İdrak Gecikmesi

53

Siz “enformatik cehalet” nedir, bilir misiniz? Ya da malumatfuruş olmak… Çok şey bilen cahil olmak. Kitap yüklü eşek gibi bir şey. Günümüzde malumatımızla cehaletimiz at başı gidiyor. Bilgi demiyorum; bilgi, içselleştirilmiş malumat demektir.

Bilgi, içselleştirilmeyince idrak de gerçekleşmiyor. Geciken idrak, kaybedilen zaman, emek demektir; anlaşmazlıklar kakofonisi demektir.

Birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz. Doğruyu öğrenmekten, farklıyı dinlemekten, aynayla yüzleşmekten korkuyoruz. Daha kötüsü, at gözlüklerimizin arkasına yerleştirdiğimiz bozuk ölçülerle herkese bir değer biçiyoruz, konum belirliyoruz. Sanki eşyanın hikmetini, sosyal olayların mantığını, dinin akidelerini en iyi biz biliyoruz.

Bana “Umarım okursunuz” diye tereddütle gönderilen ve “Ortadoğululuk nedir?” analizi yapan kısa yazıyı, eğitimcilerin ağırlıklı olduğu sosyal medya grubunda paylaştım. Yazıdaki düşüncelerden dolayı birkaç kişi destek verdi; ancak yüksek oranda eleştiri aldım, yadırgandım, hakarete uğradım. Bana ait olmayan yazının müellifinin kimliği, hırsızlığı, benim niyetim sorgulandı. Yazının çerçevesini aşan eleştiriler, izahlar, akıl vermeler, sahip olduğumuz kompleksler birkaç gün aynı platformda yer aldı. Sessizliğimi korudum, olanları, olacakları seyrettim. Biz meğer millet ne milletmişiz(!)

Yazarını ifşa etmeyi gerekli görmediğim yazının bir bölümünde şunlar yer alıyor: “Ölümü yüceltip güzel yaşamayı aşağılamak, Ortadoğululuktur. Lideri yüceltip sistem kurmayı aşağılamak, Ortadoğululuktur. Sözü yüksek olanı değil, sesi yüksek olanı iyi lider sanmak, Ortadoğululuktur. Kendi hayatında hiçbir başarısı yokken sürekli atalarıyla övünmek, Ortadoğululuktur. Sıkılmış bir yumruğun, açık bir elden daha güçlü olduğuna inanmak, Ortadoğululuktur. Onun zihniyetiyle ilgili söylediğiniz her şeyi dine saldırı saymak, Ortadoğululuktur…” Yazının devamında bu bölgede yaşayan insanların tutarsız yaşantılarından da örnekler verilmiş.

Amerika’nın Ortadoğu politikasıyla ilgili İsviçre’de yapılan konferansın bir videosunu seyrettim. Fotoğrafta, Amerika başkanı ile bir Ortadoğu liderinin iki tarafta yer aldığı ortada bir küre görünüyor. Konuşmacı, Arap liderini işaret ederek dinleyicilere, “Siz parka gönderdiğiniz çocuğunuzu bu adama teslim eder misiniz?” diye soruyor. Salonu kahkahalar dolduruyor. Konuşmacı ekliyor: “Ama bunların paraları çok…”

Bu sahne sizce sevimli mi? Bu tablo ile övünebilir misiniz? Adamların size yaptığı hakaretin farkında bile değilsiniz. Yukarıdaki eleştirilerin, daha doğrusu tespitlerin hangisi yanlış? Hepsi yanlış olsa bile bir tane tespitin doğru olması benim için yeterlidir. Ben kimin söylediğine bakmam, ne söylendiğine bakarım. Hani “İlim Çin’de de olsa” alınacaktı? Farkında olamadığım, ancak başkalarının söylediği bir yanlışı dikkate alıp düzeltmek, kim bilir, hayatımda dönüm noktası olacaktır. Üç yüz altmış derecelik dünyayı kırk beş derecelik açıyla tanıyan, gerisini reddeden tepkisel bir toplum olduk.

Fizik kavranmadan metafizik kavranmaz. Sorgulama, analiz, eleştiri; bilimi doğurur. Felsefe, fizik, biyoloji, kimya, matematik, lisan; vazgeçemeyeceğimiz materyallerimizdir. Doğru metafiziğe de bu araçlarla ulaşabiliriz. Tahkiki inanç, işte budur. Temelsiz inanç sahipleri, şeytanın oyuncağı olmaktan kurtulamazlar. Bu araçları değerli ve önemli kılmak, gerçek Mabut’u hiçbir zaman inkar anlamına da gelmez. Sanki değerlendirmelerimizde sapla samanı karıştırıyoruz. Bu yanlışlıklar idrak gecikmesine yol açıyor.

Yaptığımız hatlardan çıkarmamız gereken dersleri idrak edemiyoruz, bilgece söylenmiş sözlerdeki hakikatleri idrak edemiyoruz, iyi niyetle yapılmış eleştirilerdeki samimiyeti ve doğruluğu idrak edemiyoruz. İdrak yoksunu sayılmasak bile idrak gecikmesi yaşıyoruz.

Yitirdiğimiz zamanın telafisinin olmaması gibi idrak gecikmesinin de telafisi yoktur, ancak tedbiri vardır. Sabır, hoşgörü, diğerlerine hak verme, sık sık yüzleşme, kendini sorgulama ve sorgulamaya tahammül…

“Nasıl olsa her şeyin zamanla sonu yok mu? Ömür dediğimiz şey ‘idrak gecikmesi yaşanacak’ kadar çok mu?” demeyelim.