Îlâ – yı Kelimetullah

54

“Îlâ-yı Kelimetullah (Allahın ismini yüceltmek, İslâmı dünyanın dört bir yanına götürmek, İslâmı bilmeyen insanlara, İslâmı tanıtmak. Onlara İslâmı bildirmek ve anlatmak demektir. Bunun için dün kılıçla, bugün ise kalemle yani ilimle mânevî bir mücahede ve cihad içinde olmaktır. Îlâ-yı Kelimetullah) şu zamanda maddeten terakkîye (ilerlemiş, yükselmiş, kuvvetli bir millet ve devlet olmaya) mütevakkıf olduğunu (dayandığını) bil(mek gerek).”

Kişi bile iyi bir konumda, giyim-kuşamı yerinde, maddî durumu yüksek ise, mevki-makamı

Büyükse, çevresinde hatırı sayılır bir saygınlığı varsa;

İşte ancak o zaman, sözü daha çok dinlenir.

İşte ancak o zaman, sözü daha çok tutulur.

İşte ancak o zaman, sözü daha çok kabul görür.

İşte ancak o zaman sözü daha çok değer kazanır.

İşte bu dünyevî üstünlükleri olan kimseler; mânevî üstünlüğü başkalara sirayet ettirmekte.

Anlatmakta. Yaymakta ve etkilemekte, çok daha fazla imkâna sahiptirler.

Başarmaları da kuvvetle ihtimal dahilindedir. Başarı şansları yüksektir.

Çünkü zâhir cezbeder, bâtın mesteder. Biri kabuk öteki özdür. Birbirisiz olmaz.

Devletler de öyledir. Kuvvetli, haşmetli oldukları sürece; etkileyicilikleri had safhadadır.

Çünkü aşılamak istedikleri inanç; evvelemirde kendi üstlerinde görülmekte,

Karşı tarafın gözlerini kamaştırmaktadır.

Nitekim Osmanlıların ordularında, atların techiz ve donatımında bile gösterdikleri göz alıcı

Haşmet ve maddî üstünlük görüntüsü; biraz da bu amaca yöneliktir.

Keza Hz. Muhammedin, Hilâfetin güçlü ellerde bulunmasını ima edişi.

Osmanlı Devleti’nin Mısırdaki hilâfeti kendi üzerine alması için sefere çıkmasını gerektirmiştir.

Çünkü büyük dâvalar, bîçare ellerde perîşan olur. Bu açıdan bakınca, Hilafetin kaldırılmasındaki

Kaderin hikmetini düşünecek olursak aynı kanıya varırız.

Artık hilafeti taşıyacak kuvvetli, kudretli ellerden mahrumduk. Kolumuz kanadımız kırılmıştı.

Hilafeti lâyıkı veçhiyle temsil edecek vasıf ve liyakatten artık uzak düşmüştük.

O da bize küstü. Şimdilik meçhuliyet / bilinmezlik örtüsüne büründü. Görünmez oldu.

Demek istiyorum ki aziz okur!

Taşıdığımız değerleri muhafaza ve müdafaa keyfiyetinden,

Geri kalmayacak durumda olmalıyız.

Onları başkalarına benimsetmek;

Ancak bu şekilde, imkân dâhiline girer.

Çünkü biz İslâma lâyık doğruluğu ve doğru İslâmiyeti

Yaşayıp yaşatmadıkça;

Bunu üzerimizde gösterirken,

Ona lâyık üstünlüğü de temin etmedikçe,

O yüksek fikirleri başkalarına ulaştırmaktan,

Onu onlara benimsetmekten uzak düşeriz.

Nitekim düşmüşüz.

Ama yeis ve ümitsizliğe yer yok.

Düştüğümüz yerden

Doğrulmak üzereyiz.

Âlemi İslâm da peşimizde olarak.

İslâm sancağını ruh ve kalplerde, tekrar dalgalandıracağız.

Çünkü, kararan gecelerin sabahı çok yakındır.

Yeter ki, bizler intibaha gelip, uyanalım.

Zaten kendimize geliyoruz.

Ne gam be dostlar!

 

 

Önceki İçerikBilgi Asimetrisi ve Türk Siyaseti
Sonraki İçerik‘Dinimiz, bayanlara okuma yazma öğrenmeyi ve ilim tahsil etmeyi yasaklamamıştır.’ Yrd. Doç. Dr. AHMET VEHBİ ECER ‘Saliha Hanımlar’ı Anlatıyor…
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.