Âşık Veysel’in şiiri yine aklımdan çıkmıyor. Mısraları, beni hayatı yeniden değerlendirmeye yönlendirmekte.
”Uzun ince bir yolda” ve “iki kapılı bir handa, yürümekteyiz gündüz
gece..” Hem de “dünyaya geldiğimiz anda” başlayan ve “menzile
yetişinceye” kadar devam edecek bir yolculuk bu.
Biliyorum ki, hayat bu yolculuğun adı. Acaba nasıl bir yolculuktur
bu? Göze çarpan ilk özelliği “dönüşü olmayan” sadece bir defa
yaşanabilecek bir yolculuk olması. Öyleyse bu yolculuğun kolay ve
keyifli geçmesi de önemli.
İyi bir ailemizin olması, sevdiklerimizin ve sevenlerimizin olması;
sevgiyle verdiklerimiz ve sevenlerimizden aldıklarımız bu yolculuğu
kolaylaştıran ve keyifli hale getiren en önemli şeyler.
“İki kapılı bir handa” süren yolculuğun, Fatiha suresinde geçen
“Sırat-ı müstakim” yani “dosdoğru yol” kavramı ile bir bağlantısı
olmalı. Veysel’in de, birçok gönül ehli gibi, dosdoğru bir yol üzere
yolculuk yaptığını ve dünyada görevini yapmış, dolu dolu yaşamış bir
fani olarak menzile vardığını hissediyorum.
Demek ki hem dosdoğru bir yol var ve hem de eğri büğrü, virajlı yokuşlu yollar.
Dosdoğru yolu veya eğri büğrü yolları seçmek bizim elimizde. Ahlak
telakkilerimizde, davranışlarımızda, aşırılıklarından uzak olan orta
yolu tutmak, dosdoğru yolu bulmayı, yolculuğun kolay ve keyifli
geçmesini sağlayabilir.
Mesela “Adalet”, orta yolu ifade eden bir güzel ahlâk kavramıdır.
İnsan başkasına zulmetmez, aynı zamanda hakkını korumaktan aciz kalarak
muhatabının zalim olmasına sebep olmazsa “hayat yolculuğu” daha keyifli
olacaktır.
Ne cimri, ne de savurgan olmak da bir orta yol tercihidir.
Her şeyden korkmak ile tehlikeleri göz ardı eden aptalca bir
cesaretin arasında (tedbirli, temkinli ve akıllıca) bir cesarette bir
orta yoldur.
Samimiyetin ölçüsünü yılışıklığa vardırmak ile gurur, kibir içinde
olmak arasında ağırbaşlı, ciddi ve temkinli olmayı ifade eden vakar da
bir orta yoldur.
Tarihte iz bırakmış bütün liderler ve kanaat önderleri orta yolu
ifade eden bu ve benzeri kavramları içselleştirmiş insanlardır.
İnsanlar bu hasletler kendilerinde bulunmasa bile bu özellikleri
taşıyan insanlara büyük saygı duymakta ve nesiller boyunca bu seçkin
insanları bir ışık, bir rehber olarak görmektedir.
Demokrasiler de temel fikir olarak halk çoğunluğunun tercihinin
“doğru” olacağı kabul ediliyor. Bu kabul, zannederim insanların lider
veya kanaat önderi seçerken gösterdiği anlayış, sezgi, idrak yeteneğini
(feraseti), yöneticilerini seçerken de gösterebileceği inancına
dayanmakta.
Kısa vadeli çıkarlar, etkin propaganda yöntemleri, yetersiz bilgi,
seçilecek alternatifler arasında liderlik özellikleri itibariyle öne
çıkan birinin olmaması gibi sebepler, demokrasilerin bu genel kabulünü
yalanlayan örneklerin yaşanmasına sebep olabiliyor. (Hitler’in seçimle
iktidara gelmesi gibi)
Ama biliyoruz ki, iktidarlar da iki kapılı bir handa yürürler.
Önemli olan menzile vardıklarında bırakacakları olumlu veya olumsuz
izlerdir.
Şahsi hayat yolculuğumuz devam ederken de, menzile varmadan önce ara
duraklardan, bir başka deyişle hanın farklı odalarından geçmek zorunda
kalıyoruz.
Çocukluktan ergenliğe geçiş, evlilik ve sonrası, ana-baba olmak, iş
hayatı, emeklilik, dede-nine olmak gibi özel hayatımızı ilgilendiren
ara duraklar. Bir de sıhhat, güç, kudret, makam, mevki, şöhret, iktidar
dönemleri ile bunların kaybedildiği dönemler.
Bu dönemlerimizi geçirirken “Baki kalan kubbede bir hoş sada imiş”
dedirten güzel bir iz bırakmak.. Galiba yolculuğun yapılma sebebi de
bundan ibaret.
**************************************************
En iyisi Peygamberimizin bir hadisini hatırlatarak bitirelim sözlerimizi:
Beş şeyden önce beş şeyin kadrini bil :
1- ihtiyarlamadan önce, gençliğin,
2- Hastalanmadan önce, sağlığın,
3- Meşguliyetten önce, boş zamanın,
4- Fakir düşmeden önce, zenginliğin,
5- Ölmeden önce, hayatın.
(Tenbihül Gafilûn/20)