“Söz uçar yazı kalır.” Türk Atasözü
Türk tarihinin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda, aman bu kadar da olmaz ki, dedirtecek türden vakalarla karşı karşıya kalıyoruz. Hüzünleniyor, üzülüyor, kızıyoruz belki ama iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Birde tarihin kayıt altına almadığı, ömürlerinde bir defa vekillik veya bakanlık yapmış hatta sıradan devlet memurlarının yaptığı hatalar var ki, ileride ne gibi sonuçlar doğurduğunu yaşayıp hep birlikte görüyoruz. Hâlbuki ne yapılırsa yapılsın özellikle devlet işlerinde hatır-gönül işi olmamalı mutlaka bir tutanak tanzim edilmelidir. Bunun ne kadar önemli olduğunu Kazım Karabekir Paşa şu sözleriyle vurgulamıştır: “Size bir kalem ve bir kâğıt yeter!”
Bu yazımda sizlere tarihin kaydettiği iki olaydan bahsetmek istiyorum.
Birinci olay; 1913 yılında Tanin gazetesinde çalışan Falih Rıfkı Atay ile İstanbul Muhafızı Cemal Paşa arasında Rumeli’ye giden bir tren yolculuğundaki konuşmada geçiyor:
Falih Rıfkı: “Rumeli’yi kaybedişimizin sebebi olarak, Cemal Paşa bir faslı tespit ettiğini gösterir ehemmiyetli bir tavırla kaşlarını çatarak: “Kabahat ve cürüm Kâmil Paşanındır, o bana: -“Devletler, Balkanlar’da statükoyu muhafaza edecekler” demişti; ben ona: – İngiliz elçisinden senet al, dedim ama o almadı.” Falih Rıfkı Atay(Zeytin Dağı)
İşte hepsi bu kadar, yani bu kadar basit.
Ecdadımızın 600 yıl hüküm sürdüğü O mümbit topraklar, belki de bir kişinin ihmali yüzünden ebediyen elimizden çıkıyordu.
O mübarek ecdat yadigârı toprakları ordularıyla en son terk eden Osman Paşa, yüksek bir tepeye çıkıp etrafını üzgün bakışlarla süzerek, gözlerinden süzülen yaşlarla son defa: “-Elveda Rumeli” diyerek oradan ayrılıyordu.
2. Olay tabi daha da enteresan bir şekilde gelişti.
Yunanistan’ın NATO’ya dönme hikâyesi:
Olayı yaşı 50 ile 60 arası olanlar iyi hatırlarlar. Sovyetlerin Afganistan’ı işgal edip İran’ı etkisiz duruma getirdiğini bahane eden ve her fırsatta bunu dile getiren ABD’li yetkililer, Yunanistan’ın NATO’ya geri dönmesi için Türk yetkililere müracaatta bulunuyor ve her defasında gerek Süleyman Demirel, gerek Bülent Ecevit tarafından reddediliyorlardı. Özellikle ABD başkanlarından Jimmy Carter, bu konuda başbakan Süleyman Demirel’in çok katı olmasından şikâyet ediyordu.
1980 12 Eylül darbesi yapıldıktan sonra, ABD, Yunanistan ve Bürüksel de olay sevinç çığlıklarıyla karşılanmıştı. Çünkü onların değimiyle “Bizim Çocuklar” iş başına gelmişti. Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesi artık kesin gibiydi ve dedikleri de oldu.
ABD Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Rogers, darbenin lideri Kenan Evren’le çok sıkı dostluk köprüsü kurmuştu. Atatürk’ün İngilizce çevirisi yapılmış NUTUK kitabını yanında getirir, ATA’nın Yunanistan hakkında yazdıklarından Evrenin hoşuna gidecek pasajlar okurdu. Kısaca hiçbir kayıta, antlaşma metnine dayanmadan sonradan Rogers’in Evrene verdiği erkek!!! sözüyle Yunanistan NATO’nun askeri kanadına dönmüş oluyordu. Peki, ne için oluyordu bütün bunlar? Sözde Yunanistan Türkiye’nin AET’ye girmesine itiraz etmeyecekti. O halde sözünü tuttu mu Yunanistan tabii ki tutmadı.
Olayın Brüksel’deki tek görgü şahidi Gazeteci Mehmet Ali Birand, operasyonun tamamlandığı gün NATO merkezinin barında genç bir meslektaşına olayı: “Ankara, Yunanistan’ı kontrol edebilecek en önemli baskı aleti olan veto hakkından feragat etmiştir. Bu fedakârlığın neye mal olacağını ileride hep birlikte göreceğiz.” sözleriyle yorumlamıştır.