Oğuz Çetinoğlu: İklim değişimlerinin
etkileri hayatın her alanında hissediliyor. Konu hakkında genel bir
değerlendirmenizle röportajımıza başlayabilir miyiz?
Prof. Dr. İbrâhim Ortaş: İklim değişimlerinin insan hayatını
sınırlandırdığı her gün yaşanan aşırı yağışlar, hortumlar, kuraklık ve diğer
olayları ile hissedilir oldu. Bir dönem iklim değişimlerinin moda bir konu
olduğunu ve konu ile dalga geçen insanların da yaşanan tabiat olayları sonrası
konunun çalışılması ve tedbir alınması gerektiğini belirtemeye başladılar.
Yurdumuzun bâzı bölgelerinde yaşanan aşırı yağış sonrası birkaç fakir
vatandaşımızın canından olması iklim değişimlerinin sokakta bile konuşulmasına
yol açtı.
Çetinoğlu: Tedbirler hakkında
neler düşünülüyor?
Prof. Ortaş: İklim değişikleri ile mücâdelede alınması gereken
teknoloji konularından biri de deniz ekosesinde ve denizdeki yosun ve fito-plaktonarın
temizleyici mekanizmasından yararlanmaktır.
Çetinoğlu: Konuyu biraz açar
mısınız?
Prof. Ortaş: İklim değişimleri ve devam ettirilebilir hayat ve
gelişme için çok sayıda alanda atılması gereken ciddî tedbirler bulunmaktadır.
İklim değişimlerinin sebebi olan atmosferdeki karbon dioksitin CO2’inin arzu
edilen sanayi devrim öncesi 280 mg L-1 düzeyine düşürülmesi zor olsa da en
azından daha fazla atmosfere gaz salınımın azaltılması ve atmosferdekinin de
aşağı çekilmesi gerekmektedir.
Çetinoğlu: İklim değişimleri ile
ilgili başka yöntemlerden de bahsediliyor…
Prof. Ortaş: Çalıştığım konu olan kara ile alâkalı ekosemdeki
bitkilerin fotosentez yolu ile atmosferdeki CO2’nin yutak olarak yakalanması
kadar sudaki bitkicikler üzerinden de CO2’nin yutak olarak kullanılması ilgili
gördüğüm algler üzerinden suların ve atmosferin temizlenmesi konusunda NASA
bilim insanlarında Dr. Jonathan Trent tarafından tavsiye edilen yosun
yetiştirmek için açık deniz membran muhafazaları (OMEGA) projesi ile denizlerde
yosun yetiştirmek konusunda bilgi sunan NASA’da Protein Nano Teknoloji Grubu
ile Küresel Enerji ve Çevre Araştırmaları alanında çalışan Green birim’in de
kurucusu olan Dr. Trent, Boğaziçi Üniversitesi’nde ‘Dünyâ, Mars ve OMEGA’’
başlıklı bir konuşması konusundaki görüşleri önemsenecek düzeydedir. Konu
hakkında basından ve Dr. Trent’in söylediklerinden anlaşıldığına göre bu proje
ilgi çekici. Aynı zamanda hem UC-Santa Cruz’da, hem de Tokyo Üniversitesi Tarım
ve Teknoloji Biyoteknoloji ve Hıyıt Bilimleri Bölümü’nde ve Biyomoleküler
Mühendislik Bölümü’nde Yardımcı Profesör olarak görev yapıyor Dr. Trent aynı
zamanda NASA’da çalışmalar da yürütmektedir. NASA’nın Astrobiyoloji Kürsüsü
Başkanlığını yapan Dr. Jonathan Trent, devam ettirililebilir, deniz
mikrobiyolojisi, astrobiyoloji, tarım ve biyoteknoloji gibi alanlarda çok
disiplinli çalışmalarıyla dünyâda ses getiren çalışmalar yürütmektedir.
Çetinoğlu: Sistemin işleyişi ile
alakalı bilgi lütfeder misiniz?
Prof. Ortaş: OMEGA projesi atık suyu temizlemek, karbondioksit
yakalamak ve nihayetinde su, gübre veya arazi için tarımla rekabet etmeden
biyoyakıt üretmek için yenilikçi bir yöntem olarak öne sürülmektedir. Algler
denizlerde CO2 emilimi sağlarken atmosfere O2 salımı da sağlamaktadır.
Bugün dünyânın başına belâ olan atmosferdeki
CO2 atmosferdeki konsantrasyonun azaltılmasının önemli yolarından biri
denizlerdeki foto-planktonlardır. Denizdeki planktonlar bitkiler fotosentez
yaparak atmosferdeki CO2’yi yakalamaktadırlar. Denizlere ve kirletilmiş suların
ıslahı ve buralarda algler üzerinden CO2 fikse etmek dünyânın sağlığı için
önemli bir yaklaşım olabilir.
Çetinoğlu: İnsanlar kendi
elleri ile doğayı yaşanılamaz duruma getirdi…
Prof. Ortaş: Evet! Dr. Trent, konuşmasında 8 milyara yakın insanın
yaşadığı dünyâda iklim değişikliği, artan nüfus ve hızlı şehirleşme ile
birlikte Su-Enerji-Gıda döngüsünün bozulduğuna ve kaynakların hızla tükendiğine
dikkat çekti. 4,5 milyar yıl önce hayatın başladığı gezegenimizde, Homo Sapiens
olarak adlandırılan insanoğlu türünün 200.000 bin yıldır var olduğunu anlatan
Dr. Trent, insanoğlunun ömrünün 180.000 yıllık kısmında çoğunlukla avcılık ve
toplayıcılıkla uğraştığını; insanoğlunun bilgisayar çağına henüz 70-80 yıl önce
geçtiğini aktardı. İnsanlığın bilimde sağladığı ileri teknoloji kullanımı ve
bunun doğa üzerinden yarattığı çevresel baskı gıdadan sağlığa kadar geniş bir
alanda hayatı sınırlamaktadır. Dr. Trent, endüstriyel çağa geçişle birlikte
iklim değişikliği, nüfus artışı, köylerden şehirlere olan yoğun göçle yaşanan
hızlı şehirleşme, hayat biçimlerimiz gibi faktörlerin su, enerji ve gıda
kaynaklarımızı yok etmekte olduğunun altını çizdi ve iklim değişikliğinin
özellikle Tibet gibi dünyânın en verimli, sulak, gıda ve enerji açısından en
zengin bölgelerini tehdit ettiğine işâret ederek göstergelere göre yaklaşık 200
sene içinde Tibet Platosu’nun yok olacağını belirti.
Çetinoğlu:
Çâreyi nerede görüyorsunuz?
Prof.
Ortaş: Kaynakların öncelikle dünyânın temel sorunlarına kullanılması
önemlidir. Dr. Trent bu arada dünyânın sorunlarının çözümü için önerilerde
bulunmaktadır. Mars yolculuğuna harcanan para ile Ddnyâdaki problemlere çözüm
bulunabilir diyor. Dünyânın bu gidişatla 2060 yılında çok daha kötümser bir
tabloyla karşılaşacağımızı belirten Dr. Trent, bu süreçte NASA’nın çalışmaları
başta olmak üzere insanoğlunun farklı gezegenlerde yeni bir hayat kurma
arayışına girdiğini anlattı. Mars’ta hayatı merak eden insanoğlu için bugün son
derece astronomik geziler düzenlediğine işâret eden Dr. Trent, NASA’nın Mars
gezegeninde incelemelerde bulunan kâşif robotu Curiosity’den gelen bulgulara
bakıldığında Mars’ın -60 derecelere varan soğuk iklimi, kaya ve tozdan oluşan
dış yüzeyiyle insan türünün yaşaması açısından uygun bir seçenek olmadığını
belirtti. Uzay konusundaki çalışalar her zaman için ilgi çekici aynı zamanda
çok da pahalı çalışmalar. Mars yolculuklarına harcanan astronomik rakamlarla dünyânın
artan sorunlarına farklı çözümler bulunabileceğine dikkat çeken Dr. Trent, bu
kapsamda geliştirmiş olduğu OMEGA Küresel İnisiyatifi ve Eco-nomic Çiftlik adlı
projeleri hakkında da bilgi sunmuştur. İnsanoğlunun Mars gibi farklı
gezegenlerde yeni bir hayat kurma çabası içinde olduğunu ancak Mars’ın insan
türünün yaşayabileceği bir gezegen olmadığını belirten Dr. Trent, konuşmasında
tamamen geri dönüştürülebilir kaynakları kullanarak tasarladığı OMEGA projesi
hakkında bilgiler verdi.
Çetinoğlu: Verdiği bilgilerde işe
yarar unsurlar var mı?
Prof. Ortaş: Uzay ve Mars konusundaki çalışmaların ilmî bilgiye
kazandıracağı katkı kadar insanın uzayın oluşumu ve gezegenimizdeki hayatın
oluşumu hakkındaki merakın giderilmesi bakımından önemli. Aynı zamanda üzerinde
yaşadığımız gezegenimizin yaşanır olması ayrıca önemlidir.
Çetinoğlu: Anladığım kadarıyla
tabiattaki problemler yine tabiattaki imkânlarla çözülecek…
Prof. Ortaş: Dr. Jonathan Trent’in yürütücüsü olduğu OMEGA projesi,
mikro algler’den (yosunlardan) bioyakıt ve gıda ürünü üretimi, karbondioksit
yakalama ve atık su arıtımı çalışmalarını kapsıyor. OMEGA teknolojisi, kıyı
şehirlerinde denizlere aktarılan atık suların bu teknoloji ile tekrar
kullanımını sağlamayı amaçlıyor. Etanol elde etmek için yapılan geniş tarım
alanlarının mısır üretimin yönlendirilmesinin tersine, OMEGA projesi doğal
besin arzını tehdit etmiyor diyor.
Alg üretimi, atık suyun temizlenmesi,
karbon dioksitin depolanması ve bu yolla biyo-yakıt üretimini hedefleyen OMEGA
projesinde denizde foto-biyoreaktör adı verilen büyük boyutlardaki plastik
tüpler kullanılıyor. Tâze su depolanmış olan bu fotobiyo reaktörler atık su
ortamında alg üretilmesini sağlıyor. Dünyâda en hızlı üreyen bitki türleri
arasında yer alan algler, güneş enerjisi, karbondioksit ve atık sudan birtakım
besleyici maddeleri kullanarak biyoyakıta veya hayvan gıdasına dönüştürüyor.
Algler atık suyu temizleyerek deniz suyu temizliğine de önemli katkı sağlıyor.
Çetinoğlu: Türkiye’nin bu
çalışmalarda belli bir yeri var mı?
Prof. Ortaş: Dr. Trent, Türkiye’nin bereketli toprakları ve üç
tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak OMEGA projesi için ideal bir konumda
olduğundan da bahsediyor. Hattâ bu konuda önümüzdeki yıllarda Boğaziçi
Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü ile bu çerçevede ortak çalışmalar
yapmayı hedeflediklerini ifâde ediyor.
Ülkemize misafir olarak gelen Dr.
Trent’in önerileri ülkemizde rahatlıkla işletilmektedir. Çukurova Üniversitesi
Su Ürünleri Fakültesinde arkadaşlarımızda ‘alg biyoteknoloji’ konularında uzun
zamandır çalışmaktadırlar. İklim değişimlerine sebep olan sera gazlarının
azaltılmasına yol açacak yutak konularının bilinmesi, çalışılması dünyâ çapında
önemli olacaktır.
Çetinoğlu: Teşekkür ederim Hocam.
Bu röportaj için son cümlenizi lütfeder misiniz?
Prof. Ortaş: Yaşadığımız dünyânın bugün en ciddî meselesi olan
iklim değişimlerinin insan kaynaklı problemleri ortadan kaldırmak
mecbûriyetindeyiz. Geç olmadan problemi çözemesek kendi elimizle kendi
geleceğimizi zora sokabiliriz.
Prof. Dr. İBRAHİM ORTAŞ 1960 yılında Kahramanmaraş ilimizin Pazarcık ilçesinde İlmî SCI de Avrupa topluluğu bünyesindeki ilmî kuruluşlarda 1 Toprak Biyoteknolojisi ve Kök |