İcat ve zıtların birlikte bulunmalarında,
Büyük bir hikmet / gaye ve amaç var.
Kudret’in elinde güneş ve zerre birdir.
Gücün gösterilmesi, zıtların ortaya konmasına bağlıdır.
Çünkü evvelinde elem çekilmeyen şey, lezzet vermez.
Kötülüğü tanımayan, hayrın iyiliğinin farkına varmaz.
Çirkini görmeyen, güzelliği takdir edemez.
Zarara uğramayan, faydanın değerini bilmez.
Sıkıntı çekilmeden elde edilen nimetin varlığı, bir şey ifade etmez.
Nur bilinmeden nâr / ateş, kavranır mı hiç?
Bütün bunlar; nisbî hakikatlerin / göreceli oluş ve derecelendirmelerin sabitleşip kararlaşması,
Bir şeyde çok şey olması; o varlık ve onun görünmesi içindir.
Çünkü bir şeyin vücûdu, birçok hususların yanyana gelmesiyle mümkün.
Nitekim bir nokta, hızla hareket ettiğinde çizgi hâlini alır.
Çevirmenin sür’ati; bir ışık parçasını, parlak bir daire yapar.
Ancak nisbî hakikatler sayesinde, daneler safha safha;
Sümbüller olarak karşımıza çıkarlar.
Hararetteki mertebelere; soğukluğun araya girmesi sebep olur.
Güzellikteki dereceler, çirkinliğin kendisini göstermesiyle meydana çıkar.
Işık varlığını, karanlığa borçlu. Lezzet, eleme bağlı. Sıhhat, hasta olmadan bilinmez.
Cennet olmazsa, Cehennem azap etmez.
Yüce Allah, zıtlar içinde; hikmet ve haşmetini gösteriyor.
O Kudret Sahibi, zıtlar içinde iktidar ve azametini zuhur ettiriyor.
Çünkü bu çeşit fiiller; İlahî Kudretin Zâtı’nın lâzımı ve gereğidir.
Zira o Zât’a acz yol bulamaz. Onda mertebeler olamaz.
Her şeye karşı nispeti bir. Hiçbir şey O’na ağır gelmez.
O Kudret’in ışığına güneş mişkat / lâmba ve kandil olmuş.
Bu mişkatın nuruna deniz yüzü ayna, şebnem / çiğlerin gözleri aynalık etmekte.
Geniş deniz yüzünün gösterdiği güneşi; alın buruşukluğundaki katreler de gösterir.
Velhasıl, şebnem / çiğ’in küçük gözü yıldız gibi parlıyor.
Şebnem / çiğ ve deniz bir olur güneşin nazarında.
Kudrete nazire yapar. Tanzir eder benzetir.
Şebnemin göz bebeği küçücük bir güneştir.
Şu muhteşem güneş de, küçücük bir şebnemdir.
Gözbebeği bir nurdur ki,
Kudret Güneşi’nden gelir, o kudrete Kamer / Ay olur.
Sema ve gökler bir denizdir.
Rahman’ın nefesiyle, alın kırışığında dalgalanan katre ve damlalar ki,
Yıldız ve güneş hükmündedirler.
Kudret tecellî etti. O katrelere nuranî lem’a ve parıltılar serpti.
Her bir güneş bir damla, her bir yıldız bir şebnem / çiğ,
Her bir parıltı timsal, örnek ve nümunedir. O damlaya benziyen güneş;
O tecellî eden feyzin, küçücük bir aksi ve yansımasıdır.
O katreye benzer güneş. Mücellâ, cilâlı ve parlak eder camını.
O parıltıcık cilâlı hale getirir; cam, inci gibi parlar.
O çiğ tanesine benzeyen yıldız, lâtif / güzel ve hoş gözünün içinde, bir yer yapar parıltıya.
Parıltı olur bir lâmba, gözü olur bir cam.
Misbahı / kandili nurlanır.