyetler Ramazan’da mukabele şeklinde okunuyordu.  Ancak; Peygamberimiz yaşadığı müddetçe yeni
âyetler geleceğinden bu âyetler, iki kap (kapak) arasına alınmamıştı.
Peygamberimizin vefatından kısa bir müddet sonra yalancı peygamberlerle
savaşırken yetmiş kadar hâfızın şehid olması üzerine Hz. Ömer (ra), Kur’ân-ı Kerîm
yazılı yaprakları toplatılıp iki kap (kapak) arasına alınmasını, ileride zayi
olacağından korktuğunu beyan etti. Halife Hz. Ebu Bekir de kabul etti. Yüzlerce
hâfızın ezberinde vahiy kâtiplerinde yazılı olduğu halde her âyeti
Peygamberimiz’in huzurunda vahiy kâtiplerinden yazdırıp aldıklarına dâir iki şâhid
getirmeleri istendi.

On binleri geçen şâhidler,
hâfızlar, vahiy kâtiplerin huzurunda esasen yazılı fakat iki kap arasında
olmayan Kur’ân-ı Kerîm, iki kap arasına alınmış ve Hz. Ebu Bekir’e, O’nun
vefatı üzerinde Hz. Ömer’e ve O’nun da vefatı üzerine Hz. Hafsa (ra)’ya
geçmişti. Hz. Osman (ra) bunu tensih ederek, (çoğaltarak) çeşitli büyük İslâm
şehirlerine göndermişti.

Dünyâ tarihinde Kur’ân’ın iki kap
arasına alınmasında ve korunmasında gösterilen ihtimam, hiçbir dinî kitaba
gösterilmemiştir. Asırlar boyunca yüzbinlerce hâfız Kur’ân’ı ezberlemişlerdir.
Bugün milyonlarca hâfız vardır. Bir oturuşta Kur’ân-ı Kerîm’i baştan sonuna
kadar hiç hatâ yapmaksızın okuyan hâfızlarımız vardır.

Yüce Allah şöyle buyurdu: ‘Kur’ân’ı
kesinlikle biz indirdik, elbette O’nu biz koruyacağız
.’ (Hicr suresi 9.
âyet)

Yüce Allah, Kur’ân’ı koruyacağına
ait bu âyette garanti vermektedir. Ama gökten melekler göndererek değil,
Kur’ân’ı hıfzeden, korunması için gayret gösteren mü’minler sebebiyle
olmaktadır. İşte bunun içindir ki bizim ecdadımız, Şeyhü’l İslâmlığa bağlı ‘Mushafları inceleme heyeti’ adında bir
müessese kurmuşlardır. İslâm âleminde basılan her Kur’ân’ın, bu heyetin
tetkikinden geçirilmesi ve ‘doğrudur
kararı verilmeden basılmaması emredilmiştir.

Cumhuriyet kurulduktan sonra da
bu müessese, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde korunmuştur. İşte ecdadımızın
bu hassasiyeti, Kur’ân’ı hıfzedenlerin çokluğu ve Yüce Allah’ın garantisiyle bu
zamânâ kadar hiçbir kelimesi değişmeden günümüze kadar gelmiştir.

Çetinoğlu: İslâm’ın birinci ve en
önemli temel kaynağı Kur’ân-ı Kerîm vahiy yoluyla geldi, yazıldı ve
değiştirilmeden günümüze kadar geldi.

Teşekkür
ederim Hocam. İkinci kaynağa geçebilir miyiz?

Toksarı: İslâm’ın ikinci kaynağı sünnettir. Zamanımızda aydın
geçinen veya aydın geçinenlere yaranmak isteyen kimseler, İslâmî kaynakları çok
yanlış yorumlara tâbi tutuyorlar. Bunlara en câzip gelen yorum da şudur:

Kur’ân, Allah kelamıdır. Kuru, yaş ne varsa Orada hepsi vardır. O halde
Kur’ân bize yeter. Kur’ân’da olmayan hiçbir emri kabul etmeyiz. Peygamberin
hadisleri, müctehidlerin mezhepleri bizi bağlamaz
.’ Derler. Arapçayı
öğrenip İslâmî kaynakları incelemeyenlere bu görüş çok câzip (çekici)
gelmektedir. Bu görüşte olanlar, peygamberimizin hadislerini reddederler,
mezhep imamlarını kabul etmezler. Halbuki bunlar, Kur’ân’ın içindeki esasları
bilseler, hattâ Kur’ân meallerini iyice inceleseler, Peygamberimize itaati,
O’nun talimatı dâiresinde yâni Allah’ın emri çerçevesinde olduğunu anlarlar.
İşte Yüce Allah’ın buyruğu: ‘Kim Rasul’e (Muhammed’e) itaat ederse,
Allah’a itaat etmiş olur
.’ (Nisâ suresi, 80. âyet)

Her Allah’ı seven Yüce
Peygamberimiz’e tâbi olmak mecburiyetindedir. (Rasulüm) de ki:

Eğer Allah’ı seviyorsanız bana
uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın
.’ (Âl-i
İmran suresi, 31. âyet)

Kur’ân’a, Allah’a inanıyorsa
Allah Rasulü Muhammed (sav)’in verdiğini (emirlerini) alacak, yasak ettiğinden
de kaçınacak. ‘Rasulün (Hz. Muhammed’in) verdiğini (emir ve atıyyeleri) alınız. Size
neyi yasak ediyorsa sakınınız
.’ (Saff suresi, 9. âyet)

Bu âyetlerden açıkça
anlaşıldığına göre Peygamberimize itaat etmeyi ona tâbi olmayı ve her
emrettiğini yapmayı bize Yüce Allah bildirmiştir.

Peygamberimiz zâten kendiliğinden
hiçbir cümle uydurmamış, Allah O’na ne bildirmiş ise onu beyan etmiştir.

Hadislerin toplanmasında
gösterilen titizliği bilselerdi, yüce Peygamberimizin hadislerine aslâ itiraz
etmezlerdi.

Çetinoğlu: Hadislerin nasıl
toplandığı hakkında bilgi lütfeder misiniz?

Toksarı: Hadislerin sıhhat derecesini tespit edebilmek için
gösterilen titizlik Dünyâda eşi görülmemiş olaydır. Her hadisin sıhhat
derecesini tespit için aylar, yıllar sarf edilmiş; sahih hadis ile sahih
olmayan hadisler ayırt edilmiştir. Ayrıca hadisleri Peygamberimizden nakleden
şahısların her türlü hareketleri tespit edilmiştir. Târihte ilk defa ilim ve
söz nakledenler için bir ilim dalı meydana gelmiştir. Bu ilim dalı,  ‘ilm-i
nakd-i rical / insanların ilim ve hadis nakletme ilmi
’ olarak adlandırılır.

Şunu kesin olarak bilmeliyiz ki
Kur’ân’ı en iyi bilen Peygamberimizdir. Kur’ân’ın en büyük tefsiri de
Peygamberimizin mübârek hadisleridir.

Çetinoğlu: İslâm’ın ikinci
kaynağı olan sünneti kısaca nasıl târif etmek gerekir?

Toksarı: Peygamberimiz (sav)’in sözü, hareketi ve huzurunda yapılıp
da itiraz etmediği takrir, sünneti meydana getirir. Böylece üç türlü sünnet
meydana gelir: Kavlî sünnet, fiilî sünnet, takrirî sünnet.

Çetinoğlu: Bunları açıklar
mısınız Hocam?

Toksarı: Kaviî sünnet: Peygamberimiz (sav)’in sözleri, emirleri,
öğütleridir.

Fiilî sünnet: Peygamberimiz
(sav)’in hâl ve hareketleridir.

Takrirî sünnet: Peygamberimiz
(sav)’in huzurunda başka birisi bir söz söyler veyahut bir hareket yapar, Allah
Rasulü itiraz etmezse, kabullenmiş sayılır. Buna da takrirî sünnet denir.

Çetinoğlu: Peygamberimizin
sünnetlerini kabul etmeyenlerin durumu nedir?

Toksarı: Allah Rasulü’nün sünnetini kabul etmeyenler ya İslâm’ı
bilmiyorlar veyahut kasten İslâm’ı bozmak isteyenlerdir. Peygamberimiz bize
bildirmese Kelime-i Şehadet’ten sonra gelen namaz, daha sonra gelen zekâtı
nasıl vereceğimizi bilemezdik. Cenabı Hak, Kur’ân’da birçok ayetlerde namazı
emreder fakat nasıl kılınacağını, şekillerini bildirmez. İşte nasıl
kılınacağını, şekillerini bize Allah Rasulü (sav) bildirmiştir. O’na da
Allah’ın emri ile Cebrail (as) tatbikatı ile bildirmiştir. Allah Rasulü (sav)
namazı öğrendiği gibi kılmasaydı biz namazı nasıl kılacaktık? O öğrendiği gibi
kıldı, biz de O’ndan gördüğümüz şekilde kılıyoruz. Çünkü Peygamberimiz şöyle
buyurdu: ‘Benden gördüğünüz gibi namaz
kılınız
.’

Yine Kur’ân-ı Kerîm’de Allah (cc)
beş vakit namazı emrediyor. Fakat her vakitte kaç rekât namaz kılacağımızı
bildirmiyor. Sabah iki, öğle dört, ikindi dört, akşam üç, yatsı dört rekât farz
olduğunu bildiren ve tatbik eden âlemlere rahmet olarak gönderilen Yüce
Peygamberimiz’dir. Yine Kur’ân-ı Kerîm’de Allah (cc) zekât verilmesini
emrediyor ancak miktarlarını bildirmeyi Peygamberimize bırakmıştır. Peygamber
altın, gümüş, deve, koyun, sığır ve diğerlerin de miktarlarını bildirmiştir.
Hülasa, Allah Rasulü’nün hadislerini, sünnetlerini kabul etmeyen ne namaz
kılabilir, ne de zekât verebilir! Hatta Kur’ân da Allah, rükû, secde gibi
amelleri emrediyor ancak namazda bunları nasıl yapacağımızı bildirmiyor. Bunu
bildiren tatbikatıyla bize gösteren yine Yüce Peygamberimiz (sav)’dir. Aslında
Peygamberimiz gezen, dolaşan, yaşayan canlı Kur’ân’dı. Çünkü Kur’ân’daki Allah
emirlerinin, insanlara canlı olarak gösterilmesi gerekiyordu. Böylece ilahî emirler
yüce Peygamberin tatbikatında tecessüm etmişti. Nitekim tabiinden (ashabı
gören, peygamberi görmeyen) birkaç Müslüman, Hz. Aişe (ra)’ye sordular. Ey
Allah Rasulü’nün hanımı, mü’minlerin annesi, biz peygamberimizi görme şerefine
nail olamadık. Peygamberimizin ahvali nasıldı? Bize anlatır mısınız?

Hz. Aişe (ra) şöyle buyurdu: ‘Siz Kur’ân’ı okumuyor musunuz? O’nun ahvali,
ahlakı Kur’ân’ın ta kendisi idi. Dolaşan, yaşayan canlı Kur’ân idi
.’

Çetinoğlu: Kur’ân dışında kaynak
kabul etmeyen kimselerden bir kısmı da hadislere inanmayışlarının gerekçesi
olarak hadislerin, Peygamberimiz (sav)’in zamanında yazılmamasını
gösteriyorlar.

Toksarı: Evet, Allah Rasulü’nün hadisleri, Peygamberimizin yaşadığı
müddetçe yazılmadığı doğrudur. Çünkü Kur’ân ile karışmasın diye bizzat
Peygamberimiz hadislerinin yazılmamasını emretmiştir. Ancak Abdullah b. Amr
el-As (ra) gibi birkaç şahsın yazmasına müsaade etmişti. Ancak Peygamberimizin
vefatından kısa bir müddet sonra toplanmaya başlanmıştır. Nakleden şahıslar ve
hadisler metinlerinin sıhhat derecesi için gösterilen hassasiyet Dünyâda,
Kur’ân-ı Kerîm dışında  hiçbir esere
gösterilmemiştir. İcabında tek bir hadisin sıhhatini temin için seneler
harcanmıştır. Peygamberimizin arkadaşları (ashabı) Allah Rasulü’nün her türlü
söz ve hareketlerini tespit ediyorlardı. Nasıl namaz kıldığını, nasıl abdest
aldığını ve insanlara karşı davranışlarını tespit ediyorlardı.

Çetinoğlu: Konuya şüpheyle
bakanlar için Peygamberimiz Efendimizin hareketlerini tespit ederken gösterilen
titizliği bir örnekle anlatmanız mümkün olur mu?

Toksarı: Abdullah b. Ömer (ra) Peygamberimizin her hareketini
tespit edenlerdendi. En küçük detayları bile… Peygamberimizle beraber hacca
gitmişti. Bütün incelikleri öğrenmişti. Seneler sonra hacca giderken bir
mevkiye gelince döndü. Geriye baktı. Yanındakiler niçin böyle yaptığını
sordular. O da ‘Allah Rasulü (sav) buraya
gelince döndü. Geriye baktı. Ben de Yüce Rasule ittibaen böyle yaptım

dedi.

Yine Abdullah b. Ömer (ra) hacca
giderken yolda bir ağacın yanına gelince şöyle dedi: ‘Durun, bu ağacın altında uyuklayacağım. Çünkü Allah Rasulü (sav) bu
ağacın altında uyuklamıştı
.’

Peygamberimizin mübârek
arkadaşları, bu hassasiyeti gösterdiği gibi tabiîn (ashabı gören (Müslümanlar)
ve tebe-i tabiîn (ashabı göremeyip, tabiîni gören) de bu hassasiyeti
göstermişti.

Esasen Peygamberimiz’in vefatı
ile hadislerinin yazılması sırasında, hadis olduğu söylenen sözler, üç dört
kişinin bilgi süzgecinden geçirilirdi. Bu üç-dört zatın hayatı incelenirdi.
Bunlar hayatlarında bir defa yalan söylemişlerse, bu zincirde bulunanlardan
birisinde fısk u fücur varsa, unutkanlık varsa, ahlakında bozukluk varsa
onların rivâyetleri muteber değildi. İnsanları aldatan kimselerden hadis
alınmadığı gibi hayvanları aldatan kimselerden bile hadis alınmazdı.

Çetinoğlu: Muteber hadisleri
toplayan âlimlerden de söz eder misiniz Hocam?

Toksarı: İslâm Dünyâsında en muteber hadisleri toplayan İmam-ı
Buharî’nin (Sahih-i Buharî) kitabıdır. Bu kitabı hazırlamak için yirmi sene
uğraşmıştır. Bu kitapta sekiz bin hadis bulunmaktadır. Her hadis için aylarını,
yıllarını vermişti. Maddî bakımdan sıhhatini tetkikten sonra her hadisi
kitabına almadan önce iki rekât istihare namazı kılar; manen Allah Rasulü ile
irtibat kurar, tasdikini alır, ondan sonra kitabına alırdı.

Sahih-i Buharî’den sonra Sahih-i
Müslim, Sünen-i Tirmizî, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i Neseî, Sünen-i İbni Mâce de
böyle titizlikle hazırlamıştır.

Çetinoğlu: Hadislerin sıhhat
derecesine göre sınıflandırılması nasıl?

Toksarı: Sahih, hasen, zayıf olarak derece verilmiştir. Uydurma
hadislere ‘mevzu’ denmiş ayrı
kitaplara yazılarak Müslümanlar ikaz edilmiştir. Bu suretle İslâm’ın esasları
korunmuştur.

Çetinoğlu: Hadisler aynı zamanda
‘Kur’ân-ı Kerîm’in en mükemmel tefsiri’ olarak kabul ediliyor…

Toksarı: Evet! Çünkü Kur’ân’ın bir kısım âyetleri kısadır. İzaha
ihtiyacı vardır. En güzel tefsir eden de yüce Peygamberimizin hadisleridir.

Peygamberimiz (sav), Muaz b.
Cebel’i Yemen’e vali tâyin etti ve sordu:

Bu görevini yaparken ne ile hükmedeceksin?

Muaz (ra) şöyle dedi:

Allah’ın kelâmı Kur’ân ile.

Onda bulamazsan?

Senin sünnetinle.

Onda da bulamazsan?

– (Kur’ân ve Sünnete uygun) reyimle.

Allah Rasulü şöyle buyurdu:

Rasulün rasulünü (benim elçimi) muvaffak kılan Allah’a hamdolsun.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim Hocam!

 

İHSAN TOKSARI:

1934
yılında Kırıkkale’nin Keskin İlçesi’nin Ceritmüminli Köyü’nde Dünyâya geldi.
Hâfızlığını Keskin Kur’ân Kursu’nda ikmal etti.

1950
yılının Şubat ayında İstanbul’a geldi. 1951-1952 yılına kadar eski medrese
müderrislerinden, İstanbul Müftüsü Bekir Hâki Yener’den ve diğer hocalardan
Molla Câmi’de okudu.

İmam
hatip liselerinin ilk açılısında, bu okulun ilk talebelerinden oldu.

1955
yılında vaizlik imtihanını kazandı. İstanbul’un büyük câmilerinde vaaza
başladı. İlahiyat ve Hukuk fakültelerinden mezun oldu. 1965-1967  yıllarında Diyânet İşleri Başkanlığı Teftiş
Heyeti Başkanlığı yaptı. Tekrar İstanbul ve Trakya bölgesi vaizliğine tâyin
edildi.

1973-1980
yılları arasında milletvekilliği yaptı. 1980’den bu yana, İstanbul’da fahrî
vaiz olarak hizmet vermeye devam ediyor. 

Önceki İçerikHukuk ve Refah İlişkisi
Sonraki İçerikTerliksi Hayvanlar.
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.