Geçtiğimiz günlerde Kocaeli Yarımca sahilinde gezerken bir
arkadaşla karşılaştık. Gemi Acente sahibi olan bu arkadaşa İşlerinin nasıl
gittiğini sordum. Bana, sahilde aralarında yaklaşık 1,5 Km. mesafe bulunan iki
limanı gösterdi. “Oralara gemi yanaşırsa bizim işlerimiz de iyi olur, bak ikisi
de bomboş” dedi. Haklıydı arkadaşım gerçekten de son günlerde limanlara gemi
yanaşmıyordu.
Gerek hükümet kanadından yetkililer olsun, gerekse iktidar
yanlısı konuşmacılar televizyonlara her çıktıklarında ihracat patlamasından söz
ediyorlar. Ben de onlar öyle konuşurken hep düşünmüşümdür acaba ihracatı
patlatacak seviyede ne üretiyoruz?
Bundan 50 yıl öncesine kadar nüfusumuzun büyük çoğunluğu köylerde
yaşadığı için her ne kadar yeterli miktarda ileri teknolojiye dayanan tarım
alet ve makinelerimiz yoksa da narenciye ve tahıl üretimi ihracıyla Türkiye’ye,
İpraş, Petkim, Seydişehir Alüminyum, Şeker fabrikaları gibi daha birçok devasa
tesis kazandırılmıştır.
Bugüne baktığımızda yukarıda saydığım tesis ve fabrikaların
hepsi özelleştirilmiş, özelleştirilen tesislerin büyük çoğunluğu da alıcılar
tarafından yağma Hasanın böreği misali amaçlarının dışında ranta dayalı bir şekilde
kullanılmaktadır.
Eskiden üretip ihraç ettiğimiz tahıl ürünlerinin birçoğunu
bugün ithal eder durumdayız. Buğdayı Rusya’dan, Pirinci Çin ve ABD’den,
Mercimeği Kanada’dan, Tohumluk domates ise İsrail’den. Etleri Sırbistan ve
Fransa’dan Samanı da Bulgaristan’dan ithal ettiğimize göre; elimizde katma
değeri yüksek mal üretecek yüksek teknolojiye dayalı tesisler de olmadığına
göre sahi ne üretiyoruz da ihracatta patlama yaşıyoruz?
Açıklayayım…
Yurdumuz topraklarından çıkan birçok değerli madeni işleyecek
ekipman olmadığı için hammadde olarak yurtdışına ihraç ediyoruz.
Otomotif sektöründe(Montaj sanayi) ithalatı %70-80’lere varan
yabancı marka araçları ihraç ediyoruz.
Hakkını yemeyelim bazı ülkelere son yıllarda ürettiğimiz İHA
ve SİHA’ları da az da olsa satıyoruz..
Bunların yanında bir de çok acayip sanal ihraçlarımız var.
İlkokuldan
üniversiteye kadar okutup en verimli çağında mezun olduktan sonra iş bulamayan
genç beyinlerimizi zorunlu olarak yurtdışına gönderiyoruz.
Memleketimizin en can alıcı, en önemli ihraç ürünlerinin
başında ise, Türkiye Cumhuriyetini temsilen gönderilen ismi ayakkabı
kutularından çıkan milyon Dolarlarla, ve aldığı rüşvetlerle ünlenen, dinimizi
çıkar amaçla kullanan bakaracı-makaracı hariciyecimiz var.
Ayrıca adı Ülkücü Mustafa
Eroğlu’nun öldürülmesi olayına karışan Viyana büyükelçisi Ozan Ceyhun var.
Hele son olarak Almanya’nın Frankfurt şehrine 6000 Euro
maaşla atanan ihraç ürünü bir şahsiyet! Var ki tam evlere şenlik. 301
madencinin hayatını kaybettiği Soma’da bir madenci yakınını tekmelemesiyle
ünlenen Yusuf Yerkel.
Bu şahsın atanmasına Alman Sendikalar Birliği (DGB) dahi
büyük ölçüde karşı çıkıp tepki göstermelerine rağmen ki gösterilen tepkilerin
bu tayin işlemi durduruluncaya kadar devam edeceği söyleniyor, ama o atamayı
gerçekleştiren makamların hiç çıtı çıkmıyor.
Peki, ama Türkiye’nin elinde yetişmiş, uzman, adı hiçbir
akçalı işe bulaşmamış ülkemizi yüzünün akıyla temsil edecek insanımız yok mu?
Var hem de çok fazla. Ama atalarımızın da bu konuda söylenmiş çok güzel bir
sözü var: “Balık baştan kokar.”
Sağlıklı kalın.