İbnülemin Mahmud Kemal İnal Ve Eserleri – 4

90

Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine

Ne kendi kimseye benzer ne kimse
kend
isine

 Hayatından Kesitler – 4

Er Kişi

İbnülemin
Mahmud Kemal İnal, hâkîki mânâda bir ‘er
kişi
‘ idi. Sözünü kimseden sakınmaz. Allah’tan başka hiçbir kudrete bel
bükmez, beşerî zaafların çoğundan kurtulmuş, zillet nedir bilmez, Hakk’tan
başka her şeye kafa tutmuş, geleneklere bağlı, mert, dostluklarına sadık…
Hâsılı, kuvvetli bir Müslümandı. Kısacası, adamdı. Etrafımızda bütün bu
vasıfların tersine yaşayan insanları görüp de O’na ve O’nun gibilere hürmet
duymamak başlı başına bir küfür olur. Çünkü küfür, hakkı kabul etmemektir.

***

Geveze ve
fuzûlî insanlarla karşılaşınca hiç acıması olmayan bir insan kılığına bürünür,
saldırgan bir üslup kullanırdı. O’nun huzurunda bulunulduğu sırada Osmanlı edep
ve erkânına son derece riâyet edilir meselâ yerden temennalarla selamlaşılırdı.
Bu uygulamaya aykırı davranan kimseden hiç hoşlanmaz, hemen azarlayıverirdi.

***

Şâibeli bir
politikacı, İbnülemin’in konağındaki bir mûsikî meclisine geldiğinde sormuş: ‘Siz burada ne çalıyorsunuz?’

Üstâdın
cevabı: Biz burada saz çalıyoruz; ya siz Mecliste ne çalıyorsunuz?

***

Rus sefiri
meşhur İgnatiyef, izinli olarak memleketine giderken vedâ için geldiği sırada
Sadrıâzam Yusuf Kâmil Paş’ya sorar: ‘Efendimize
Rusya’dan ne getireyim
?’ Paşa’nın cevâbı pek güzeldir: ‘Bir problem getirme, başka hiçbir şey
istemem
!’

İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Basın
Hayatına Girişi

İbnülemin
Mahmud Kemal İnal, erken yaşlarından itibaren şiire başlamış olmakla beraber
basında imzasının görünmesi bu yoldan olmadı. O’nun yazı ve basın hayatına
girişi gazetedeki yazıları iledir. İlk basılı yazısı ‘Ömr-i Beşer’ adlı uzunca bir makaledir. Bu ilk yazıyı aynı gazetede
Ticâret ve Erbâb-ı Ticâret’ ve ‘Hulâsa-i Zirâat’ adındaki hacimli
makaleleri tâkip etti. Yazıları Tarîk Gazetesi’yle sınırlı kalmayıp devrin
muteber diğer basın organlarında da yer bulmakta gecikmedi. Basın dünyâsına
girişinin sekizinci ayında artık devrin en önde gelen gazetesi Tercümân-ı
Hakîkat’te idi. Oradaki ilk yazısı, Irak’tan gönderilmiş bir okuyucu mektubuna
cevap olarak yazdığı ‘Umrân-ı Irâk
adlı makalesidir. Kendisini gazeteye bağlayan ve devamlı yazma yolunu açan ‘Bir Hâlet-i Fizyolokiyenin İzahı’ adlı
ikinci yazısı oldu. Gazetenin tertiplediği bir anket dolayısıyla kaleme alınan
bu yazı Ahmed Midhat Efendi ile kendi arasında karşılıklı bir yazışmayı
başlattı. Ahmed Midhat Efendi’den devamlı gördüğü takdir ve teşvik İbnülemin’i
O’nun gazetesine iyiden iyiye bağlar. Tarîk ve Mürüvvet’e de yazmakla beraber
Tercümân-ı Hakîkat böylece İbnülemin’in en fazla yazı yazdığı gazete oldu.
Önceleri makale ve kitapçıklarından bazılarına Emin Paşazâde Mahmud Kemal diye
imza atmakta iken daha sonra isminin başına İbnülemin künyesini koydu ve o
zamanda itibâren bu künye ile meşhur oldu.

Ahlâk, terbiye,
iktisat ve mûsikî gibi bahisleri ele alan İbnülemin’in, ansiklopedik mâhiyetteki
birkaçı bir tarafa bırakılırsa yazılarında sosyal konular ağır basmakta idi.
İslâm’ın çalışma ve başkalarına faydalı olma prensibinden hareketle bir çalışma
ahlâkını temellendirmeye gayret eden İbnülemin’in ‘Hulâsa-i Ticâret’, ‘Hulâsa-i
Zirâat
’, ‘Umrân-ı Irâk’, ‘Reddiye’, ‘Sa‘y ü Gayret’, ‘Atâlet
Mûcib-i Mazarrattır
’, ‘İhtiyaçtan
Kurtulmak Kabil mi
?’, ‘Tesviye-i
İhtiyaç
’, ‘Sanat ve Maarif Bâis-i
Servettir
’, ‘Ekālîmin İnsan
Üzerindeki Tesiri
’ adlı makaleleri hep bu felsefe etrafında toplanır.
Bunları ‘Sa‘y-i Beşer’ adıyla bir
kitapta bir araya getirdiyse de bastıramadı.

Kültür Târihimiz ve İbnülemin Mahmud Kemal
İnal

Semere-i hayât,
(hayatın meyvesi, verimi) hayır ile yâd olunmaktır
’ diyen İbnülemin Mahmud
Kemal, bu millete ve vatana hizmet etmeyi şerefli bir vazife telakki eder. ‘Vatanımızda yetişen erbâb-ı mârifeti bilen
ve bilmeğe çalışan da kalmadı. Kimden öğrenip kime öğretelim
?’ diyerek
hemen işe girişen bu ‘kalem ve kelâm
efendisi
’ büyük insanın, bizlerden, yaptığı güzel hizmetlere karşılık tek
istediği hayırla yâd edilmek ve duâdır. Eğer ‘Son Sadrıâzamlar’, ‘Son Asır
Türk Şâirleri
’, ‘Son Hattatlar’,
Hoş Sadâ’ gibi tezkirecilik
geleneğinin devâmı olan o kıymetli eserler ortaya konulmasaydı, Türk kültür
hayatı büyük bir boşluğun içinde kalacaktı. Meselâ bu eserlerin içinde ‘Son Asır Türk Şâirleri’nde edebiyat
târihimizde yer alan pek çok şâir olduğu gibi, isimleri sâdece bu eserle
bilinecek olan birçok kişi de vardır. Peki İbnülemin ve edebiyat târihimiz bu
eserle en mükemmel şâirlerden üçüncü dördüncü seviyedeki şâirleri de bilmekle
ve en hurda teferruatlara kadar girmekle ne kazandı? Kuşkusuz büyük bir eser ve
büyük bir bakış açısı kazandı. Nasıl Himalayaların en yüksek noktası Everest,
bu yüceliğini kendisini vücûda getiren dağ silsilelerine borçluysa; şiirleriyle
sevindiğimiz, hüzünlendiğimiz, Türkçemizi güzelleştirdiğimiz büyük şâirlerin ve
sanatlarının ortaya çıkmasında da bu basit ve sıradan insanların kurduğu kültür
meclislerinin büyük rolü olmuştur.

İbnülemin
Mahmud Kemal’in diğer bir özelliği eserlerinin merkezinde dâima kendisinin
bulunmasıdır. Şüphesiz gelenekten gelen bu husûsiyet, tezkireciliğimizin son
temsilcisi İbnülemin’e de tesir edecekti. Bu konuya bir örnek teşkil etmek
üzere Tanpınar’ın şu sözlerini nakletmek yerinde olacaktır:

İbnülemin Mahmud Kemal Bey, sonradan gelen
bir şâhit gibi yazardı. O’nun için aktüalite ve polemiğin muayyen bir zaman
hududu yoktu. Bu yüzdendir ki, eserlerinin mevzuu ne kadar değişirse değişsin,
dâima kendi tercüme-i hâli imiş hissini verir. Son Sadrıâzamlar’ı, belki Son
Asır  Türk Şâirleri’ne ilave ettiği kendi
tercüme-i hâli kadar şahsına bağlıdır. Çünkü bize, Mahmud Kemal Bey’i içinde
yetiştiği müessese ve etrafındaki insanlarla verir
.’

Tanpınar’ın
belirttiği üzere İbnülemin anlattıklarında dâima hâdiselerin merkezindedir.
Kişiler O’na ya dostluk mevkiinde ya adâvet (düşmanlık, hasımlık) üzere
bulunurlar veya akrabalık bağıyla bağlıdırlar. Tâbir câizse, İbnülemin bütün eserlerinin
başrol oyuncusudur. Tam da Tanpınar’ın dediği gibi eserleri ‘dâima kendi tercüme-i hâli imiş hissini
verir
.’

İbnülemin’in
kültür târihimizde oynadığı en önemli rollerden biri de ‘Evkaf-ı İslâmiye Müzesi’nin açılışındadır. Müze, bu adıyla 27 Nisan
1914 târihinde açıldı. Bugün adı ‘Türk-İslâm Eserleri Müzesi’ olan bu kültür
yuvasının teşekkülünde İbnülemin’in hayatî hizmetleri olmuştur. Yaşadığı mâziyi
âtiye intikal ettirmesini bilen bu mahâretli adam bu hizmetiyle de vatanın
üzerine millet nâmına en güzel mühürlerden birini nakşeylemiştir. İbnülemin bu
müzenin teşekkülünde bizzat çalışmış, İstanbul’da gücünün yettiği her yere
gitmiş, hiç ummadığı yerlerden topladığı kıymetli sanat eserleriyle Türk kültür
hayatını bir kere daha ihya etmesini bilmiştir. İsterseniz bu müzenin
hikâyesini, biraz da kendisinden dinleyelim:

‘Uzun müddet
enva-ı müşkilâta (çok ve çeşitli güçlüklere) mukavemet edilerek İstanbul ve
havâlisindeki câmiler, mescidler, tekkeler, vakıf mektepler, türbeler, mâmur ve
harab sair mebani-i Hayriye, mahzenler, bodrumlar ve tavan araları arandı. Ümid
edilmeyen yerlerden pek mühim ve nâdir asar ve eşya meydana çıkarıldı. Mimar
Sinan merhumun eseri olan ve pek berbad bir halde bulunan Süleymaniye İmareti
tathir ve tâmir ettirildi. Eşya tanzir ve tasnif edildi. (…)

‘Bu müze tesis
olunmasaydı mefahir-i milliyeden (millî iftiharımızdan) madud (sayılan) olan
nefis ve nadir eserler-emsali gibi- Avrupa ve Amerika müzelerini tezyin
edecekti (donatacaktı, süsleyecekti) ve bir kısmı da yangınlarda yahut birtakım
kıymet na-şinasların (kadir-kıymet bilmezlerin) ellerinde mahvolub
gidecekti.(…)

Vatana ve
millete edilen hizmetleri, Allah zâyi etmez, ecrini (mükâfatını) ihsan buyurur.

Evet, Allah
vatana ve millete edilen hizmetlerin ecrini boşa çıkarmaz. Ülkenin en zor
zamanlarında cephede askerlerimizin yaptığı müdafaayı, içte kültür hayatımızda
yapan bu harikulâde insanın güzel hizmetleri bunlarla sınırlı değil elbette. ‘İsimleri unutulmuş, nesilleri kesilmiş, bir fatiha
okuyacak kimsesi kalmamış
’ sanat, edebiyat ve ilim erbabımızın, özellikle
de bizlerin İbnülemin’e şüphesiz büyük bir vefa borcu vardır. Otuz yılı aşkın
bir zaman diliminde hazırlanan eserler; tezkîreler; vatan sathında çürümeye,
yağmalanmaya ve O’nun ifâdesiyle kıymet nâ-şinasların eline terkedilmiş paha
biçilmez sanat eserlerinin ihyası… Bunlar kelimelerle ifâde edilmez. Bunlar
kıymet bilmekle anlatılabilir şeylerdir.

Henüz on altı on yedi yaşımda iken
gazetelere yazı yazmağa başlamıştım
.’ diyen İbnülemin, tam yetmiş yıl o
kalemi elinden düşürmemiştir.

İbnülemin,
yukarıda da çeşitli vesilelerle belirtildiği gibi bizim olanı, bize ait olanı
anlatıyordu. O’nun bize bu kadar sıcak gelmesindeki hikmet belki buna dayanır.
Nasıl ki, insan her an uzaklaştığı hâtıralarından bir şeye tesâdüf edince
tuhaf, tatlı bir ıztırap hissi duyarsa, İbnülemin’i okurken de böyle duygulara
kapılmak pek mümkündür. İnsanların süratle sıradanlaştığı, yerli kıymetlerin
kozmopolitlik uğruna yok edildiği bu devirde bizim olana, bize kimliğimizi
veren kültürümüze ne kadar çok ihtiyacımız vardır! Bu sebeple İbnülemin’i
dikkatle okumalıyız. Onun eserlerini her fırsatta tanımalı ve tanıtmalıyız. Bir
Selçuklu mîmârisinin kapısındaki ihtişam nasıl bizi mest ediyorsa, bir Osmanlı
çeşmesinden dökülen suların şırıltısı bizi nasıl eski âlemlerin güzelliklerine
dâvet ediyorsa, aynen bunlar gibi İbnülemin de bizim olanı hissettiren
şahsiyeti ve eserleriyle hepimizi etkileyecek ve kendisine hayran bırakacaktır.

İslâm Mütefekkiri ve Ahlâkçısı Mahmud Kemal
İnal

1896 başından
itibâren yılı Aralık ayı başında Tercümân-ı Hakîkat Gazetesi’nde ‘İslâmiyet’ konulu yazılar yazmaya
başladı. Bu yazılar, okuyucuların dikkatini çekiyor, diğer gazetelerde de bu
yazılardan takdirle bahsediliyordu. Yazılarda; İslâm dîninin yüceliğini,
ahlâkî, medenî ve insânî değerleri ele alınıyordu. Bu yazılar 1900 yılına kadar
devam etti. Yazılarında; İslâmiyet’in terâkkiye mâni teşkil etmediği,
aksine;  kendinden önceki dinlerle kıyaslanamayacak
ölçüde medeniyete ve insanlık âlemine değerler kazandırmış olduğunu ısrarla
ortaya koyuyordu. Yazdıklarıyla sâde okuyucuların ve meslektaşlarının değil,
İslâmî otoritelerin de yakından ilgilendiği görülüyordu. Umûmî kanaat;
İbnülemin Mahmud Kemal’in mükemmel bir İslâm ahlakçısı orduğu noktasında
birleşiyordu. Yazılarının takdirle karşılanmış olması O’nu, mesele ile daha
yakından ilgilenmeye yönlendirdi. Mâtüridî’nin yolunu tâkip ediyor,
İslâmiyet’in akıl ve bilgiye dayanan ve sâdece ona îtibar eden bir din olduğunu
Kur’ân-ı Kerîm’den ve hadislerden örnekler vererek açıklıyordu. Zaman zaman
tekrarladığı düşünce; İslâmiyet’in insanlığa saâdet ve aydınlık getirdiği
hakîkatı idi.  Bu hizmetin farz-ı ayın
olduğunu belirtiyor bu arada; Kur’ân-ı Kerim’in mevcut tefsirlerinin günümüz
insanının ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldığını belirtiyordu. Yeniden
hazırlanacak tefsir kitaplarının Avrupah araştırmacıların da faydalanacakları
özellikte olması gerektiğini iddia ediyordu. 

Devam
ettirdiği makalelerden bazılarının başlıkları şöyle idi: ‘Âlem-i İslâmiyet’, ‘Dîn-i
İslâm
’, ‘Hayrü’n-nâs men yenfeu’n-nâs’,
Hel yestevillezine ya’lemûne vellezine
lâ ya’lemûn
’, ‘Medeniyet-i Sahiha’,
Bir Mektub-Fezâil-i İslâm’, ‘İslâm’, ‘Garb Mektûbu’, ‘Fezâil-i
İslâmiyye ve Üç Yüz Bin Nüfusun İhtidâsı
’, ‘Şehr-i Ramazan’, ‘Aleyke’s
Selâm ey Nebiyyü’l- Vera
’, ‘ltizâm-ı
Hasenât ve İsti’dâ-yı Merhamet
’, ‘Nizâm-ı
İlâhiyye
’, ‘Terbiye-i Esâsiyye’,
Dîn-i Hak’ ve diğerleri…

İbnülemin
Mahmed Kemal İnal’ın yakından ilgilendiği bir başka konu, ‘Medeniyet’tir.  Medeniyet
felsefesinin esaslarını ortaya koyarken ‘medeniyet-i zâhire’ ‘medeniyet-i
kâzibe’ ve ‘medeniyet-i sahiha’ ‘medeniyet-i hakîka’ yâhut ‘medeniyet-i bâtına’
olmak üzere iki ayrı medeniyet tipinin mevcud olduğunu ileri sürüyor. O’na göre
medeniyet-i zâhire, teknik ve sanâyinin meydana getirdiği bir takım göz
kamaştıran görüşleri sergiler. Ancak bu medeniyet tarzı mânevi değer ve
faziletlerden mahrum, insanların refah ve saâdetten aynı şekilde
faydalanamadığı, bir kısmının açlıktan öldüğü veya intihar ettiği, işsizlerin
fakirlik içinde kıvrâhdığı ve insanı yücelten ahlâkî değerlerin mevcut olmayışı
neticesi en başta cinâyet işlemek gibi kötü fiil ve yollara düşüren bir
sistemdir. Medeniyet-i sahiha ise din, ahlâk, adâlet gibi üstün mânevi
değerlere sâhip, insanlara her türlü refah ve saâdetin sebep ve şartlarını
sağlamayı gaye edinmiş bir medeniyettir. Bu medeniyet, insanlara maddî ve
mânevî saâdetlerini kazandırma yolunda birbirilerine yardım ve merhamet etmek,
her hususta adâlet, başkalarının hakkını çiğnememek. kendi menfaati için umûmun
menfaatine zarar vermemek, nesânî hazlar uğruna insânî meziyetleri fedâ
etmemek, vicdânı her şeyin üstünde bir hakem olarak kabul etmek, Allah’ın
rızâsını kazandıracak hayırlı işlerde bulunmak gibi ahlâkî güzellik ve fazîletlerin
hâkim olduğu bir medeniyettir. Allah’ın emrettiklerini yerme getirmek, men
ettiklerinden ise kaçınmak sûretiyle kazanılan bu erdemlerin, bütün ahlâkî
güzelliklerin temeli ve kaynağı dindir. Bütün bunlar hak din sâyesinde meydana
gelir. Daha sonraki yıllarda bu konuda son hüküm olarak şöyle der: ‘Târihin kesin dellilerle ortaya koyduğu ve
isbat ettiği hakîkat, beşeriyetin tekâmülü ve medeniyet-i hakîkiyyenin vücud
buluşunun İslâmiyet’in gelişiyle mümkün olduğudur’

Bilgiyi,
aydınlanmayı ve çalışmayı emreden İslâm, bu bakımdan getirdiği disiplinle öbür
dinlerin çok üstünde olduğu gibi, insanları öğrenme ve çalışmaya memur kılmakla
hem ferdin, hem toplumun refah, saâdet ve yükselme şartlarını sağlama yolunu da
açık tutmuştur. İslâm dünyâsmda O’nun doğrultusuna girmeyenler geri kalmışlar,
bilgi ve çalışmanın getireceği nimetlerden nasip alamamışlardır. Müslüman
ülkeler, İslâm’ın bu disiplinine sâdık kaldıkları zamanlarda medeniyet ve
refaha yükselmişler, onu ihmal ettiklerinde de gerilemişlerdir. Geri kalma, yüce
dînin kendisinden kaynaklanmayıp onun emir ve hedeflerinden uzak kalmanın bir
neticesidir.

Bütün bu
fikirler, Mahmud Kemal İnal’a çok genç yaşında iken, büyük îtibar sağlamıştır.

Roman ve Hikâye Yazarlığı – Edebiyat
Üzerine Yazıları:

İbnülemin’in
yazı faaliyeti bir müddet sonra Selânik basınına da açıldı. Bir yandan
İstanbul’daki gazetelere yazarken bir yandan da Selânik’in başta gelen yayın
organlarından Asır Gazetesi’yle edebî Mütâlaa Dergisi’ne yazılar
yetiştiriyordu. Selânik basını sansürün baskısından oldukça uzak kalabildiği
için zamanın diğer bazı yazar ve edebiyatçıları gibi bir kısım yazılarını oraya
göndermeyi tercih etmekteydi. Tercümân-ı Hakîkat’e yeniden döndüğü 1895 yılı Aralığının
sonlarına doğru Asır Gazetesi’nde de imzâsı görülmeye başlanan İbnülemin, 1896
Ağustos’undan itibâren artık Mütâlâa’nın da yazar kadrosundaydı. Ayrıca Mehmed
Âkif Ersoy gibi arkadaşlarıyla berâber önceki kadrosu yerine idâresini ele
aldıkları edebiyat ve fikir dergisi ‘Resimli
Gazete
’de makaleler yazıyordu. Bu devredeki kalem faaliyeti, O’nun fikrî
şahsiyetini aksettirmesi kadar roman ve hikâye yazarlığına açılan edebiyatçı
tarafını da ortaya çıkarmaktaydı. Bu türe giren eserlerinde sürükleyici ve
başarılı bir tahkiye kabiliyeti gösteren İbnülemin M. Kemal, ilkin ‘Sabîh’ adlı târihî romanla işe başlayıp
daha sonra hissî konular seçerek gözyaşı döktürecek durum ve halleri işlemekten
hoşlandığı roman ve hikâyelere yöneldi.

Önceki İçerikCismanî Haşir
Sonraki İçerikKocaeli’nin En Küçük Problemi Kocaelispor
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.